Orta Çağ'ın Gölgesinde: Kadınlar
Orta Çağ'ın tozlu sayfalarında kadınların izini sürmeye hazır mısınız? Kadınların hem mücadele dolu hem de şaşırtıcı hikayeleri...
Orta Çağ denilince aklımıza şövalyeler, kaleler, savaşlar gelir. Peki ya kadınlar? Onlar bu çalkantılı dönemin neresinde duruyorlardı? Genelde pasif, ev işlerine kapanmış figürler miydi, yoksa toplumda sandığımızın aksine aktif bir roller mi üstleniyorlardı? Gelin, bu “Karanlık Çağ” olarak bilinen dönemin kadınlarına yakından bakalım.
Ataerkil Yapının Gölgesinde Kadınlar...
Orta Çağ Avrupası’nda kadınların yaşamı, ataerkil yapı ve aynı zamanda Hristiyan Kilisesi’nin öğretileriyle şekillendirilmiştir. Kadınlar, genellikle Havva’nın günahıyla özdeşleştirilerek baştan çıkarıcı, zayıf olarak görülmekteydiler. Mülk edinme, miras bırakma veya bağımsız iş yapma konusunda genellikle erkek vasilerine bağlıydılar. Mahkemelerde tanıklık etme hakları sınırlı ve kendi başlarına dava açmazlardı. Evlilikler ise çoğunlukla ittifak, anlaşma ile yapılıp kadının rızası ikinci planda kalabiliyordu.
Toplumsal rolde kadınlar, en saygın biçimlerini eş ve anne olarak kazanıyorlardı. Soyların devamı ve çocuk doğurma kadınların temel görevleri olarak lanse ediliyordu. El işleri yapan, çocuk büyüten, çiftlik işlerinde yardımcı olan imgeler yaygın olsa da bu dönemde her kadının rolü aynı değildi.
Manastırlar dışında kadınların eğitim fırsatı çok kısıtlıydı. Okuma ve yazma bilen kadınlar soylu ailelerden geliyor veya dini bir yaşamı seçerek manastırlara katılıyorlardı. Manastırlar, kadınların eğitim alabileceği, entelektüel gelişimlerini gösterebildikleri önemli merkezlerdi.
Orta Çağ’da, toplumsal statü, coğrafya ve ekonomik durum kadınların deneyimlerini büyük ölçüde farklılaştırmaktaydı.
Kraliçeler, düşesler ve soylu kadınlar, kozaları savaşta ise ya da uzakta ise mülkleri yönetebiliyor, kaleleri savunma ve siyasi ittifaklar kurma gibi önemli görevleri üstlenebiliyorlardı. Orta Çağ asilzadesi Akitanya Düşesi Eleanor gibi figürler siyasi ve kültürel etkileriyle tarihe geçmişlerdir. Ancak bu güçte erkek akrabalar tarafından kolayca alınabilmektedir.
Kentli kadınlar, zanaat loncalarında çalışabilir, dükkan işletebilir veya pazarda mal satabiliyorlardı. Bu onlara belli bir ekonomik özgürlük kazandırmaktaydı.
Köylü kadınlar, nüfusun büyük bir çoğunluğunu oluşturuyordu. Tarlalarda erkeklerle birlikte ağır işler yapmalarına rağmen toplumsal statüleri düşük olarak görülmekteydi.
Cadı avcılığının gölgesinde kalan kadınlar, halk hekimliğinde ve ebelikte rol alıyorlardı. Bitkilerle şifa dağıtan, doğum yaptıran kadınlar, topluluk içinde vazgeçilmez bir yerde durmaktadır.