Osmanlı’da Kadın ve Feminizm
Değişimi beklemek, İslam’ı ve bununla beraber annelik vazifelerini bilmek ve bunu her şeyin üstünde tutmak bunun bir ölçütüydü.
Toplumsal cinsiyet hareketleri bildiğimiz üzere 17. Yy’ın başlarına kadar uzanan ve 19. yy’da ise daha çok görünür hale gelmiş ve alışıldık muhafazakar bir tepkiyle durdurulmaya çalışılmıştır. Bu sarsıcı hareketler üzerine diğer bir yandan devlet ve muhafazakar tepki, kadın kavramını aile kurumunun içindeki yerini bu cinsiyet rolleriyle tekrardan konumlandırılmaya çalışmıştır. Böylece kadının bedeni, rolü ve aile içindeki vazifeleri devletin müdahale alanı içine girmiştir. Osmanlı’da özellikle 19. Yy’ın sonlarına doğru İvme kazanan “kadın meselesi” küreselleşen dünya, teknolojinin gelişmesi, iletişim ve haberleşmenin genişlemesiyle daha da fazla cereyan etmeye başlamıştı. Bu dönemde ulaşımdaki yenilikler, demiryollarının yapılması, buharlı gemilerin gelmesi, telgraflar ağları ve iletişimin bu hızı ve ucuzlaması sosyal ve kültürel anlamda dünyanın büyük ölçüde küreselleşmesini sağlamıştır. Bununla beraber kapitalizmin global anlamda Avrupa’da tescillenmiş olması ve Osmanlı İmparatorluğu’nun da dünya ekonomisine eklemlenmesiyle serbest ticaret anlaşmaları yapmıştır. Bu durum Avrupa menşeili malların pazar alanına yayılması, büyük kentlerde yaygınlaşması, Galata ve Pera’ da büyük mağazaların açılmasına ön ayak olmuş. Dolayısıyla Müslüman kadınların toplumsal alandaki görünürlüğünü, giyim kuşam, moda tartışması ve kadının ahlaki durumu da büyük bir tartışma konusu olmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun 18. yy’da yaptığı ıslahatlar her ne kadar askeri alanları ilgilendirse de toplumsal değişim ve dönüşümleri de beraberinde getirmiştir. Bu köklü yenilikler 1839 yılında Tanzimat Fermanı ile birlikte vuku bulmuştur. Bu fermanla birlikte hem idari hem de iktisadi olmak üzere toplumun malı, canı, namusu padişahın ve kanunların güvencesi altına alınmış. Tüm bu yeniliklerle birlikte bu süreçte kamu sağlığı, toplumun güvenliği, eğitim gibi pek çok alanda düzenlemeler yapılmış. Aynı zamanda ilk defa nüfus da ekonomik kaynak ve ıslahat için önemli bir yere sahip olduğu anlaşılmıştır. Bununla beraber aile kurumunun en önemli parçası kadın, annelik göreviyle nüfus politikasının temelini oluşturmuş ve kadınlarında bu dönemde gündeme gelmesini sağlamıştır. Osmanlı’nın çağın epey gerisinde olduğunu düşünen seçkinlerce, kadınların bulundukları konumu memleketin durumunun bir ölçütü olarak kabul etmişler. Hal böyleyken kadınların bu durum karşısında çaba sarf edip mesai harcaması medeniyet yolunda ilerlemesi gereken bir özne oldukları gerçeğini de karşımıza çıkarmıştır. Tüm bu mesai ve çabayla birlikte ahlaki yozlaşma ve kimlik kaybı endişesi yükselmeye başladı. Osmanlı İmparatorluğu’ unda feminist anlayışın tomurcuklanması gazete ve mecmualar sayesinde olmuştur. Kadınların seslerini duyurması, toplumun sığ anlayışına karşı eleştirileri ve hak talepleri bu yayınlar sayesinde gerçekleşti. Kısaca geç Osmanlı döneminde ilerleme ve medenileşmenin amacı aydınlarla beraber yürütülen kadın hakları mücadelesi, onları tembellik ve cehaletten kurtarmak, ev idaresini, çocuk eğitimini bilen, çalışkan ve vatansever anneler haline getirmekti. Eğitimdeki yenilikler ve okul artışlarıyla okur yazarlık artmış, bununla beraber kadın kavramını direkt olarak ele alacak süreli yayınlar ortaya çıkmıştır. Bu durum kadının toplumdaki yerinin sorgulanması, özgürlük ve eşitlik taleplerini dile getirmesi ve Batı’daki feminizmin Osmanlı’da cereyan edebilmesi için mükemmel bir ortam yarattı. Fakat o dönemlerde bu kadın temelli hareketlerin görünüşte çelişkili bir zeminin üzerine oturduğundan söz edebiliriz. Bunun sebebi feminizmle modernliğin kurduğu ilişkide medenileşme adına yapılan bu hareketlerde dozu kaçırıp kendini kaybetmek, Müslüman olma gerekliliklerini unutup tesettür ve namus kavramlarından taviz vermek, Sufrajetler gibi durumlarda sınırları koruyamamak ayrıca bir korku unsuruydu. Osmanlı kendini her bakımdan Batı’dan üstün gördüğü bu manevi değerlerini koruyup kadınların hak ve taleplerine bir sınır çekti. Değişimi beklemek, İslam’ı ve bununla beraber annelik vazifelerini bilmek ve bunu her şeyin üstünde tutmak bunun bir ölçütüydü.
Şimdi Osmanlı’nın ilk Müslüman-Türk kadın dergisi olarak “Şüküfezar” hakkında biraz bilgi vermek isterim. Dergi kadınlar tarafından çıkarılan ilk kadın dergisidir. Çiçek yeri anlamına gelen Şüküfezar’ın ilk sayısı 1886 yılında çıkmıştır. İmtiyaz sahibi Arife ve onunla birlikte diğer yazarlar arasında Münire ve Fatma Nevber yer almaktadır. Dergi beş sayı çıkmış ve yazarların eserleri dışında okuyucu mektuplarına da yer verilmiştir. Derginin ilk sayısında yayınlanan Arife’nin “Mukaddime”si hem derginin amacını hem de kadın sorunlarına ilişkin güzel bir çıkış olmuştur. Mukaddime’den bir parçaya yer verecek olursak: “Biz saçı uzun, aklı kısa denilerek erkeklerin alaycı gülüşlerine hedef olan bir tayfayız. Erkekliği kadınlığa, kadınlığı erkekliğe tercih etmeyerek bunun aksini ispat etmeye çalışacağız”. Şüküfezar’ın en önemli özelliklerinden birisi ise kadını evde konumlandırmamış olması ve biçilen roller üzerinden hareket etmeyip daha medeni bir perspektiften bakılmasıdır. Ayrıca yazılarında kadınlara seslenerek bilimi, çalışmayı gayreti ön plana çıkararak en az erkekler kadar topluma hizmet edebileceklerine, ileriye taşıyacaklarına ve önemli işler yapabilecekleri savunulmuştur. Ayrıca kadınlara öğütler vererek kadınlar için önemli bir kılavuz olmuştur. Şüküfezar’ın amacı erkek – kadın kıyaslaması yerine kadınların var oldukları, okudukları, bildikleri ve yazdıklarını göstermek olmuş. Erkeklerin egemen alanlarda onlar gibi faydalı olabildiklerini göstermiş, sadece kadın meseleleriyle değil edebiyatla da ilgili birçok yazı bırakmışlardır.