Paris Modernitesinde Gözlemci Gezgin Kadınlar: FLANÖZ
Bizim için düzenlenmiş yollara saptığımızda, kendi alanlarımıza doğru yola koyulduğumuzda flanöz var olmaktadır.
Teknolojinin ve internetin gelişmesi ile hepimiz dünyanın çok farklı yerlerinden çok farklı sokakların, ormanların, mekanların, tarihi yerlerin ve daha birçok yerin fotoğraflarını, videolarını görebiliyoruz. Aylar öncesinden satın alınan kampanyalı uçak biletleri ile daha çok yer keşfetmek için vakit ve enerji harcıyoruz. Bir nevi “gezgin” olmayı artık bir lüks değil, kitap okumak gibi yaşamımızın olması gereken bir parçası olarak görüyoruz. Ancak, bazen yaşadığımız kenti de keşfederek gezebileceğimizi unutuyoruz. Yaşadığımız kent, bizim için sadece para kazanabileceğimiz bir iş bulduğumuz, öğretim hayatımızı devam ettirebildiğimiz, alışveriş ve sosyalleşme ihtiyaçlarımızı karşıladığımız bir mekândan ötesine gidemiyor. Tarihte geçmişe baktığımızda yapılan seyahatlerin de genellikle yeni kaynaklar veya yeni sömürge yerleri arayışı için olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Ancak, 19. yüzyılda modernleşen Paris’te kenti karış karış dolaşırken kent yaşamının karmaşasına bulaşmayan gezginler ortaya çıkmaya başlamıştı, Flanörler ve Flanözler.
Fransızca orijinali ile “Flaneure” kelimesinin kökeninin tam olarak nereden geldiği bilinmemektedir. Ancak, eski kaynaklar incelendiğinde kökenleri İzlandacaya dayandırılmakta ve özgürlük anlamına gelen “flanni” kelimesinden geldiği düşünülmektedir. 19. yy Fransız edebiyatında da karşımıza çıkmaya başlayan flanör kavramı A Dictionary of Critical Theory’de “modern hayatın simgesi bir psikososyal tip, ne yoksul ne varsıl sınıfa ait, hem kentin hem de burjuvazinin sınırlarında varolan” birey olarak ifade edilmektedir. Türkçe’ye çevrilirken “boş gezen, aylak” olarak ifade edilirken “flanör” en genel tanımıyla “daimî boş gezen, kentin başıboş adamı” şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Flanör kavramı, kelime anlamından ziyade, birçok düşünüre ve edebiyatçıya göre farklı yorumlarla anılmıştır. Flanör kimi zaman “amaçsız gezinmeleri bir sanat biçimine dönüşen” kimi zaman “yürüyen düşünce” kimi zaman “kendisini kentsel dekorun doğal parçası haline getirip sokakları merak eden” kimi zaman “seyahat eden oyuncu” olarak yorumlanmıştır. Ünlü Fransız şair Charles Baudelaire ise flanörü modernizmi araştıran ve gözlemleyen bir figür olarak görür. Ona göre flanör “bir kent gezginidir. En ücra köşelerine kadar metropolü arşınlar ve modern hayatın bütün görünümlerini müthiş bir aşkla gözlemler, ayıklar ve hafızasının arşivine kaydeder. Kalabalıklarda barınır, kalabalıklarda nefes alıp verir, kalabalıklarla mest olur. Tebdil-i kıyafet gezer. Kimse onu fark etmez, o ise herkesi fark eder. İnsan sarrafıdır. Modern hayatın kahramanlarını o seçer. Kahramanları aynı zamanda yoldaşları olur. Şaircesine hem kendisi hem de uygun gördüğü başkası olmanın ayrıcalığının keyfini çıkarır. Bedenini arayan gezgin ruh misali, istediği zaman istediği kişiye geçiverir. Onun için kapalı yoktur, eğer varsa gözlemeye değmediğindendir.”
Paris’in Haussmannlaşma sürecinde yaşadığı kente yabancılaşan ve kendisini yalnız hisseden flanörler bir süre ortadan kaybolsa da sonradan küllerinden yeniden doğarak sokak aralarına dalacaktır. Flanör kelimesi eril bir ifadedir çünkü 20. yüzyılın başlarına kadar sokaklarda yalnız başına gezebilmek sadece erkeklere özgüydü. Ancak, zamanla kadınların toplumsal yaşam için verdikleri mücadele sonunda günlük yaşamdaki ağırlıkları benimsenmiş ve kadın flanörler de ortaya çıkmaya başlamıştır. Flanör kavramının öznesi kadın olduğunda flanöz “flaneuse” ifadesi kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle postmoderniteye teslim olan Paris’te sokakların tekinsiz ortamından cinsiyetsiz bir alan olan alışveriş merkezlerine geçildikçe kadınlar için daha fazla gezinme olanağı ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Polonyalı sosyolog ve felsefeci Zygmunt Bauman flanör sözcüğünün kadınlar için de kullanılabileceğini belirtmiştir. Bu sayede postmodern flanöz kavramı ortaya çıkmıştır. Her ne kadar flanörlüğün dişil karşılığı olamayacağını iddia eden düşünürler ortaya çıksa da, hatta büyük Fransız dili sözlüğünde flaneuse kavramının anlamı şezlong olarak ifade edilmiş olsa da, artık kadınlar da “flanöz” olarak birer flanör olmuştur. Flanözler için kent artık bağımsızlıklarını ilan edebilecekleri, özgürleştirici gücü olan, dünyayı dönüştürebilecekleri veya onunla birlikte dönüşebilecekleri alanlardır.
Elkin’e göre Flanöz, “kendisinden beklenmeyen yerlere yolculuk yapar; bizleri kadınlara karşı kullanılan ev ve aitlik gibi sözcüklerle yüzleşmeye zorlar. Kentin yaratıcı potansiyeline ve iyi bir yürüyüşün özgürleştirici olanaklarına hevesli biçimde uyum sağlayan kararlı ve yetenekli kişidir”. Flanöz görünmeyi beklese de aslında hep vardı ve var olacaktır. Elkin’in ifadesiyle, “bizim için düzenlenmiş yollara saptığımızda, kendi alanlarımıza doğru yola koyulduğumuzda flanöz var olmaktadır”.
Bize alan açılmasını beklemek yerine kendimize alan açmalıyız ve bunun için de kadınları kent sokaklarından alıkoyan sınırları fark edip aşarak yollara düşmeliyiz. Sokaklara çıkmalı, yürümenin yanı sıra sorgulamalı, fark etmeli, anlamaya çalışmalı, tanık olmalı ve sorumluluk almalıyız. Senenin başından beri içinde bulunduğumuz pandemi süreci şehir değişikliği yaparak tatile çıkmamızı kısıtlamış durumdadır. Ancak görüyorsunuz ya yaşadığımız kentin sokakları hala bizim! Üstelik sıkıştığımızı hissettiğimiz şu dönemde kent sokaklarında, maskeyle olsa bile, adımlamak ve kentteki dönüşümü gözlemlemek için daha güzel bir fırsat olamaz!
Kaynaklar:
Erdoğan, R. (2020). Flanör&Flanöz Modern Çağın Gözlemci Seyyahları. Çizgi Yayınevi.
Elkin, L. (2018). Flanöz Şehirde Yürüyen Kadınlar. Nebula Kitap.