Pink Floyd'un Kurucusu Syd Barrett'e Ne Oldu?

Pink Floyd'un kurucusu, sadece ilk iki albümde yer almış olan Syd Barrett'in hayatı hakkında bir yazı.

İlk Yılları

Syd Barrett, 6 Ocak 1946'da Birleşik Krallık, Cambridge'de dünyaya geldi. Ergenlik çağında müziğe ilgi duymaya, çeşitli enstrümanlar çalmaya başladı. Pink Floyd'un bir diğer üyesi Roger Waters ile liseden arkadaştı. Barrett, evine arkadaşlarını davet edip onlarla müzik yapardı. Müzik, onun ciddi tutkusuydu. Aynı zamanda resim yeteneği de vardı ve resim çizmeyi çok seviyordu. Yazı yazmayı da seviyordu.

Üniversitede David Gilmour ile tanıştı ve yakınlaştı. 1960'ların önemli sanatçılarından oldukça etkilendi. The Beatles, The Rolling Stones ve Bob Dylan onu etkileyenlerin başında geliyordu. Şarkı olarak Green Onions onu o dönem en çok etkileyenler arasındaydı. Etkilenmelerinin sonucu olarak kendi şarkılarını yazmaya başladı.

Pink Floyd

1964 yılında arkadaşları ile Pink Floyd'u kurdu. Syd Barrett, kendisini oldukça etkileyen Blues sanatçıları Pink Anderson ve Floyd Council'in adlarını birleştirerek gruba isim verdi.

Syd Barrett'in değişik bir müzik zekası vardı. O dönemki kimseye benzemiyordu. Söz yazarlığı yeteneği muhteşemdi. Pink Floyd'un ilk albümü olan The Piper at the Gates of Dawn'ın 11 şarkısından 10 tanesinin söz yazarlığı Syd'e aitti. O dönem grup arkadaşlarının yeteneği bu anlamda pek gelişmemişti. Albümdeki şarkıları hem bestelemiş, hem de söylemişti. Yani kendisi, Pink Floyd'un kalbiydi. Albümdeki en önemli şarkı daha sonra Pink Floyd'un benimseyeceği tarzı tamamen etkileyen Astronomy Domine adlı şarkıydı. İlk albümden sonra gruba David Gilmour dahil oldu.

Pink Floyd, hızla ün kazandı. O dönem Pink Floyd'u canlı izleyen David Bowie, çok etkilenmişti. Özellikle Syd Barrett'e hayran kalmıştı. Onun ingiliz aksanıyla söylediği şarkılar Bowie'ye ilham vermişti. Bu etki, Bowie'nin daha sonra çıkardığı birçok şarkıda hissedildi.

Sonun Başlangıcı

İkinci albüm çalışmalarına henüz başlanmışken, Syd'de yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Ün, ona kısmen zarar vermişti. Çok yoğun LSD kullanıyordu. O dönem, LSD kullanımı çok yaygındı ve Syd her gün tüketiyordu. Zamanla bu, ona iyi gelmemeye başladı. Hoş olmayan davranışlar sergilemeye başladı. İnanılana göre LSD, Barrett'in genetik olarak yatkın olduğu şizofreniyi tetiklemişti. Syd, olduğu yerde donup kalıyor, arkadaşlarının sorularını yanıtsız bırakıyordu. Sahnede seyirciye arkasını dönüyor, bir notayı defalarca çalıyordu. Diğer grup üyeleri ne yapacaklarını bilmez hale gelmişlerdi.

İlk albümün yaratıcısı olan Syd, ikinci albüm olan A Saucerful Of Secrets'ta sadece bir şarkı yapabilmişti. Bu şarkı, onun gruba son katkısıydı. Adı Jugband Blues olan şarkının sözleri de garipti:

"...ve bu şarkıyı kim yazıyor merak ediyorum

güneş açmasa da umrumda değil

ve hiçbir şey benim değilse de umrumda değil..."

Her Şeyin Sonu

Bir gün, konsere Barrett'i davet etmediler. Davet etmenin hem ona hem de gruba zarar verdiğini düşünmüşlerdi. Pink Floyd sahnelere devam etti ve bir gün, Syd Barrett ile Pink Floyd'un yolları tamamen ayrıldı. Syd Barrett, gruptan ayrıldıktan sonra iki albüm çıkardı. Ancak Barrett, 1972 yılında müzikle bağını ebediyen kopardı. Kendi kabuğuna çekildi. Kimseyle görüşmemeye başladı.

Hastalığı git gide kötüleşen Barrett'in ablası, Pink Floyd üyelerinin onla görüşmesini kesinlikle istemedi. Çünkü ne zaman Pink Floyd ile alakalı bir şey olsa, Syd'in hastalığı tetiklenmekteydi. Barrett, 7 Temmuz 2006'da diyabet nedeniyle hayatını kaybetti.

Syd Barrett'in Ardından

Syd Barrett'ten sonra grubun söz yazarlığını Roger Waters üstlendi. Pink Floyd onun mirasını devam ettirerek, ortaya çıkardığı tarzı büyütüp geliştirerek tüm zamanların en iyi gruplarından biri haline geldi. Roger Waters, Syd'den etkilenmeye devam etti. Bu etki en iyi The Wall albümünde hissedilmektedir. The Wall albümünde Roger Waters'ın söylediği herhangi bir şarkı, Syd Barrett'in söyleme tarzının birebir taklidi gibidir.

Pink Floyd daha sonra Syd Barrett'e iki muhteşem şarkı adamıştır: Shine On You Crazy Diamond ve Wish You Were Here.