Romanya Demiryolları

BALKANLARDA "UNDERRATED" BİR ŞEHRİN TUR REHBERİ

En iyi süt nerenin? Buna dürüst bir şekilde cevap verebilmem için gezmem gereken koca bir İskandinav yarım adası, Yeni Zelanda, Balkanlar ve birkaç ülke daha var. Ama deneyimlerim sonucu Rumen market sütünün Türkiye'deki pastörize edilmiş, suyla seyretilmiş birçok üründen daha lezzetli olduğunu söylemek mümkün, hem de Türkiye'deki süt fiyatına. Laktoz intoleransına sahip turistlerin iç geçirdiği bir ülke Romanya. Tam bir süt ürünleri cenneti! Geçenlerde Baia Mare'den Satu Mare'ye yaptığım kısa tren yolculuğunda camdan etrafta otlayan inekleri izledikçe "Demek ki işin asıl adamları burada" diye düşündüm.


Satu Mare, Romanya'nın Maramureş bölgesinde yer alan bir sınır şehri. Macaristan ve Ukrayna sınırına yakın bir konumda bulunuyor. Oldukça kendi halinde ve güvenli bir yerleşim yeri. Romanya'nın emekli kenti de denebilir. Büyük büyük kiliseleri, İtalya'nın sahil kentlerini andıran bir şehir merkezleri, birkaç tane kültür ve sanat müzesi olan bir Balkan şehri. Bazı sokak isimlerinin Transilvenie diye başlaması ise oldukça hoş. Asıl Transilvanya bölgesi olmasa da Transilvanya bölgesi olarak kabul edilen bir yerleşim yeri. Pazar günleri özellikle de küçük şehirlerde Rumen halkını etrafta görmek pek mümkün değil. Neredeyse tüm dükkanlar kapalı, sadece şehir merkezindeki birkaç kafe ve restoran açık. İnsanlar, çoğunlukla kilise ziyaretlerinden sonra evlerine çekiliyorlar. Bu durum Cumartesi için de geçerli. Yine pek çok dükkan kapalı olmakla birlikte açık olan birçok yer de öğleden sonra saat 1 veya 2'ye kadar açık oluyor. Sonrası bomboş sokaklar ve sessiz bir şehir zaten. İstanbul'da yaşayan biri olarak buradaki insanların konfor alanlarına düşkünlüğünü kıskanmakla birlikte anlamakta bir süre zorluk çekeceğim.


Uzun bir süre Roma İmparatorluğu'nun himayesinde kalan Romanya'nın dili ise günümüz İtalyanca'sını andırıyor. Dilleri ile birlikte İtalyanlar'ın konforlarına olan saygılarını da taşıdıklarını söyleyebiliriz. İtalyanlar'ın öğleden sonra iki saat bir süre için verdikleri siesta, burada biraz daha farklı bir şekilde vücut bulmuş. Sokaklarda yürürken bu kadar boş olmasını şaşkınlıkla izledim.

Trenden indikten sonra yaklaşık iki kilometrelik bir yürüyüşün ardından vardığım breakfast&brunch temalı mekan için büyük bir servis eleştirisi getirmem gerekirdi ama yediğim her şey çok lezzetli olduğu için bir saat beklememi sorun etmedim. Taze ekmeğin üzerindeki iki poşe yumurta, avakado ve kenardaki marul, peynir, çeri domatesler ve keten tohumları o kadar tazeydi ki... Öğleden sonra ikide kapanacak sanat müzesine yetişme arzusuyla hepsini bir çırpıda silip süpürdüm.


Muzeul De Arta, resim galerilerini ve kültürel motiflerin olduğu sergileri gezebileceğiniz sakin bir sanat müzesi. Oraya vardığımda İngilizceleri epey iyi olan orta yaşlı iki kadın bana biraz müzeden bahsederek hangi sergiye girmek istediğimiz sordu. Resim galerisini ziyaret etmek istediğimi söylediğimde ise biletimi kesip bana galerinin olduğu kata kadar eşlik ettiler. Galeriyle ilgili bilgilerin olduğu panolardan Almanca olanı işaret edip bilgi edinebileceğimi söylediler. Alman sanılmam bana farklı hissettirmişti ama başımı sallayıp İngilizce açıklamaların olduğu yere kaydım.


Resim galerisinin ilk odasına girdiğimde bulunduğum karanlık, ressamının üzerinde resim yaptığı bir masa, fırçaları, boyaları ve odasındaki diğer malzemelerden oluşan bu bağımsız film sahnesini andıran portre, galeriyel dramatik bir başlangıç yapmak için idealdi. Diğer odalara ilerlediğimde duvarlarda ressamın biyografisini anlatan tabloları inceledim. Hemen yanlarında bulunan birçok eser ise insan yüzlerinden oluşuyordu. Donuk bakışlı, endişeli, bıkmış pek çok insan çeşitli yerel sanatçıların fırçasında bir anı olmalıydı.

Manzara resimlerinden oluşan bir sonraki oda ise Romanya'nın küçük yerleşimlerindeki günlük yaşamı simgeliyordu. Yeşil alanların, yüksek dağların ve sivri çatılı yapıların olduğu bu resimler oldukça başarılıydı.

Müzeden çıktıktan sonra yaptığım kısa bir şehir turunun ardından merkezdeki bir kiliseye girdim. Dua eden birkaç insanın yanından usulca yürüyerek duvarlardaki resimleri inceledim. Özellikle kilisenin kubbesini çevreleyen resimler görülmeye değerdi.

Renkli, hareketli ve bir o kadar da sakin doğasıyla Satu Mare'ye Bükreş'ten yapacağınız bir tren seyahati ile ulaşmak da pekala mümkün. Avrupa'nın en az ziyaret edilen şehirlerden biri olan bu sakin şehri birkaç saatte keşfetmek oldukça kolay olacaktır!