Savaşın İçine Doğmak

Bir karanlığın içindeki fidan.


Bir çocuk doğduğu coğrafyada yeşerir. O topraklar bütün kaderin oluştuğu yerdir. Kökleri, nasıl şekil alacağını o topraklara bağlıdır. Fakat bazen en temelinden başlar değiştirmeye; Yaşama hakkı. Çünkü ana rahmine düştüğünde kazanılan yaşama hakkı, bazı coğrafyalarda verilmez bile.

Kader ya insan nerede doğacağını seçemez. Soğuk bir ülkede mi, Avrupa'da mı veya baskın bir rejimde mi? Ama bir bebeğin başına gelebilecek en zor şey bir savaşın ortasına doğmaktır. Gözünü savaşa açtığında normali bilmezsin çünkü; huzuru, mutluluğu, sıradan olanı bilmezsin. Gözyaşlarını, kan kokusunu, açlığı, yokluğu bilirsin. Huzurla başını yastığa koymayı bilmezsin de uykusuz korkulu geceleri bilirsin. Sanırsın ki bütün çocuklar senin gibi. Bomba sesleri tepende, güneş çoktan batmış, karanlığınla baş başasın. Yarına dair kurduğun tek hayal ailemle sağlam çıkabilmek. Çünkü sen öncesini bilmezsin. Savaş vardır hep hayatında. Bundan farklısını, bundan iyisine şahit olmazsın. O yüzden de ilerisine bir ışık görmezsin. Çünkü bir şeyin varlığını bilmeden onu uğruna savaşmak zordur. Annen, baban onlar savaştan öncesini hatırlar, geleceğe dair inançları, hayalleri vardır, olmasa da geçmişe duydukları özlemleri... Ama sen onlar gibi değilsindir senin tek hayalin geriye düşmemek. İşte böyle bir hikaye savaşa doğmak. Tabi yaşama hakkına sahip olabilenlerin.


Bir de hiç büyüyemeyenler var. Ana kucağında açlıktan ölenler. Savaşın en sert gerçeği. Geçenlerde Birleşmiş Milletlerin bir açıklaması vardı. "Birleşmiş Milletler’in (BM) insani yardım şefi Tom Fletcher, İsrail’in Gazze’ye yardım girmesine izin vermemesi durumunda 48 saat içinde 14 bin bebeğin ölebileceği uyarısında bulundu."


İşte coğrafya dediğimiz şey bu kadar acımasız işte. Sadece kırk sekiz saatte içinde on dört bin çocuğu öldürebilecek kadar acımasız savaş. Bir yerlerde bir adamlar kararlar veriyor. Bir zulüm bir milletin üzerine uygulanıyor. Sonuçta 14 bin bebek açlıkla öldürülüyor. Sadece doğduğu topraklara birileri göz dikti diye. Yıllarca zulüm içinde büyüyenlere, daha büyüyemeden ölenlere, bir çocukluk, bir yaşam bir hayat borçlu bu insanlar. Buna gözünü kulağını da kapayanlar, elinden bir şey gelip de yapmayanlar da dahil. Çünkü bir uygulanan bu zulmün bir yerlerde şahitleriyiz işte. Bazen bir videoda, bir haberde, bir televizyonda... Bir sonraki videoya geçmek, kanalı değiştirmek, haberi kapatmak kolaya geliyor çoğu zaman. Ama işte onlar bizim kadar kolay unutamıyor işte. Bir annenin çığlığı, bir bombanın sesi daima kulaklarında. Bu sesler de susmadıkça kimsenin de susmaya, kafasını çevirmeye hakkı yoktur aslında.

İnsanlık onlara bir hayat borçludur. Ve bu borcu ödemek bizle başlar.