Sevdiğim Bazı Şeylere Methiyeler Düzüyorum
Neyi neden sevdiğime dair bir şeyler karaladım.
Bugün bazı estetik zevklerime değinmek, neyi neden sevdiğim hakkında konuşmak ve onları övmek istiyorum. Ve sanırım bu işe maksimalizm övmekle başlayacağım.
Minimalizme karşı olarak doğan bu akım kalabalığın oluşturduğu estetiğe dayanıyor. Ben de, oda dekoru, eşya süslemek, giyim kuşam gibi konularda sevdiği şeyleri oraya buraya yerleştirmekten son derece hoşlanan, "aman şunu da şuraya ekleyeyim boş kalmasın" kafası güden biri olduğumdan dolayı bu akıma bayılıyorum.
Evet, belki de minimalizm bazı kişiler için gerçekten mükemmeldir. Az ve öz eşya, hareket alanı ve özgürlük sağlıyordur ve bundan mutluluk duyan bir kesim illa ki vardır. Fakat benim için tam tersi bir durum söz konusu. Sanki orada yaşayan birileri yokmuşcasına temiz, boş ve düzenli odalar beni boğuyor. Sebebi de ruhsuz olması, ev değil de otele benzemesi. Kendi karakteri olan, her köşesinden ayrı bir şey çıkan kalabalık ve düzensiz odaların göreceli daraltıcılığını, minimalizmin sözde ferahlığına tercih ederim. Dediğim gibi, beni asıl bunaltan şey eşyalar değil de ortamın ruhsuzluğu olduğundan dolayı, "sadeliğin işlevselliği" beni ıskalayan bir duruma dönüşüyor.
Henüz eylülün çook başındayız, havalar tam anlamıyla soğumadı fakat yine de yaz, resmi olarak bitti ve bu beni çok üzüyor. Evet, elli derece havaya ve boğucu neme rağmen yaz, en sevdiğim mevsim. Günlerin uzun olması, doya doya çilek yemek, pırıl pırıl hava, giyinirken "acaba ceket de alsam mı, üşür müyüm böyle çıksam" gibi şeyleri düşünmek zorunda olmamak, sevdiklerinle beraber sahil ya da parkta takılmak, deniz, dondurma... Tüm bunlar benim için çok değerli. Hayatın gerçekten güzel ve yaşamaya değer olduğunu en çok bu vakitlerde fark ediyorum. Yazın asla üzülmüyorum, depresyona girmiyorum değil. Ama çok sevdiğim, beni rahatlatan şeylerle sarıp sarmalanmışken depresif ruh halimi atlatmak çok daha kolay oluyor.
Sıcak ve samimi şeylerden çok hoşlanan birisi olduğum halde mimari zevkim buna epey tezat. Brütalizme bayılıyorum. Buz gibi Sovyet binalarını düşünün. Enfes.
Belki de bu sevgi, ne yazık ki henüz gerçek hayatta karşılaşmamış olsam da, internette denk geliyor olduğum daha uçuk tasarımlardaki yapılardan kaynaklanıyordur. Hemen her yerde karşılaştığım betonarmeleri de seviyorum tabii. Belki de ince detaylarla bezenmeden bir yapının estetik görünmeyi başarıyor oluşudur ilgimi çekip beni hayrete düşüren.
Havalar iyice soğuyup yağmur bastırmadan önce olabildiğince açık havada vakit geçirmeye çalıştığım günlerden birinde, gelip yanıma uzanan sevimli bir köpeğin eşliğinde bu yazıyı yazdım. Bana ilham ve başladığım işi tamamlama motivasyonu verdiğin için sana teşekkürlerimi sunuyorum dostum.