Shakespeare’in 18. Sonesi’nin Yüzyıllardır Süren Popülaritesi: Ölüm ve Aşk

Ünlü 18. sonenin ölümsüzlüğü üzerine...

Shakespeare, bildiğimiz üzere, Geoffrey Chaucer ile birlikte İngiliz edebiyatının ve dilinin babalarından kabul edilir. Hem İngilizce diline hem de tiyatral eserler ve şiirler ile edebiyata olan katkılarıyla yüzyıllardır bitmeyen bir popülariteye ve öneme sahiptir. Shakespeare’in bu denli öneme sahip olmasını sadece teknik özelliklere indirgemek ise yanlış olur. İnsani duyguları ve düşünceleri bugün bile empati yapabileceğimiz düzeyde yazabilmesi ve geçmişten günümüze geçerliliği durumları konu edinmesi 2023 yılında bile hâlâ onu okuyor, izliyor ve analiz ediyor olma sebeplerindedir.

Shakespeare’in en ünlü sonelerinden biri olan 18. sonenin bu denli popüler ve önemli olmasının sebeplerinden en büyüğü olarak en temel insan duygularından ikisine hitap ediyor olmasıdır: Ölüm gerçekliğiyle yüzleşme ve aşk. İlk bakışta, sonedeki karakter bize sadece sevdiği kadının ne kadar güzel olduğundan ve güzelliğinin asla sönmeyeceğinden bahsediyor gibi okuyup basit bir aşk sonesi olduğunu düşünebiliriz. Ancak anlamın derinlerine indiğimizde karakter aynı zamanda her insanın farkında olduğu, zaman zaman unuttuğu bir gerçekliği yüzümüze tokat gibi çarpar: Ölüm. 

İnsanoğlu olarak her ne kadar bu gerçeği günlük hayatın karmaşasında unutmaya, hatırlamayı ertelemeye meyilli olsak da bir gün biz ve sevdiğimiz herkes yok olacak. Karakterin bunun farkında olması ancak sevdiği kadına olan aşkından onu sonsuz bir yaz mevsimine benzeterek bu gerçekliği ona konduramamasından anladığımız üzere bu, basit bir aşk sonesi değildir. Bir yandan Tanrı’ya veya evrendeki güce de meydan okur. Herkesin ve her şeyin ölümlü olduğu evrende onun sevdiği kadının güzelliğinin hiç solmayacağını dillendirmek büsbütün bir cesaret örneğidir. Elbette güzelliğinin solmama durumu bu şiirin yaşaması ile olacaktır. Son dizede şiirinin yaşadıkça ona hayat vereceğini dile getirir. Aslında Shakespeare de kendi yaratıcılığının ve ününün süreceğinin farkındadır, bu durumu da kendinden ziyade sevdiğini yaşatmak için kullanır. 

Aşkı konu alan şiirler içerisinde bu sonenin günümüze kadar gelme sebeplerinden bir diğeri ise neredeyse her insanın hissettiği hatırlanma arzusudur. Herkes öleceğinin bilincindedir ancak diğer insanlar tarafından hatırlanma, sonsuza dek bu dünyadan ayrılmadan önce bir iz bırakma isteğindedir. Shakespeare ise tam olarak bu duygulara hitap eder. Bir yaz gününden bile daha güzel olan sevdiği kişinin sonsuza kadar hatırlanacağı, güzelliğinin dilden dile, yazıdan yazıya aktarılacağı düşüncesi ile insanoğlunun en temel hissiyatlarından birinin ortaya çıkarır. 


Yeryüzünde yazın kısacık sürdüğünü söylerken aslında insan hayatının kısalığından bahseder. Bu sebepten dolayı da sevdiğini direkt olarak bir yaz gününe benzetmektense onu daha da üstün bir mertebede görür. Çünkü yaz geçicidir, yerini çetin kış mevsimi alır ancak sevdiğinin güzelliğini hiçbir güç silemeyecektir. “Gölgesindesin diye ecel caka satamaz.” dizesi ile ölümün gerçekliğini ve sevdiği kişinin fiziksel olarak bir gün yitip gideceğini kabul eder ancak bir sonraki dizelerde de söylediği gibi şiirinin gücü ile sevdiği kişinin çağları aşıp hatırlanacağını söyler.

Bu sebeplerden dolayı da Shakespeare yüzyıllar da geçse insanlar arasında tarihin başlangıcından beri en temel duygularından biri olan aşkı ve en temel korku olan ölüm, unutulma korkusunu harmanlayarak arkasında ölümsüz bir sone bırakmıştır.