Şibumi - TREVANIAN

Felsefenin ve Stratejinin Romanı

Trevanian'ın kült romanı Şibumi doğayla iç içe yaşamanın, doğru ve mütevazı bir hayat sürmenin yollarını keşfetmek isteyen okuyuculara derin bir ahlak dersi sunuyor. Her ne kadar bir roman olarak yazılmış olsa da Şibumi, öğütler kitabı gibi okurlara hayat felsefesi aşılamayı başarır. Roman Şibumi felsefesini ve Go oyununu sadece birer araç olarak kullanmaktan çok bu öğeleri olay örgüsünün ana unsurları haline getirerek eşsiz bir kurgu oluşturuyor.

Ana karakterimiz Nicholai Hel, Rus bir anne ve Alman bir babanın oğlu olarak Şanghay'da doğar. Japon General Kishikawa tarafından yetiştirilen Hel, çocukluğundan itibaren Go oyununu öğrenir ve bu oyunu hayat felsefesi haline getirir. Go oyunu siyah ve beyaz taşlarla oynanan, stratejik düşünmeyi ve rakibin hamlelerini önceden tahmin etmeyi gerektiren bir oyundur. Hel, bu oyunun prensiplerini hayatına uygulayarak kendi yaşamının kontrolünü eline alır ve Uzak Doğu'nun mistisizmiyle beslenen bir bilgelik geliştirir.

Nicholai Hel, Trevanian’ın romanında sadece fiziksel bir güç ve strateji ustası değil aynı zamanda derin bir ruhsal farkındalık ve sezgi sahibi bir karakter olarak resmedilir. Hel’in çıplak elle insan öldürme sanatı olarak bilinen ve "hoda korosu" adı verilen dövüş tekniğinde ustalaşması onun fiziksel becerilerini zirveye taşır. Bu teknik, insan vücudunun zayıf noktalarını kullanarak rakiplerini hızlı ve sessizce etkisiz hale getirmeyi içerir. Hel’in bu beceriyi mükemmelleştirmesi, onun sadece bir savaşçı değil aynı zamanda bir sanatçı olarak da görülmesini sağlar.

Hel’in yetenekleri bununla sınırlı değildir. "yakın algılama" olarak adlandırılan, çevresindeki en ufak değişimleri bile fark etmesini sağlayan üstün duyusal yeteneklere sahiptir. Bu yetenek Hel’in tehlikeyi hissetmesine, tuzakları öngörmesine ve en karmaşık durumlarda bile sakin kalabilmesine yardımcı olur. Trevanian, bu yeteneği büyük bir titizlikle işler ve Hel’in adeta çevresiyle bütünleşmiş bir varlık gibi hareket etmesini sağlar.

General Kishikawa’yı hapishanede çıplak elle öldürmesi, Nicholai Hel’in savaş sonrası dünyada nasıl bir yer edineceğini belirleyen dönüm noktalarından biridir. Bu olay sadece fiziksel gücünün ve dövüş becerilerinin değil, aynı zamanda Hel'in karmaşık ve derin içsel dünyasının da bir yansımasıdır. Generalin isteği üzerine gerçekleştirdiği bu eylem, Hel’in sadakati ve onuru arasındaki ince çizgide yürüdüğünü gösterir.

Hel, bu suikastın ardından tabii ki tutuklanır ve hapse atılır. Hapisten çıktıktan sonra Hel'in hayatı tamamen değişir. Üst düzey birini öldürmesi şartıyla serbest bırakılan Hel, yetenekleri ve zekası sayesinde kısa sürede bir terörist avcısı olarak ün kazanır. Hel’in bu yeni rolü onu uluslararası sahnede birçok tehlikeli görevle yüz yüze getirir. Özellikle CIA gibi büyük ve güçlü istihbarat örgütleri ile karşı karşıya gelmek zorunda kalır. Bu noktada Hel’in hayatı, bir kiralık katil olarak geçirdiği tehlikeli bir maceraya dönüşür. Her anı hesaplanmış, her hareketi düşünülmüş bir Go oyunu gibi ilerler.

Şibumi, sadelikteki derinlik ve mükemmeliyet anlamına gelir ve Nicholai Hel’in yaşamının temel direğini oluşturur. Bu felsefe Hel’in her hareketinde, her düşüncesinde ve her kararında kendini gösterir. Hel, Şibumi’nin özünü, yaşamın karmaşıklıkları ve çalkantıları arasında bile sadelikte bulur. Trevanian’ın ustalıkla kaleme aldığı bu yolculuk, okuru Hel’in içsel dünyasına, onun ruhunun en derin köşelerine taşır.

Hel her yeni tehlikede, her yeni karşılaşmada, Şibumi’nin gizemli ve dingin dünyasına bir adım daha yaklaşır. Onun için tehlikeler sadece fiziksel sınavlar değil, aynı zamanda ruhsal ve zihinsel birer meydan okumadır. Tehlike ve kaosun ortasında bile Şibumi’nin getirdiği sükuneti ve derinliği bulmayı başarır.

Şibumi, Hel’in gözünde bir hedef değil, bir yaşam biçimidir. Sadelik ve mükemmeliyet, onun her hareketine yansır. Bu, Hel’in sadece bir savaşçı değil, aynı zamanda bir bilge olarak da görülmesini sağlar. O, dövüş sanatlarında olduğu kadar ruhsal yolculuğunda da ustadır. Her adımında, her kararında, Şibumi’nin sessiz gücünü hisseder. Bu güç, onun hem fiziksel hem de ruhsal savaşlarında en büyük silahıdır.

Bu yolculukta, Hel sadece dış dünyadaki düşmanlarıyla değil, kendi içindeki korkular ve belirsizliklerle de yüzleşir. Şibumi, ona bu içsel savaşta rehberlik eder ve onu gerçek mükemmeliyete, gerçek dinginliğe ulaştırır.

Nicholai Hel yıllar süren tehlikeli ve zorlu bir hayatın ardından, nihayet içsel huzuru ve dinginliği bulduğu kalesinde, Bask Bölgesi'nin ıssız ve sakin vadilerinden birinde inzivaya çekilmiştir. Bu kale, onun için sadece fiziksel bir barınak değil aynı zamanda ruhsal bir sığınak ve yıllar boyunca peşinden koştuğu Şibumi felsefesinin somutlaşmış halidir. Taş duvarlar arasındaki sessizlik ve doğanın kucağında bulduğu huzur, Hel’in ruhunu dinlendiren ve onu karmaşadan uzak tutan bir liman olmuştur. Bu emeklilik dönemi Hel'in hayatında bir huzur dönemidir. Her sabahın serinliğinde meditasyon yapar, zen bahçesinde saatlerce oturur, bahçedeki çiçekleriyle ilgilenir, Go oyununda yeni stratejiler keşfeder. Gölgelerin uzun olduğu akşamüstlerinde, kalenin yüksek terasından vadinin derinliklerine bakar, geçmişinin izlerini rüzgârın fısıltılarında bulurdu. İçinde bulunduğu bu dinginlik, yıllar süren kaos ve şiddetin ardından gelen bir lütuftu.

Ancak hayatın akışı en huzurlu anları bile bozacak kadar güçlüdür. Bir gün kalenin kapıları önünde yorgun ve korkmuş bir genç kadın belirir. Bu genç kadın, Hel'in eski bir dostunun kızıdır. Yıllar önce Hel’in hayatında önemli bir yere sahip olan bu dost, şimdi kızını ona emanet etmiştir. Genç kadın düşmanlarının peşine düştüğü bir sır taşıyordur ve bu sır, onun hayatını tehdit ediyordur.

Hel bu genç kadını gördüğünde, hayatının huzurlu döneminin sona erdiğini anlar. Genç kadının gözlerindeki korku ve çaresizlik, Hel’in içindeki koruyucu ve savaşçı ruhunu yeniden uyandırır ve kendi sessiz ve huzurlu dünyasından, tekrar tehlikenin ve kaosun içine çekilir. 

Genç kadının peşindeki güçler, sadece sıradan düşmanlar değildir. Karşısında dünya üzerindeki en güçlü istihbarat örgütlerinden biri olan CIA vardır. Hel, CIA ile geçmişte birçok kez karşı karşıya gelmiş ve her seferinde zekâsı ve yetenekleriyle onlardan bir adım önde olmayı başarmıştır ancak bu sefer durum farklıdır. CIA’in peşindeki ajanları, Hel'in yıllardır tanıdığı türden adamlar değildir artık daha genç, daha acımasız ve daha kararlıdırlar.

Normalde yaptığım gibi bu sefer kitabın sonunu ve karakterlerin her birinin iç dünyasına ayrı ayrı incelemeye girişmeyceğim. Şibumi benim için çok ayrı yeri olan bir kitap. Onu herkesin okumasını ve Nicholai Hel'de kendilerinden bir parça bulmalarını istiyorum. Bulacaklarına da eminim. Bu sefer, bu yazımda insanları bu kitabı okumaya teşvik etmek istiyorum sadece. O yüzden karakterler ve hikayenin devamı yerine, yazarın Batı nefreti ve Uzak Doğu hayranlığı üzerine konuşmak istiyorum.

Trevanian Batı toplumunu ve özellikle Amerikanizmi, politik, ekonomik ve toplumsal açılardan cesurca eleştirir. Romanında Batı dünyasının yüzeysel değerlerini ve emperyalist politikalarını mercek altına alarak, petrol endüstrisinin bu toplumları nasıl kontrol ettiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Batı’nın tüketim odaklı yaşam tarzını ve ekonomik sistemlerini sorgular ve bu eleştiriler, romanın alt metninde sürekli olarak yankılanır. Petrol krizi sonrası güçlenen petrol endüstrisinin, Batı dünyasını ekonomik ve politik olarak nasıl baskı altına aldığını, okurun zihinlerinde keskin bir resimle çizer. 

Trevanian’ın Japon kültürüne olan hayranlığı da, romanda aynı belirginlikle hissedilir. Japonya’nın mistik ve derin felsefi değerleri, romanın ana temalarından biri haline gelir. Japon kültürünün olumlu yönlerine vurgu yaparak, Doğu'nun bilgelik dolu yaşam tarzını Batı'nın yüzeysel ve materyalist dünyasına karşı bir denge unsuru olarak sunar. Japon kültürünün derinliği ve sadeliği, Hel’in yaşamında merkezi bir rol oynar ve Trevanian, bu kültürel zenginliği kitapta ustalıkla işler.

Bu bağlamda Trevanian’ın Japonya’yı ele alış biçimi, bir yandan eleştirilerinin eksik kaldığı noktaları telafi ederken, diğer yandan okuyuculara Doğu'nun felsefi ve manevi derinliklerini keşfetme fırsatı sunar. Japon kültürünün savaş suçlarıyla kirlenmiş tarihi yerine, Trevanian bu kültürün özündeki bilgelik ve sadeliği öne çıkarır.