Sinemada Kadın Perspektifi: Sofia Coppola
Oscar Ödüllü Yönetmenin Feminen Lensinden Filmler
"Kadınsı bir bakış açım olduğunu hissediyorum ve bunu ortaya koymaktan mutluluk duyuyorum."
Efsanevi The Godfather serisinin yönetmeni olan Francis Ford Coppola'nın kızı olarak dünyaya gelen Sofia Carmina Coppola, 14 Mayıs 1971 doğumlu. Kendisi bir senarist, yapımcı, yönetmen ve aktris. Yönetmenliğinde yer aldığı filmler arasında Lost In Translation, The Virgin Suicides, Priscilla, Somewhere ve Marie Antoinette bulunuyor.
1993 yılında Jeffrey Eugenides'ın yazdığı The Virgin Suicides'ın (Masumiyetin İntiharı) (1999) film uyarlaması için senaryo yazmaya başladı. Lisbon kardeşlerin iç dünyalarındaki hüzün ve gizem, çevrelerinde onlara hayranlık ve merak duyan çocukları melankoliye sürüklüyor.
The Virgin Suicides ile kullandığı renk tonları, detaylı sahneler, derin ve bazen sessiz bir anlatım ile farkını en baştan ortaya koyan Coppola, kendi tarzını tam anlamıyla yazıp yönettiği Lost In Translation (Bir Konuşabilse) (2003) ile ortaya koydu.
Bill Murray ve Scarlett Johansson'ın başrolde yer aldığı film, Japonya'da yolları kesişen ünlü bir Amerikan oyuncu ve yeni evlenmiş genç bir kadının hayatlarında bulamadığı sessiz, ancak anlayışlarla dolu özel bir bağı birbirlerinde bulmasını anlatıyor. Coppola, 2004 yılında bu film ile En İyi Özgün Senaryo dalında Oscar kazandı. Bu dalda aday olabilen ilk kadın direktör olarak da Hollywood'daki benzersiz sanatını kanıtlamış oldu.
Coppola'nın filmlerindeki feminenlik genelde kadın karakterlerin iç dünyasındaki yalnızlık, kimlik arayışı ve kaybolmuşluk üzerinden ele alınıyor. Coppola'nın genelde ele aldığı genç kadınlar, yıllardır izletildiğimiz filmlerin aksine bir vücut veya hikayedeki erkek karakterin hayatında bulunması gereken kadın figürü yerine; düşünceleri, duyguları, hataları ve sorunları olan bağımsız bir karakter olarak yer alıyor. Kırılganlıklarını sessiz ve bazen kelimelere bile dökmeden derin bir şekilde anlatıyor, bu kırgınlıkları sahnelerinin estetikliğiyle izleyiciye geçiriyor. Filmlerinde kullandığı pastel tonlar; melankoli, nostalji ve feminenliği temsil ederek izleyicinin dünyayı bir kadın lensinden görmesinden sağlıyor.
Ünlü film eleştirmeni Roger Ebert, Coppola'nın yönettiği Marie Antoinette hakkında:
"Bu, Sofia Coppola'nın kadın olmanın yalnızlığına odaklanan ve kadınları nasıl kullanacağını bilen ama onları nasıl değerlendireceğini ve anlayacağını bilmeyen bir dünyayla çevrili üçüncü filmi. [...] Bu film hakkında okuduğum her eleştiri, filmin kırılgan büyüsünü bozuyor ve romantik ve trajik dokunaklılığını, öğretici bir filmin seviyesine indirgiyor.”