Sisyphos Üzerine

Antik Yunan mitlerinden olan Sisyphos efsanesi hakkında kısa bir yolculuğa çıkalım!

Düzenbazlığı ve hilekarlığı ile tanınan Sisyphos, Antik Yunan mitinin önemli figürlerinden biridir. Zeus’u ele vermesi üzerine ona verilen ceza ve bu durumun insan yaşamındaki ders verici niteliği birçok anlamda tartışma konusu olmuş. Albert Camus’un da etkilendiği bu hikaye sadece yukarı yuvarlanan taşa nafile çaba harcamak değil ayrıca bu çaba ve gayretin bir umut simgesine dönüşmesini ve başkaldırıyı da temsil eder. Hikayeye genel bir manzaradan bakalım.

Aiolos’un oğlu Korint kralı olan Sisyphos, Asopos’a kızını kaçıranın Zeus olduğunu söyler. Zeus’u ele vermesine karşılık olarak kalesinin içinde bir pınarın akmasını sağlar. Bu hainliğe karşı müthiş bir öfke duyan Zeus, Sisyphos’u zincire vurması için Thanotos’u gönderir. Fakat bu durumdan da büyük bir ustalık ve düzenbazlıkla kurtulan Sisyphos, Thanotos’u zincire vurur ve Hades’i tehdit eder. Bu olay hiçbir insanın ölmemesine ve kaosa yol açar. Bu nedenle Zeus Thanotos’u zincirlerinden kurtarmak için müdahale etmek durumunda kalır. Buradan ölüler ülkesine gönderilen Sisyphos, karısından cenaze töreni yapmamasını ister ve Hades bu durumu hoş karşılamaz. Bu nedenle Hades, Sisyphos’u karısını cezalandırmak üzere yeryüzüne gönderir. Sisyphos Korint’e gelir fakat geri dönmek istemez. Bunun sonucunda Hermes Sisyphos’u Yeraltı Dünyası’na geri gönderir. Ölüler Dünyası’ndaki Tanrılar bu düzenbazlığının cezası olarak Sisyphos’a bir kaya verir ve bu kaya dağın zirvesine çıkarmaya ramak kala tekrar aşağı yuvarlanır. Bu durum kısır bir döngü şeklinde devam eder. Homeros Sisyphos için şunları ifade etmiştir:

Sisyphos’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken:

Yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı,

ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya,

habire itiyordu onu bir tepeye doğru,

işte kaya tepeye vardı, varacak, işte tamam,

ama tepeye varmasına tam bir parmak kala,

bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri,

aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden başbelası kaya

o da yeniden itiyordu kayayı tekmil kaslarını gere gere,

kopan toz toprak habire aşarken başının üstünden

o da ha bire itiyordu kayayı, kan ter içinde.” 


Sisyphos’un bu nafile çabası ve tekrar tekrar kayayı yukarı çıkarması her ne kadar ceza ve işkence olarak görünse de Sisyphos için bir başkaldırı niteliğindedir. Eğer Sisyphos yenilir ve bu durumdan acı çekmeye başlarsa bu tanrıların zaferi olurdu. Fakat bu işkence bitmek bilmeyen sonsuz bir umuttur ve her seferinde kayayı bu umut ve kabullenişle yukarı çıkarması ise onun için bir zafer ve başkaldırıdır. 


Albert Camus, saçma olanı ve uyumsuz bir uslamlamayı anlattığı Sisifos Söyleni kitabında ise bu durumu Sisyphos’un kahramanlığı ve onun bu anlamsız gayretinin ne olacağını bildiği halde gösterdiği çabayı bir varoluş sebebi ve Tanrılara karşı olan bir başkaldırı olarak addeder. İnsanın tüm bu saçmalığa ve baskılara rağmen direnmek zorunda olduğuna dikkat çeker.