İkarus’un Düşüşü mü Yükselişi mi?
Yükselişler düşüşleri de beraberinde getirir mi?
Mimar Daedalus büyük bir şevkle sanatını icra ederken yeğeni Talus da onun yanında çıraklık yaparak kısa süre içerisinde usta bir mimara dönüşür. Çırağının bu kadar ustalaşmasını kaldıramayan Daedalus ise bu durumdan fazlasıyla rahatsız olur ve kıskanır. Kibrine yenik düşer ve yeğenini Akropolis’teki uçurumdan aşağı atarak öldürür. Olay Atinalılar arasında büyük bir kargaşaya yol açar. Herkes Daedalus’un cezalandırılmasını ister. Bu durumdan korkan Deadalos, canını kurtarabilmek adına Atina’dan kaçıp Girit’e sığınır.
Girit Kralı, Deadalus’un yeteneklerini bildiği için ülkesinde korumaya alır. Köle kızlarından birisi ile evlendirir ve bu evlilikten Deadalus’un İkarus adında bir oğlu dünyaya gelir. Kral ilerleyen zamanlarda, yarı boğa olan oğlunu (Minator) hapsedebilmek için ustaca inşa edilmiş, çıkılması imkânsız bir labirent yapmasını ister Deadalus’tan. Pek tabii usta mimar, içinden çıkılması neredeyse imkânsız o labirenti yapar ve kralın oğlu içeride tutsak kalır. Kralın oğlu için her yıl 7 kadın ve 7 erkek kurban edilir. Bu durumdan artık rahatsız olan halk, Theseus’un labirente girip kralın oğlunu öldürmesiyle sakinleşir. Theseus’un labirentten nasıl çıkacağı merak konusuyken, Deadalus’un ona önceden söylediği şekilde, bir yumak ipi geçtiği yerlerde açarak yolunu bulur ve labirentten çıkar. Theseus’un bunu başarmasında Deadalus’un parmağı olduğunu öğrenen Kral Minos çok öfkelenir ve kendisini ihanete uğramış hisseder. Usta mimarın herhangi bir zindandan kolaylıkla kaçabileceğini bilen kral, Deadalus’u ve oğlu İkarus’u labirente atar. Böylece kendi inşa ettiği hapishaneye kendisi düşer Deadalus.
Çabalarına rağmen labirentten çıkamayan baba oğulun aklına bir fikir gelir, Deadalus düşen kuş tüylerini bal mumlarıyla yapıştırarak hem kendisi hem oğlu için kanat yapar. Bu kanatları sırtlarına ve kollarına yapıştırırlar. Fakat babası İkarus’u şiddetle uyarır; ‘’Ne çok alçaktan uç, ne çok yüksekten!’’ Çünkü alçaktan uçarsa denizin neminden dolayı kanatlar ağırlaşır ve uçması güçleşir, yüksekten uçarsa da güneşin sıcaklığıyla bal mumu erir ve kanatlar yanar.
İkarus kanatları takar ve yükselmeye başlar. Ancak yükseldikçe güneşin ışığından âdeta büyülenir ve var gücüyle güneşe doğru gitmeye başlar. Babasının ikazını tamamen unutur, sadece o andaki gücüne, yapabileceklerine ve ışığa odaklanır. Buna çok sinirlenen Güneş Tanrısı Helios, saygısızlık ve hadsizlik olarak gördüğü bu harekete, genç adamın kanatlarını yakarak karşılık verir. Hızla denize doğru düşen İkarus neye uğradığını şaşırır, yükselişinin bedelini denizde boğularak öder. Ege Denizi’nde düştüğü yerde bulunan adanın adı da İkarya Adası olarak kalır.
İkarus’un hikâyesi herkese farklı şeyler çağrıştırmıştır, kimilerine göre İkarus kibrine yenik düştü ve yükselmenin aslında düşüşü getirdiğini göremedi. Kimilerine göre ise özgürlük başını döndürdü ve ne yaptığının farkında bile olmadan sadece uçmaya devam etti.
Bana göre İkarus cesurdu ama cesaretini de kanatlarını da kullanması gerektiği gibi kullanamadı. Babasının uyarısı oldukça kesindi; ‘’Ne çok alçaktan ne de çok yüksekten.’’ Her şey dengeden ibaretti çünkü, alçakta uçmak da yükseğe çıkmak da sonu getirecekti. Eğer İkarus denge kurabilseydi kurtulacaktı ve hayatına devam edecekti, kanatlanıp tutsaklıktan kurtulmak da zaferi olacaktı, ölümü değil.