Siyaset Bilimindeki Radikal Yaklaşımlar
Karl Marx ve Friedrich Engels öncülüğünde siyasi alana katkıda bulunan radikal yaklaşımlar.
Temel yaklaşımlara kendi ülkemiz çerçevesinde baktığımızda en ciddi çalışmaların Kemal Saybaşlı tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu alanda çalışan farklı bilim insanları türlü gelenekleri kullandı. Böylece siyaset biliminin tanımı, bu doğrultuda temel yaklaşımlar çerçevesinde incelendi.
Radikal yaklaşımlar tavrını öncelikle liberal demokraside gösterir ve bu alana eleştirel yaklaşır. Bu incelemeler sırasında Karl Marx ve Friedrich Engels ikilisinin eserleri değerli bir kaynak niteliği taşır. Marksizm, kapitalizme yoğun bir eleştiri yöneltir. Bu akıma göre kapitalizm zaten kendi içinde çelişkilerle doludur ve en sonunda bunlardan ötürü içten yok olacaktır. Ayrıca toplumda var olan bütün bireylere aynı hakları sunmadığını ve belirli sınıfların daha ayrıcalıklı olduğunu belirtir. Daha önce de bahsettiğimiz liberal demokrasi ya da çoğulcu demokrasi diye anılan kavramlar burada burjuva demokrasisi konumundadır.
Bu çelişkilerle dolu kapitalist sistemde devlet, işçi sınıfı üzerinde baskı kurup onun dünyaya olan bakışlarını perdelerle çevreleyerek bilinçlenmesinin önüne geçer. Bu sebeplerden dolayı bu sistem adaletsizlik üzerine inşa edilmiştir ve yıkılmak hazin sonu olacaktır. Bu dönemin eksikliklerine baktığımızda siyaset biliminin geri plana atılması gelişmesinin engellerindendir fakat 20. yüzyıla geldiğimizde Lukacs, Gramsci ve Althusser gibi modern Marksist kuramcılar bu açığı doldurmayı hedefledi.
Antonio Gramsci, klasik Marksizmin ekonomik bağlayıcılığından koparak farklı bir bakış açısı sundu. Devrimin bilinçli şekilde tarihsel süreçle oluşumunu tamamlayacağını savundu ve “kültürel hegemonya” kavramını literatüre kazandırdı. Burjuva sınıfının sahip olduğu egemenlik basit bir zor kullanma tekelinden daha ötedeydi. Bu baskın grup; çoğunluğun rızasını elde etmek için amaçlarına uygun eğitim, kültür, basın ve hukuk düzenlemeleri yaptılar. Bu sayede varlıklarını sürdürmeye devam ettiler. Diğer grubun başarılı olması için karşı bir hegemonyaya ihtiyaçları vardı.
György Lukács için ise ideoloji kilit noktaydı. Yani kapitalist toplumlar bu yöntemle baskılarını sürdürebiliyorlardı. Kuramcı, bu aşamada insanların sahip olduğu bilince parmak bastı çünkü belirli yaşam kalitesine sahip olan işçi sınıfının bilinci, bunu değiştirmek için sahip olunması gereken bilinçten farklıydı. Devlet, bilinçlenmeyi örgütlenmeyle engellemeye çalıştı.
Louis Althusser, “devletin ideolojik aygıtları” aracılığıyla çalışmasını ortaya koydu ve kendisi daha çok yapısalcı Marksist kategorisindedir. Ortada tek taraflı olmayan bir ilişki mevcuttur ve ekonomik altyapı, üstyapı üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Althusser, devlet kavramına özellikle dikkat çeker. Toplumda ekstra hiçbir şey gerçekleşmiyorsa aygıtlar düzgün çalışıyordur ama değişim gözlendiği anda aygıtlarda sorun olduğu bariz şekilde ortadadır.
Kaynakça:
Çağla, C. (2019). Siyaset Bilimi. İstanbul: Bilge Kültür Sanat.