Skolastik Düşünceden Modern Düşünceye

Yeniden bir oluşun simgesi, sanatın, mimarinin, edebiyatın alanına sinen bir çağın gelişimi nasıl gerçekleşti?

Orta çağ olarak adlandırılan ve MS 2.yüzyıl ile MS 15.yüzyıl arasında geçen dönemde, dinin hakimiyeti birçok alanda yaygındı. Dinin toplumsal kurumlar üzerindeki hakimiyeti, kilisenin otoritesi ve din adamlarının düşünce alanlarındaki yaygınlığı, dünyanın inanç ve akıl ilişkisi içinde açıklanmasında etkisi vardı. Felsefenin de bu etkiden sıyrılamaması, bu dönemde düşünce alanlarına ilişkin bir din felsefesi yaratmıştı.

Bu dönemde dünyanın, evrenin Tanrı ile değerlendirilmesi düşüncesi, orta çağ felsefesinin inanç-akıl, din-felsefe ilişkisine yönelik açıklamalarını da içermekteydi. MS 2.yüzyıldan sonra her ne kadar Antik Yunan düşünürleri ve eserlerine yönelik değerlendirmeler yapılsa da bu dönemin en önemli kaynağı din olmuştur. Dolayısıyla felsefe ile dini birleştirme düşüncesi, skolastik düşüncenin kaynağı haline gelmişti. Hristiyanlığın yaygınlaşması ile felsefe de din ile etkileşime geçmiş, din düşünce yapısında bir hakimiyet kurmaya başlamıştır. İlk başlarda dini savunma yolu olarak kullanılan apoloji felsefesi ile başlayan bu etkileşim devam etmiş ve dini açıklama olarak kullanılmaya başlamıştır.

Hristiyanlığa yönelik eleştirilere bu dini savunma ve açıklama biçimleriyle öğretiler yapılmaya başlanmış, bu da okullaşmanın gerçekleştiği skolastik düşüncede yerini almıştır. Skolastik düşünce bu anlamda dinin yaygınlaşması ve akıl-inanç sistemini ele alma bakımından bir ekol görevi görmüştür. Bu öğretiler yayılmaya ve eğitim yerlerinin, üniversitelerin açılmasına neden olmuştur. Skolastik düşünce, akıl ve inancın bir arada ele alınabileceğini savunan, dinin bununla ilgili dogmalarını açıklamaya amaçlayan bir düşüncedir. Kilisenin baskınlığı bu dönemde etkin bir görev görmekte ve skolastik düşünceyi etkilemektedir. Dolayısıyla dinin dışındaki görüşleri de kısıtlayan bir biçimdir.

Akıl, ancak inançla tamamlanabilir düşüncesi ile aklın ve bilginin tek başına bir düşünce ve araştırma alanı olması fikrini bastırmıştır. Bununla birlikte toplumsal alanlarda da dinin yaygınlığı toplumsal yaşamı etkilemiş ve otoritesini hukukla bağlamıştır. Tanrı düşüncesi ve inancını, akıl ile anlamaya çalışan din adamları ve düşünürlerin varlığı da yine bu dönemde kendini göstermiştir. Sadece aklı değil bireyi de arka plana itmiştir. Bu yüzden bireyi değil inancı merkeze almıştır. Ancak bu dönemin sonlarına doğru eleştirel düşünceler gelişmeye başlamış, din ve felsefenin farklı alanlar olduğu, birbirleriyle uyum içinde ele alınması gerektiği gibi düşünceler ortaya çıkmıştır. Yine bu dönemin sonlarına doğru İslam coğrafyasında gelişen çeviri faaliyetleri, farklı kültürlerin etkileşimi ile bu faaliyetlerin Batı’da da yayılması düşünce yapısının değişmesi bakımından etkili olmaya başlamıştır. Orta çağ İslam felsefesinin çeviri faaliyetleri ve din adamları ile birlikte bilim, matematik, astronomi alanında çalışan düşünürleri bakımından Hristiyan felsefesinden ayrılsa da çeviriler ve bu coğrafyadaki ilim merkezleri, daha sonrasında Batı'yı etkilemiştir.



15.yüzyıl ile toplum yapısında değişiklikler meydana gelmeye başlamış, rönesans döneminin başlangıcının da fitilini ateşlemiştir. Burada düşünür ve yazarların eserlerinin farklı dillere çevrilmesinin de etkisi görülmektedir. Bu eserlerle birlikte değişik bakış açılarının doğması, toplum yapısının değişmeye başlaması ve dünya üzerinde meydana gelen buluşlar ve keşifler modern düşünceye doğru bir değişimi yaratmıştır. Rönesans dönemi ile modern düşüncenin doğuşu, her alanda kendini göstermeye başlamıştır. Bireyi merkeze alan ve toplumsal alanlarda dini bağımsızlaştıran bu düşünce yapısı, inanç ve aklı ayırmıştır. Dinin hakimiyet kurduğu alanlarda kendi mücadelesini veren bu düşünce, bireyi geri plana atan bu felsefeyi eleştirmiştir ve onu merkeze almıştır. Birey, toplum, doğa, dünyayı anlama çabası burada önem kazanmıştır. Toplumsal olgulara yönelik araştırmalar ile gözlemler ve dünyada gelişen olaylar için bilim temel unsur olmuştur. Bilgi, artık dinin etkisinden çıkmaya ve dünyayı anlamak için yararlanılan bir olgu olmaya başlamıştır. Bunların yanı sıra devlet dinin otoritesinden bağımsızlaşmaya başlamış, hukuk ve ekonomi gibi toplumsal kurumlardaki dinin üstünlüğü bu alanlardan farklı olarak konumlanmıştır.

İslam coğrafyasında farklı alanlarda çalışan ve eser veren din adamları, bilim insanları ve düşünürler, matematikçiler vb. olsa da Hristiyanlığın egemen olduğu bölgelerde genelde din adamlarının yaygın olması dinin diğer çalışma alanlarındaki baskısını da ifade eder. Ancak bu dönemin başlangıcında kesin bir ayrım söz konusu değildir. Yine de rönesans ile öne çıkan ve günümüzde de sergilenen tüm o sanat eserleri, kitaplar, mimari yapılar ve heykeller bu dönemdeki değişimlerin en önemli izlerini günümüze taşımıştır. Sonuç olarak modern düşünce, aklı inançtan bağımsızlaştırmaya çalışmış ve toplumsal alanlarda yaşanan gelişmelere kulak vermiştir. Bilimin dinden ayrı bir konumda gelişmesi de bu geçiş döneminde gerçekleşmiş, insan ve doğa ele alınmış ve farklı düşünürler ortaya çıkmıştır. Farklı düşünürler olduğu gibi Avrupa’nın ayrı bölgelerinde felsefe alanında birçok düşünür ve temsil kendini göstermiştir.