Sonsuz Eğlence Çağı: Neil Postman'ın Televizyon Eleştirisi
Neil Postman'ın Perspektifinden Televizyonun Yarattığı Dönüşüm
Neil Postman, yaptığı incelemelerde televizyonun, her türlü içeriği bir eğlence unsuru haline getirdiğini söyler. Televizyonu, hayatlarımızdaki yeri ve izlenme şeklinin yanı sıra medya okuryazarlığı ve eleştirmenliği çerçevesinde ele alır. 1985 yılında yayımlanan "Televizyon: Öldüren Eğlence" adlı kitabında temel olarak, faydalı içeriklerin yerini sonsuz bir eğlencenin ve önemsiz enformasyonun aldığını açıklar. Postman kitapta, Aldous Huxley’nin "Cesur Yeni Dünya"sında bahsettiği “eğlencenin hayatlarımıza hakim olduğu ve her şeyin anlık ve gündelikleştiği hayat” vizyonunun haklı çıkması ihtimali üzerinde durur.
Postman'a göre kamusal söyleme giderek eğlence biçimi verilmiş ve ekrandaki siyasetçilerin dahi dış görünüşlerine öncelik verilen bir ortam oluşmuştur. Hatta aynı durum gazeteciler için de geçerlidir, “…kamera cazibesi olmayanlar adeta kamuoyuna ‘günün haberleri’ denen şeyleri anlatmaktan men edilmektedir.”. Basının etkisi zayıfladıkça politika, din, eğitim ve kamusal işleri meydana getiren her şeyin içeriği değiştirilmiş ve televizyona uygun şekilde kurgulanmaya başlamıştır.
Basılı yayının oldukça fazla çer çöp ürettiğini söyleyen Postman, televizyonun henüz bu çöplükle baş edebilecek durumda olmadığını aktarır. Hakikatin düzgün bir şekilde aktarılmadığı sürece kabul görmeyeceğini anlatan Postman, kültürün sözden yazıya oradan da televizyona geçişiyle hakikat anlayışının da dönüştüğünü ifade eder. Günümüz kültürünün, televizyonun biçim verdiği bir kültür olduğunu belirtir. Bununla beraber televizyondaki söyleşinin, basılı sözcükleri model alarak oluşmasından dolayı başlangıçta "basılı bir hitabet" olduğunu fakat günümüzde bu yazınsal hitabet türünün, dinleyici ve konuşmacılar için oldukça karmaşık olduğunu açıklar.
Postman, telgrafın icadının kültüre etkisine de değinir. Telgraf, bilgiyi bir "meta" haline dönüştürmektedir ve gazeteler artık nitelik değil hız odaklı hareket etmektedir. Fotoğrafın ortaya çıkışı ise inanmanın temel unsurunu okumak değil görmek haline getirmiştir. Yani artık insanlar, okuduklarından ziyade gördüklerine inanır hale gelmiştir. Bu durum haberlerin, kişinin içinde bir şeylere temas ettiğine ve tamamen gerçeği yansıttığına dair bir illüzyon oluşturmaktadır. Postman'a göre telgraf ve fotoğrafın en büyük etkisi, "yalancı bağlam" yaratmasıdır. Bu, bilgilerin gerçek anlamlarının göz ardı edilmesine neden olarak yüzeysel bir algı oluşturmaktadır.
Televizyonun okuma-yazma kültürünü güçlendirmediğini aksine ona zarar verdiğini belirten Postman, televizyonun probleminin tüm konuları eğlenceliymiş gibi sunması olduğunu söyler. Eğlencenin, televizyondaki tüm söylemlerin üst ideolojisi olduğunu ve fikirlerden ziyade performansı ön planda tuttuğundan bahseder. Televizyon, herhangi bir konu hakkında uzun süre düşünülmesini istememekte ve ilginin bir haberden veya reklamdan diğerine hızlıca geçmesini talep etmektedir. Buna bağlı olarak televizyon, haberleri ciddi bir kamusal söylem aracı olmaktan uzaklaştırmakta ve kamusal bilgiyi önemsiz hale getirmektedir. İnsanlara ihtiyacı olan şeyler değil sadece duymak istedikleri şeyler sunulmaktadır.
Gösteri dünyasının esas görevi, kitleleri memnun etmektir. Mesele, mükemmel ve dürüst olmak değil sadece öyleymiş gibi gözükmektir ve bu da reklamlar aracılığıyla sağlanmaktadır. Postman'a göre reklamlar artık iddiaların yerine imgeleri koymaktadır yani herhangi bir şeye dair mantıklı açıklamalardan ziyade o şeyin görsel temsili daha önemli hale gelmiştir. Bu durum, rasyonellik ile reklam arasındaki uçurumu derinleştirmekte ve insanların mantığa dayalı kararlar yerine duygusal kararlar almasına neden olmaktadır. İnsanlar için çözüm satın almak, bir problem üzerine kafa yormaktan çok daha iyidir bu yüzden reklamlar, insanlara tüm sorunların çözülebilir olduğu inancını empoze etmeye çalışmaktadır.
Postman'ın aktardığına göre bir kültürü yok etmenin iki yolu vardır: Orwellcı yolda kültür bir hapishaneye dönüşürken, Huxleyci yolda kültür bir taşlama olmaktadır. Huxley'nin senaryosunda, Orwellcı düşüncenin aksine gardiyanlara ihtiyaç yoktur; halkın dikkati önemsiz şeylerle dağıldığında, kültürel yaşam eğlenceye ve insanlar seyircilere dönüştüğünde kültürün ölümü yakın bir ihtimal halini almaktadır. Teknolojinin, kültürün daimi dostu olmadığını ve televizyonun ciddi söylemleri eğlence haline dönüştürerek kültürün ölümüne hizmet ettiğini söyleyen Postman, insanlara televizyonun nasıl izlenmesi gerektiğinin öğretilmesinin önemli olduğunu vurgular. "Cesur Yeni Dünya"daki insanlar için asıl sorun, düşünmek yerine gülmeleri değil neye güldüklerini ve neden düşünmediklerini bilmemeleridir.