Sylvia Plath'ın İncir Ağacı
Sayısız incir arasından seçim yapmak mümkün müdür?
Özellike son zamanlarda sosyal medyaya girdiğimizde Sylvia Plath'ın adıyla beraber incir ağacı metaforunu görmemiz pek de rastlanması zor olmayan bir olay. Peki Sylvia Plath kim ve onu neden bugünlerde incir ağacı analojisiyle ele alıyoruz?
Sylvia Plath 1932 ve 1963 yılları arasında yaşamış Amerikalı bir şair, roman ve kısa hikaye yazarı. Doğum yıllarından da anlaşılacağı üzere kendisi henüz 30 yaşındayken hayata gözlerini yumdu. Bu zamansız ölümünün sebebi ise Plath'ın uzun süredir başa çıkmaya çalıştığı depresyonu ve daha öncesinde de birkaç kez daha gerçekleşmiş olan intihar girişimleri. Çok genç yaşlarından beri Plath edebiyata ilgi duyuyor ve kendi eserlerini kaleme alıyordu. Bu yazıdaysa incir ağacı metaforunu ele almak için 'The Bell Jar' veya Türkçe'ye geçtiği adıyla 'Sırça Fanus' eserine daha yakından bakacağız.
Sırça Fanus Plath'ın hayatı boyunca kaleme aldığı ve yayınlanan tek roman olma özelliğini taşıyor. Plath bu romanı hayatına son verecek intihar girişiminden önce kaleme alıyor. Bu roman aslında kısmen bir otobiyografi, kısmen dememizin sebebi ise romanında Plath kendi hayatını anlatıyor olsa bile bize her zaman gerçekleri olduğu gibi vermiyor. Yaşadığı bazı olaylardan esinlenerek bunları kurgulayarak karşımıza çıkarabiliyor. Kitabında anlatmak istedikleri ise eserin adının belirlenmesinde etkili. Plath, kendisi gibi zihinsel problemlerle uğraşan insanların deneyimlerini, zihinlerinin nasıl işlediğini ve nasıl hissettiklerini başkalarına göstermek istiyor. Bu hisleri ve deneyimleri ise hayata cam bir fanustan bakıyormuşçasına gibi betimliyor. Kitabı yazmasındaki bir başka amaç ise kendini geçmişinden de kurtarmak istemesi. Kitap birçok kadın yazarın eserlerinde olduğu gibi Plath'ın adı altında yayınlanmıyor. İlk basımında kitap 'Victoria Lucas' tarafından yazılmış olarak piyasaya sunuluyor. Ancak Plath'ın ölümünden yıllar sonra eseri kendi adı altında basılmaya başlanıyor. Bununula bağlantılı olarak da kadınlara olan inancından ve onların da edebiyata yapabilecekleri katkıların toplum tarafından nasıl engellendiğine de değiniyor.
“I saw my life branching out before me like the green fig tree in the story. From the tip of every branch, like a fat purple fig, a wonderful future beckoned and winked. One fig was a husband and a happy home and children, and another fig was a famous poet and another fig was a brilliant professor, and another fig was Ee Gee, the amazing editor, and another fig was Europe and Africa and South America, and another fig was Constantin and Socrates and Attila and a pack of other lovers with queer names and offbeat professions, and another fig was an Olympic lady crew champion, and beyond and above these figs were many more figs I couldn't quite make out. I saw myself sitting in the crotch of this fig tree, starving to death, just because I couldn't make up my mind which of the figs I would choose. I wanted each and every one of them, but choosing one meant losing all the rest, and, as I sat there, unable to decide, the figs began to wrinkle and go black, and, one by one, they plopped to the ground at my feet.”
Bu pasajda Plath hayatını bir incir ağacı olarak ele alıyor. Bu ağaç öylesine büyük ki her dalda çeşit çeşit, boy boy, olgunlaşmış incirler bulunmakta. Edebiyatta olan çoğu şey gibi bu ağaç da aslında sembolik bir ağaç, yani sadece bir ağaç olmakla kalmıyor. Bu ağaç aslında yaşamın ta kendisini temsil ediyor. Bu açıdan bakıldığında incirler de aslında tıpkı bir ağacın farklı meyveleri gibi farklı hayatları, hikayeleri, sonları ve kaderleri temsil ediyor. Fakat şöyle bir problem vardır ki, kişi bu sayısız incirlerin arasından yalnızca birini seçme hakkına sahiptir. Seçimini yaptığı anda öbür bütün incirlerden vazgeçmiş olacaktır. Bu yüzdendir ki bu seçim asla kolay olmayacaktır. Fakat seçimi ertelemenin ve beklemenin de bir faydası yoktur. Plath bekledikçe ve karar vermedikçe ağacın üstündeki o taptaze incirler kararmaya ve buruşmaya başlar, çürüyerek bir bir ayağının önüne düşer. Tıpkı incirler gibi hayatın kendisi de yazarın ellerinin arasından kaybolup geri dönmemek üzere toprağa karışmaktadır. Beklemenin bedeli ağırken seçim yapmanın da çok ağır bir bedeli vardır. Belki de bu benzetmenin tekrardan popülerleşmesinde Plath gibi bizim de hayatımızın çok başında olmamız ve sayısız seçimle karşı karşıya olmamızın da etkisi vardır. Tıpkı Plath gibi biz de geçen zaman ve seçimlerimizden doğan yol ayrılıklarıyla baş başayız.
Kaynakça
Wikipedia
Encylopedia Britannica
Plath, Sylvia. The Bell Jar. Lightyear Press, 1971.
Görseller
https://www.canyayinlari.com/Skins/shared/images/yazar/desktop/Sylvia%20Plath_2.png
https://images.saatchiart.com/saatchi/1514663/art/8777617/7841092-HSC00923-7.jpg