Sığamayışlar: İncir Ağacı Ve Sylvia Plath

Yirmili yaşlar, varılamayan yerler ve bitmeyen yollar.

Sırça Fanus'la tanışmam aslında hayatıma neleri aldığıma ve hayatımdan beraberinde neleri verdiğimi bilemeyeceğim bir dönemde; 20. yaşımın ilk yarısında olmuştu. Henüz bahsi geçen sığamayış dönemlerini ara ara keşfettiğim bu dönemde Plath bana çok karmaşık ve bir o kadar da açık gelmişti. Aslında ilk mesaj açık ve netti; kararsızlık paralellik gösterebilir, insan 20'li yaşlarında ne yapacağını bilemezken yapayalnızlaşabilir.

Plath metaforunda hayatını dallanıp budaklanan bir incir ağacı, her bir inciri ise seçimlerinin sonucu olan hayatları temsil ediyor. Ancak bir yandan seçimlerinin paçalarından çekiştirirken bir yandan da onları ayağının altına alıp çiğneme isteğinden olacak ki, incirlerin hiçbirine karar veremiyor. Sonuçta iki çocuk annesi, iyi bir eş olarak bir hayat yaşamak da makul, çok başarılı bir Olimpiyat takım şampiyonu olmak da. Ne yazık ki hayatla ne yapacağını bilemediğinden ve hepsini tek seferde yemek istediğinden incirler birer birer yere dökülüyor ve bunun sonucunda açlıktan ölüyor. İncirlerin hepsini aynı anda yemek istemesinin aslında bir sebebi var ki; birini seçerse diğerlerini kaybedeceğini düşünüyor. Ve aslında hayat onun neresinden tutsa orasından iyileştiremeyen herkes için bu böyledir. Bunu bir kez yaşamış olan hemen hemen herkes seçimlerinin sonucundan da tatmin edilemeyeceğinin bilincinde olduğundan, hareketsizlik de bir seçim olabilir; onun olan onda kalır.

Sırça Fanus'un yanı sıra şiirlerinde de kimlik bunalımı konularıyla sıkça karşılaşıyoruz ancak diğer yazarlardan farklı olarak Plath bunu bizlere daha çok kadın bakış açısıyla sunuyor. Kişilik krizinin öncülerinden olan Albert Camus ise Plath'in içsel çatışmalarına şu şekilde cevap veriyor:

''Her şeyi deneyimleyemeyeceksin. Bu yüzden lütfen ruhuna şairane bir adalet yap ve sadece kendini deneyimle.''

Teşvikte her şeyi deneyimleme konusundaki doğal sınırları fark etmek ve bunun yerine kendi içinde deneyimlendirmeye yöneltiyor Camus. Oysa bu, kendi kişisel karmaşıklıklarından ve otantikliğinden çok uzak bir tavsiye gibi görünüyor. İnsanın kendini kaybetmesi ve kendini bulması belki de birbirinden ne o kadar farklı olmuyor ama kaybetmek ve bulmak arasında sıkışmak kesinlikle krizleri kaçınılmaz kılıyor. Bununla birlikte düğüm bizi başladığımız yere, bu içsel sığamayışların 20'li yaşlar için nimet mi lanet mi olduğu ikilemine döndürüyor.