Türk Edebiyatında Baba-Oğul Çatışması

“Ailemizin temeli sağlam değildir, herhangi bir sarsıntıda yıkılacak kadar çürüktür.”

Türk edebiyatında bir çatışma konusu olarak “baba-oğul çatışması” sıkça işlenmektedir. Yaratılış Destanı’ndan itibaren bu çatışma kendini göstermeye başlamıştır. Yaratılış Destanı’nın ardından Türk edebiyatında pek çok destanda da bu konunun işlendiği görülmektedir. Hem dünya hem de Türk edebiyatında pek çok yazar ve şair bu konu üzerine çalışmalar yapmıştır.

Bu çatışmanın işlendiği hikâye örneği olarak Gamze Arslan’ın bir hikâyesini ele alacağız. Gamze Arslan, “Beklemek Çürütür” adlı hikâyesinde baba-oğul çatışmasını canlı bir dil ile ele alır. Hikâyenin merkezinde kimliğinden yani toprağından kovulmuş bir çocuk vardır. Bu çocuğun kalan tüm hayatı, kaybettiği kimliğinin arayışı içinde sürmektedir. Çocuğun, toprağından kovulmasına bir karga sebebiyet vermiştir. Olayların ana merkezinde “karga” ve “karganın getirdiği felaketler” vardır.

Edebiyat dışında mitoloji, sinema ve birçok alanda da öne çıkan konulardan biri “baba-oğul çatışması” olmuştur. Bu konu, edebiyatın büyük eserlerinde temel kurgu malzemesi olarak kullanılmaktadır. Eski Türk âdetlerine göre küçük oğlan, babasının evinde oturan ve onun soyunu devam ettiren kişidir. Gamze Arslan’ın “Beklemek Çürütür” hikâyesindeki baba da evin küçük oğludur. Baba, evin küçük oğlu olduğu için küçük yaştan itibaren her şeyi üstlenmiştir. Şimdi ise zamanında kendisine yaşatılanı oğluna yaşatmaktadır.  Psikolojiye göre baba, oğlunu kendi yaşamının bir uzantısı olarak görmektedir. Oğlan ise bilinçaltında babasını yenme mücadelesi vermektedir. Bu mücadele oğlan için kimliğini ispat mücadelesidir. Mücadele sonucunda ise baba-oğul arasında bir çatışma yaşanmaktadır. Aslında baba-oğul çatışması şahsi sebepler sonucunda ortaya çıkmamıştır. Toplumun değer yargıları, baba ve oğul arasında çatışmalara sebebiyet vermiştir. Oğulun çabaları, şahsi bir çaba değildir. Bu çabalar babaya edilen itaat sonucu meydana gelmiştir. Gamze Arslan’ın Kanayak kitabının içerisindeki “Beklemek Çürütür” adlı hikâyede de bu şekilde bir çatışma görülmektedir.

Baba-oğul çatışması Dede Korkut Hikâyeleri, Manas, Köroğlu ve Oğuz Kağan gibi pek çok anlatıda görülmektedir. Üç çeşit baba modeli vardır. Bunlar otoriter-baskın baba modeli, pasif-silik baba modeli ve özgürlükçü, kısıtlamayan baba modeli olarak adlandırılmaktadır. “Beklemek Çürütür” hikâyesinde, otoriter-baskın baba modeli görülmektedir. Buradaki baba, çocuğunu baskılamaktadır. Babanın düşünceleri çocuğun bilincine aksettirilir. Çocuk ise bunun sonucunda babaya olan itaati dolayısıyla kendi benliğini ortaya çıkarmakta güçlük çekmektedir. Çocuğun bilincine yansıyan bu düşünceler, farkında olmadan çocuğun tüm hayatını şekillendirmektedir. Kafka ve Shakespeare ise böyle şekillenen bir hayatı, bir hapishane hayatı olarak görmektedir. Bu bağlamda Gamze Arslan’ın “Beklemek Çürütür” adlı hikâyesine bakıldığında, çocuğun bilinçaltında babanın etkisi olduğu görülmektedir. Hikâyede baba için oğul, bir kimlik taşıyıcısıdır. Aynı zamanda oğul, babanın bir devamıdır. Baba ne acılar çektiyse oğluna da çektirir. Baba kimliğini nasıl devam ettirdiyse oğlundan da bu devamlılığı bekler. Hikâyede oğul, babası için günlüğüne şu satırları yazar:

“Beklemek Çürütür” adlı hikâyede baba-oğul çatışması oğula verilen bir görevin, oğul tarafından yerine getirilmeyişi ile başlamaktadır. Anne, oğluna sabuna sahip çıkması gerektiğini söyler. Burada sabun, babanın emeğinin bir karşılığıdır. Baba, bu sabun için onca yol yürüyüp madene gitmiştir ve oldukça para ödemiştir. Oğul ise bu sabuna sahip çıkamayıp sabunu kargalara kaptırmıştır. Bunu duyan baba öfkelenir ve oğlunun üzerine kaynar kazanı boca eder. Çocuk, babanın emeklerini yok etmiştir ve baba çocuğu cezalandırma yöntemine gitmiştir. Ancak oğul, buna rağmen babadan kopmaz. Aksine babanın takdirini kazanmak için kargalara savaş açar. Çünkü kargalar sabunu çalmıştır. Her gördüğü kargayı öldürür ve bu şekilde babasının takdirini kazanacağını düşünür. Fakat diğer yandan da oğul, babadan nefret etmektedir. Bu nefretine rağmen bilincinde babadan izler taşır ve ondan onay alma ihtiyacı duyar. Babadan onay alamayan oğul, toprağından kovulmaktan korkar.

Toprak, erkek için bir kimliktir. Bu kimlik erkek için bir yük gibidir. Aynı zamanda babadan oğula bir aktarım aracıdır. Ancak kimlik yalnızca babaya bağlılık ile meydana gelmiştir ve annenin varlığı neredeyse hiç hissedilmez. Oğul, toprağa yani kimliğine sahip çıkmaya çalışmaktadır. Fakat baba, oğlunun toprağı kirleteceğini ve hatta yok edeceğini düşünüp oğlunu toprağından atar. Oğul ise topraktan kovulmasına rağmen bu toprağın taşıyıcılığını üstlenmeye devam eder. Toprağın geleneklerini sürdürür. Oğlan bunu taşımak istemese bile genetikle taşınan bir olgu haline gelmiştir ve bunu taşımaya mecbur kalmıştır. “Babaya boyun eğiş” aslında topluma ve toplumun değer yargılarına boyun eğiştir. Babanın ise oğlunu toprağından atması yine toplumun değer yargılarına verilen önemi gösterir.

Hikâyede baba-oğul çatışmasını başlatan olay kargaların sabunu çalmasıdır. Burada görülen karga imgesi bir felaketin başlangıcıdır. Aynı zamanda hikâyenin kırılma noktasıdır. İnsanlığın ilk tarihinden günümüze kadar uzanan zaman içerisinde, farklı kültürlere ait anlatılarda bitki ve hayvan türlerine doğrudan ya da dolaylı bir şekilde farklı anlamlar yüklenmiş ve bu türler sembolleştirilmiştir.

“Beklemek Çürütür” adlı hikâyede kargaya bir saygı vardır. Çünkü karga, hikâyedeki oğlanın babası yerine konulmuştur. Ve oğul, karganın onu öldüreceğini bildiği halde kargaya, daha doğrusu bir türlü kopamadığı babasına zarar gelmesini istememektedir. Hikâye sonunda oğul şu cümleleri ile kargayı babası olarak gördüğünü açıkça dile getirir:

Kargalar ve kuzgunlar aynı zamanda gizemli kuşlar olarak bilinmektedir. Hikâyede karga, cama attığı taşlarla bir gizem yaratır ve zekâsını da konuşturur:

Karga, oğul için yalnızca bir kuş değildir. Karga, aynı zamanda yirmi yıl evvel onu topraksız bırakan babasıdır. Karganın oğlanı her yerde takip etmesi okuyucuya kötü bir olayın yaşanacağını hissettirmektedir. Bu durum Türk coğrafyasında görülen inançla ilgilidir. Türk coğrafyasında eğer bir kişi, bir karganın alçaktan uçtuğunu görürse yağmur yağacağına inanır. Evin etrafında durmadan öten bir karga varsa da o eve kötü bir haber geleceğinin işareti olduğuna inanılır. Shakespeare’in karga hakkındaki inancı ile Türk coğrafyasındaki inanç benzemektedir. Shakespeare, duyulan bir karga sesinin kötülüğün kapıları açtığı inancındadır. Hatta Shakespeare’e göre bir kuzgun evin hastalık dolu olduğunu bilir ve o ev üzerinde dolanır. Gamze Arslan’ın hikâyesinin başından itibaren görülen kargalar hikâyeye karamsar bir hava verip, okuyucuya kötü bir şeyin olacağını hissettirir.

Karga ile karşılan oğul, kargaya karşı teslimiyetini hikâyenin ilerleyen satırlarında şöyle anlatır:

Kargaları öldürdüğü ve köye musallat ettiği için toprağından kovulan oğlan, hikâyenin sonunda kafasını Azrail’i simgeleyen kuşun gagasına teslim ederek topraksız yaşayamayacağını itiraf eder. Kargaya duyulan saygı, babaya duyulan saygıydı. Şimdi ise kargaya teslimiyet, babaya ve kaybettiği kimliğine teslimiyettir.

Baba-oğul çatışmasının sebebi her ne kadar karga ve karganın uğursuzluğu olarak görülse de aslında bu çatışmanın altında yatan sebep, toplumdaki yerleşik değerlere itaat edip toplumun değerlerinden kopamamaktır. Hikâyenin son cümlesinde ise yaşanan tüm olayların aslında ailenin ve aynı zamanda da toplumun çürüklüğü yüzünden meydana geldiği görülmektedir:

“Ailemizin temeli sağlam değildir, herhangi bir sarsıntıda yıkılacak kadar çürüktür.”

Baba ile toplum arasında sıkı bir şekilde örülmüş bağ vardır. Baba, kendi ailesinin temelini atmamıştır, topluma uygun bir aile temeli oluşturmaya çalışmıştır. Oğul ise kendini sürekli olarak babaya kanıtlama çabası içine girmiştir. Toprağından ayrılması, bu çabanın bitmesi olarak görülür fakat babadan ve toprağından kaçıp gitmesi, onlardan kurtulduğu anlamına gelmemektedir. Bilincinin bir yerinde hâlâ babasından izler kalmıştır. Ve bu izler hikâyenin başından beri oğlanı takip edip kötü bir olay olacağını sezdiren karganın oğlana saldırması ile son bulur.