Türkiye - Yunanistan Arasındaki Kara Suları ve Sınırlandırma Sorunu

Türkiye ve Yunanistan arasında süregelen Ege sorunlarına bir bakış.

Kara Sularının Ortaya Çıkışı ve Rejimi

Kara sularının çıkış noktasına bakacak olursak, denizcilik alanında ileri olan sömürgeci devletler denizlerde serbestliği savunmaktaydı. Denizcilikte geride kalan devletler ise denizlerin egemenlik konusu olması gerektiğini savunuyorlardı. Bu devletlerin kıyılarında artan deniz haydutluğu faaliyetlerini durduramamaları, denizlerin egemenlik konusu haline gelmesine ve kara suları kavramının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Kara sularının ortaya çıkışı, devletlerin denizleri egemenlikleri altına almalarını hızlandıran bir durum olsa da sömürgeci devletler, denizlerin ticari anlamda serbest olması isteğini büyük ölçüde korumuşlardır. Uygulanan uluslararası hukuka göre, kara sularından geçiş zararsız olmak şartıyla serbesttir. Devletlerin, başka devletlerin kara sularından geçmesi durumunda kıyı devletinden herhangi bir izin alma veya bildirimde bulunma yükümlülüğü yoktur. Ancak gemi türünün de bu geçişlerde önemli bir rol oynadığını unutmamak gerekir. Ticaret gemileri zararsız geçiş hakkından yararlanabiliyorken, savaş gemileri ve kamu gemileri için geçiş hakkı konusunda uluslararası hukukta bir ikilem devam etmektedir. Birçok devlet zararsız geçiş hakkı tanısa da genel bir kural gelişmemiştir. 1982 Sözleşmesi'nde muhafazakâr devletler, izin ve bildirim ile geçiş önerisi sunmuşlar; ancak bu öneri onaylanmamıştır. Bununla birlikte, bazı devletler önceden izin ve bildirim koşulu aramaktadır. Türkiye de 1983 yılına kadar bildirim koşulu aramış, fakat 1983 yılından sonra bu koşulu kaldırmıştır. Özünde bu zararsız geçiş rejimi, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin (BMDHS) 19. maddesine göre, "Yabancı gemilerin geçişleri, egemen devletin barışına, düzenine veya güvenliğine zarar vermediği müddetçe zararsızdır." Kara suları sadece bir denizel alan değil; yüzey sularını, deniz yatağını, canlı kaynakları, tabanını ve hava sahasını kapsar ve kıyı devletinin tam yetkisi altındadır.

Türkiye ve Yunanistan Arasındaki Kara Suları Genişliği Sorunu

Kara sularının genişliği ne kadar olmalı tartışması 13. yüzyıla kadar dayanmaktadır. Devletler, genel bir uygulama olarak top menzili mesafesi olan 3 mili kabul etmişlerdir. Devletler, denizlerdeki egemenlik alanlarını genişletmek istemiş ve bu nedenle çeşitli farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bu sebeple konunun düzenlenmeye ihtiyacı olmuştur. 1982 Sözleşmesi ile devletlerin kara suları sınırlarını 12 mile kadar genişletebilecekleri ifade edilmiştir. Ancak her bölgede 12 mil kuralını uygulamak mümkün değildir; bazı bölgelerde denizel alanların yeterince geniş olmaması, kıyı devletlerinin 12 mil kuralını uygulamasını engellemektedir. Bu sebeple, özellikle iç denizlerde 12 mil kuralının uygulanabilirliği yoktur. Türkiye ve Yunanistan arasındaki kara suları genişliği problemi de bu noktada ortaya çıkmaktadır. Türkiye, Lozan Antlaşması'nın getirdiği hükümler ve top menzili mesafesi nedeniyle Ege'deki kara sularının genişliğini 3 mil olarak kullanmaktaydı. İç denizlerde kara suları genişliği 6 mile kadar uzatılabilir. Ancak kıyı devletlerinden birisi bu 6 milin üzerine çıkarsa, karşılıklılık ilkesi gereği diğer kıyı devletine de kara suları genişliğini aynı miktarda aşma hakkı verilmektedir. Türkiye ve Yunanistan, Ege Denizi'nde 6 millik kara suları genişliğini kullanırken, 1982 Sözleşmesi'nin getirdiği hak çerçevesinde Yunanistan, Ege'deki kara sularını 12 mile çıkarma hakkını elde etmiştir. Yunanistan’ın 1982 Sözleşmesi’ne taraf olması sebebiyle 12 mil genişliğine çıkarma hakkı vardır. Ancak Türkiye, Yunanistan’ın Ege Denizi'nde kara suları genişliğini 6 milin ötesine çıkarmasını savaş sebebi sayacağını belirtmiştir. Zamanla kara suları genişliğinin 12 mil ile sınırlandırılması durumu örf ve âdet kuralı haline gelmiştir. Ancak Türkiye, sözleşmeye taraf olmadığından ve ilgili hükümlere karşı çıktığından, örf ve âdet kuralıyla bağlı değildir. Türkiye, Ege'deki kara suları genişliği konusunun kıyıdaş devletler tarafından çözülmesi gerektiğini ifade etmiştir. Yunanistan, Ege’deki kara sularının genişliği ve adaların kara sularına sahip olması nedeniyle zaten büyük bir denizel alana sahiptir. Kara sularını 12 mile çıkarması durumunda uluslararası sularda daralma yaşanacaktır.

Türkiye ve Yunanistan Arasındaki Kara Suları Sınırlandırma Sorunu

Türkiye ve Yunanistan arasındaki kara suları sınırlandırma sorunu, Ege Denizi'ndeki adaların sahip olduğu kara suları nedeniyle ortaya çıkmaktadır. 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS), kapalı veya yarı kapalı denizlerde devletler arasında iş birliğini öngörmektedir. Türkiye’ye göre, Ege Denizi'nin yarı kapalı bir deniz olması ve birçok ada barındırması nedeniyle, bu konuda tarafların kendi aralarında bir çözüm bulmaları gerekmektedir. Kara sularının sınırlandırılması iç, dış ve yan sınırlandırma şeklinde yapılmaktadır. Sınırlandırmanın başlangıç noktası, esas hat olarak adlandırılan bir çizgidir.

İç sınırlandırma iki şekilde yapılabilir: Birincisi, suların en çok çekildiği kıyı ve zamanı göz önüne alarak yapılan sınırlandırmadır. İkincisi ise kıyının çok girintili olduğu ve kıyıya yakın adaların bulunduğu durumlarda, kıyının uygun noktalarının belirlenip düz hatlarla birleştirilerek elde edilen sınırdır. BMDHS’ye göre, adaların kara suları, bitişik bölgesi, münhasır ekonomik bölgesi ve kıta sahanlığı, kara ülkesine uygulanacak diğer hükümlerle uyumlu bir şekilde saptanabilir. Ancak, adaların coğrafi konumu göz önüne alındığında, bu haklar başka devletlerin haklarının kısıtlanmasına yönelik kullanılamaz. Ayrıca, adalara tanınan denizel alanların uluslararası suları da gasp etmemesi gerekmektedir. Kara sularının dış sınırı, iç sınır hattından kara sularının kabul edilen genişliği kadar uzanan bir hattır. 1982 Sözleşmesi'nin 15. maddesine göre, "İki devletin kıyıları bitişik veya karşı karşıya olduğunda, aralarında aksine anlaşma olmadıkça, bu devletlerden hiçbiri kendi kara sularını, her iki devletin kara sularının genişliğinin ölçülmeye başlandığı esas hatlardan en yakın noktalardan eşit uzaklıkta bulunan orta hattın ötesine uzatmaya hakkı yoktur." Bu maddeye göre, Ege Denizi'nde Yunanistan, kara suları dış sınırını Türkiye aleyhine genişletemez. Kara sularının yan sınırının tespiti ise 1982 Sözleşmesi'ne göre "iki devlet kıyısının karşı karşıya veya yan yana olduğu durumlarda, her iki devletin hiç biri aralarında aksini öngören anlaşma olmadıkça, kara sularını, her iki devletin kara suları genişliğinin ölçülmeye başlandığı esas hatlar üzerindeki en yakın noktalara eşit uzaklıkta olan orta hattın ötesine geçemez" şeklindedir. Ayrıca, Türkiye ve Yunanistan arasındaki 1936 tarihli protokole göre, Türk-Yunan denizinin yan sınırının başlangıç noktası koordinatları belirsiz bir yıldızla işaretlenmiştir. Ancak karışıklıklar nedeniyle, bu sınır "Meriç Nehri'nin ulaşıma elverişli hattının denize ulaştığı noktadan başlayıp güneybatıya doğru denize uzatılacak bir çizgi" şeklinde ifade edilmiştir.

Yunanistan’ın Genişlik Sorunu Hakkındaki Tezleri

Yunanistan, Ege Denizi'ndeki kara sularını 12 mile çıkarma argümanını birkaç temele dayandırmaktadır. Öncelikle, kara sularını sınırlandırma konusunu tamamen kendi egemenlik yetkisi altında görmektedir. Temel dayanağı, 1982 Sözleşmesi'nin 3. maddesi olup, her devletin kendi kara suları sınırını belirleyebileceği ve 12 mili geçemeyeceği hükmüdür. Yunanistan, bu maddenin teamül hukuku haline geldiğini iddia etmektedir. Yunan yazar Mihail’e göre, 6 millik sınır geçmişin ihtiyaçlarına yanıt verirken, yeni ihtiyaçlara cevap vermemektedir ve Yunanistan’ın güvenliği için kara suları sınırının 12 mile çıkarılması gerekmektedir. Yunanistan’ın diğer bir tezi, ülkesel bütünlük ilkesini öne sürerek adaların Yunan toprak bütünlüğü için vazgeçilmez olduğunu ve bu nedenle adalara takım ada rejiminin uygulanması gerektiğidir. Bu sayede Ege Denizi'ni iç deniz olarak kabul edebilecektir. Ancak, takım ada rejimine dahil olabilmek için devletin topraklarının herhangi bir anakara ile bağlantısının olmaması gerektiğinden, bu tez geçerli olmayacaktır.

Yunanistan’ın Sınırlandırma Sorunu Hakkındaki Tezleri

Yunanistan’ın sınırlandırma sorununa ilişkin tezleri üç başlık altında incelenebilir:

  1. Ada Tezi: Ege Denizi’ndeki adaların kara sularına sahip olduğu ve bu nedenle adaların etrafındaki denizel alanların da kendine ait olduğunu savunur.
  2. Orta Çizgi Tezi: Kıta sahanlığına sahip olmayan bazı adaların deniz alanlarının orta çizgi yöntemi ile sınırlandırılması gerektiğini öne sürer.
  3. Tarihsel Haklar Tezi: Adaların tarihsel olarak Yunan toprağı olduğu ve bu nedenle denizel alanların kendisine ait olduğunu savunur.

Türkiye’nin Genişlik Sorunu Hakkındaki Tezleri

Türkiye’nin tezleri, BMDHS'de kapalı ve yarı kapalı denizlerde kara suları alanlarının belirlenmesi için taraf devletlerin iş birliği yapması gerektiğini öne sürer. Türkiye, Ege Denizi'nin yarı kapalı bir deniz olarak özel bir durum oluşturduğunu ve Deniz Hukuku’nun bu özel durum çerçevesinde uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Yunanistan’ın 12 mil kuralının yapılageliş kuralı haline geldiği tezine karşılık olarak, 12 mil kuralının devletler arasında tam olarak uygulanmadığını ve farklı etmenler nedeniyle farklı genişlik kriterleri kullanıldığını belirtmektedir. Bu durum, kuralın yapılageliş kuralına dönüşüp dönüşmediği konusunu tartışmalı kılmaktadır. Türkiye, 1982 Sözleşmesi'ne taraf olmadığından, bu kural tarafından bağlanmamaktadır. Ayrıca, bu hükmün uygulanabilmesi için iyi niyet ve hakkın kötüye kullanımı ilkelerine ters düşülmemesi gerektiğini ifade etmektedir. Türkiye, Ege gibi özel durum teşkil eden kapalı/yarı kapalı denizlerde genel hükümlerin geçerli olmaması gerektiğini vurgular. Türkiye’nin diğer bir tezi, Yunanistan’ın 1982 Sözleşmesi'nin 3. maddesini uygulaması tezine yönelik olarak, Uluslararası Adalet Divanı’nın 18.12.1952 ve 25.07.1974 tarihli kararlarına atıfta bulunur. Bu kararlara göre, deniz alanlarının sınırlandırılmasının uluslararası bir yönü vardır ve tek taraflı bir işlem olarak değerlendirilemez. Bu nedenle, Yunanistan’ın alacağı karar Türkiye’yi bağlamayacaktır. Yunanistan’ın adalara 12 millik kara sularının verilmesi gerektiği ifadesi, 1982 Sözleşmesi'nin 15. ve 300. maddeleri ile çelişmektedir ve bu iddia geçerliliğini kaybetmektedir. Yunanistan’ın bu iddiasından vazgeçmemesi, Türkiye’nin bu durumu “Casus Belli” olarak ifade etmesine neden olmuştur.

Türkiye’nin Sınırlandırma Sorunu Hakkındaki Tezleri

Türkiye’nin sınırlandırma sorunu hakkındaki tezleri üç başlık altında toplanabilir:

  1. Kıyıya Dayalı Sınırlandırma Tezi: Türkiye, Yunanistan’ın Ada ve Orta Çizgi tezlerini reddetmektedir.
  2. Kıta Sahanlığı Tezi: Türkiye, adaların kıta sahanlığına sahip olmadığını ve sınırlandırmanın sadece kıyı uzunluklarına göre yapılması gerektiğini savunur.
  3. Adil ve Dengeli Sınırlandırma Tezi: Türkiye, Ege Denizi'nin özel bir durum teşkil ettiğini ve Yunanistan’ın tezlerinin Türkiye’nin haklarını sınırlandırdığını belirterek, sınırlandırma sorununun adil bir şekilde çözülmesi gerektiğini ifade etmektedir.