Türkiye-NATO İlişkileri

NATO'nun Türkiye Açısından Önemi

II.Dünya Savaşı sonrası yayılmacı politika izleyen Sovyetler Birliği ve yaygınlaşan sosyalist hareketlere karşı 1949 yılında 30 ülke katılımıyla Kuzey Atlantik Paktı Teşkilatı yani NATO kurulmuştur. Türkiye NATO'ya ilk başvurusunu 1950 yılında CHP iktidardayken yapmıştır fakat başvurusu olumsuz sonuçlanmıştır. Olumsuz sonuçlanmasının nedeni Türkiye'nin Kuzey Atlantik Bölgesinde olmaması gösterilmiştir. Başvurunun hemen sonrasında Kore Savaşı patlak vermiştir. Seçimi kazanarak iktidar olan Demokrat Parti zamanında Türkiye, Kore'ye asker göndermeye karar vererek Türkiye'nin NATO'ya girmesi adına önemli adımı atmış ve sonrasında NATO'ya girmek için tekrar harekete geçmiştir. Kore'ye asker gönderen Türkiye'nin NATO için önemli bir müttefik olabileceği anlaşılmış ve Sovyetler Birliği'ne karşı da Türkiye'nin jeopolitik konumunun önemli olduğu kanısına varılmıştır. Türkiye'nin yaptığı bu hamle sonrasında 1952'de resmi olarak NATO'ya üyeliği başlamıştır.




Türkiye 1952 yılında NATO'ya girerek aslında uluslararası sistemdeki yalnızlığını bitirmiş hale gelmiştir diyebiliriz. Sovyetlere karşı oluşturulan bu ittifakın günümüzde de devam ediyor olması NATO'nun çalışmalarını başarılı bir şekilde yürüttüğünün göstergesidir. Türkiye jeopolitik açıdan riskli bir konumda olduğundan kendisine müttefikler oluşturması, ülkenin olası savaş durumunda elini güçlendirmesini sağlar. NATO üyesi olan ülkelerle de müttefik sayıldığı için herhangi bir tehlike durumunda yardım alabilecek, aynı zamanda da müttefikleriyle savaşa girme olasılığı düşecektir. NATO'nun güvenlik açısından önemi hiç kuşkusuz hiyerarşik sıralamada en üsttedir fakat aynı zamanda NATO ülkeleriyle bu ittifaklar sayesinde ticari ve sosyal ilişkilerde de bulunulabilir. Küresel siyasette söz hakkına sahip olunması da ( NATO'ya katılmak isteyen ülkeler ile ilgili karar verme/veto yetkisinin olması) Türkiye'yi özellikle bölgesel güç konumuna da getirmektedir. Bu sayede diğer ülkelere karşı prestiji de artabilir.

Türkiye, NATO için her zaman önemli bir müttefik olmuştur. Gerek askeri gücü gerekse jeopolitik konumu itibariyle teşkilatın tamamlayıcı parçası haline gelmiştir. Tabi ki Türkiye'nin NATO ile ilişkileri açısından her şey güllük gülistanlık değildir. NATO ile olan ilişkilerde bazı potansiyel riskler bulunmaktadır. Türkiye'nin Rusya'dan aldığı S-400'ler bu risklerden biridir. Müttefik olduğumuz ülkelere karşı olan bir ülkeden savunma silahı almak çok doğru bir hamle değildir. Diğer ülkelerle ilişkiler tabi ki geliştirilmelidir fakat teşkilatın kuruluş amacından da sapılmamalıdır. Rusya'dan alınan S-400'ler sonrasında NATO müttefikimiz olan, savunma ve silah sanayisinde de lider konumda olan ABD'den Türkiye'ye karşı bazı yaptırımlar uygulanılmış, ekonomik olarak çok iyi durumda olmayan Türkiye için gerçekleştirilen bu hamle Türkiye'nin tamamen aleyhine işlemiştir. Türkiye açısından bir diğer tehdit de Yunanistan ile son günlerde dozajı artmış olan ilişkilerdir. İki ülke de NATO ülkesi ve sınır komşusu olmasına rağmen birbirlerine karşı tehditler savurmakta ve bazı kışkırtmalarda bulunmaktadır. NATO müttefiki ülkelerinin bazılarının ise ortamı yumuşatmak yerine açıkca Yunanistan'ın yanında olduklarını bildiren demeçler vermesi de ittifak açısından oldukça üzücü ve kabul edilemez bir davranıştır. Hem Türkiye'nin hem de Yunanistan'ın karşılıklı gerilimlerini azaltmaları gerekmedir. Şayet ki Yunanistan bu kışkırtmalarına devam ederse ve Türkiye de bu duruma askeri bir cevap verirse (bu durum tam tersi de olabilir) askeri müdahalede bulunan ülkenin NATO üyeliği düşürülecek ve eski müttefikleri kendisine karşı savaşa girecektir. Bu olay gerçekleşirse Türkiye açısından oldukça zorlu bir süreç başlayabilir. (Türkiye'nin 2023 Haziran, Yunanistan'ın 2023 Temmuz ayında seçim zamanı olduğu için bu karşılıklı atışmalar, iktidarların kendilerine düşman yaratarak ellerini güçlendirmesini, sağlayacağından bu gerilim devam edebilir.)

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Türkiye Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan


Günümüzde Türkiye'nin NATO'dan çıkması gerektiği konusunda ülke içinde bazı sesler yükselmektedir. Bunun nedeni olarak da NATO'nun amacından saptığı ve geçmişte eleştirdiği Sovyet Rusya gibi yayılmacı politika izlediği düşüncesidir. NATO'nun gittiği yere savaş götürdüğü düşüncesi oldukça hakim bir görüştür. Bunun nedeni olarak da NATO'nun daha önce askeri müdahalelerde bulunması gösterilebilir. Tabi Ukrayna-Rusya savaşı da bunun tuzu biberi olmuştur. Ukrayna başbakanının AB ve NATO'ya karşı olan sıcak tavrından rahatsız olan Putin Rusya'sı Ukrayna'ya karşı resmen savaş başlatmıştır.

Türkiye'nin NATO'dan çıkma düşüncesine ben çok sıcak bakmıyorum. Olası bir savaş durumunda NATO üyesi devletler bizim için oldukça güçlü müttefikler olacaktır. NATO'nun gittiği yere her zaman savaş değil dolaylı olarak barış da götürdüğünü düşünüyorum. NATO üyesi olan bir devlete karşı savaş açmak tüm NATO üyesi devletleri karşısına almak demektir. Bundan çekinilerek savaşa girilmeyebilir.

Türkiye'nin NATO içerisindeki tutumuna gelecek olursak; Türkiye NATO'ya tamamen bağımlı olmamalı fakat yapılan anlaşma maddelerine aykırı da hareket etmemelidir. İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya girmesi için sunulan istekler yerine getirilmezse Türkiye geri adım atmamalı ve veto kararında ısrarcı olmalıdır. Böylece prestijini arttırabilir. Aynı zamanda Akdeniz Havzasındaki çalışmalarına da diğer ülkelere karşı herhangi bir ihlalde bulunmadığı sürece devam etmelidir. Bölgesel güç olan Türkiye Asya'da bölgesel güçler olan Rusya ve Çin ile; Orta Doğu'da bölgesel güçler olan İsrail ve İran ile de ilişkilerini geliştirmelidir. Yalnızca NATO odaklı olmamalıdır. Şanghay İşbirliği Örgütü bu açıdan önemlidir. Kısacası Türkiye artık küresel siyaset arenasında elini güçlendirerek daha aktif hale gelmelidir. Bunu yapabilmek için de öncelikle diplomatik ilişkilerini düzeltmelidir.

Madrid NATO Zirvesi
Şanghay Zirvesi