Üretimde Bilimsel Yönetim ve İşçi Sınıfının Durumu

Bu deneme Taylorizm ve işçi sınıfına olan etkisi incelenmektedir.

Yirminci yüzyıl başlarında sanayiye dayalı üretim biçimi Avrupa’daki ve Amerika’daki birçok coğrafyaya yayılmış durumdaydı. Toplumun büyük bir kısmı sanayi temelli işlerde çalışmaktaydı. Fakat yapılan iş plansızdı ve işçilerle ustabaşılar işin gidişatını büyük ölçüde etkilemekteydi. Bu durum da verimsizliğe yol açarak işlerin belirli bir düzene göre işlemesini engellemekteydi. Tam da burada yüzyılın başlarında üretimin ve yönetimin biçimini tümüyle değiştirecek olan bir fikir ortaya çıktı. Taylor’un 1911’de çıkardığı ‘The Principles of Scientific Management’ (Bilimsel Yönetimin İlkeleri) isimli kitabında iş bölümü, standartlaşma ve işin her türlü yönetiminin işçiden alınmasına yönelik çalışmalarla üretime bilimsel bir bakış açısı kazandırmıştır (Slattery, 2014: 171). Öyle ki Taylor’un yöntemi yüzyıldan uzun bir süre öncenin üretim biçimine yönelik tasarlanmış olsa da bugün dahi endüstriyel coğrafyayı büyük oranda etkilemektedir. Asıl gücünü ise İkinci Dünya Savaşı sonrası durulan dünyadaki devletlerin (özellikle uzak doğu ülkeleri) üretimde maksimuma çıkma hedeflerine yönelik çalışmaları Taylor’un ilkeleri ışığında olmuştur. İşgücüne pek bir katkısı olmayacak işçiler Taylor’un yöntemleriyle eğitilerek kısa sürede ülke ekonomisini kalkındıracak düzeye gelen işçilere dönüştürülmüştür (Drucker, 1994: 59).  

Artı ürüne yönelik üretim biçiminin temellerini oluşturduğu Sanayi Devrimi yıllar içerisinde büyük olaylara tanıklık etmiştir. Taylor’un verimi maksimuma çıkarmak için yaptığı araştırmalar ve bunun fiziki bir forma bürünmesi, devamında Fordist üretim biçimi 20. Yüzyılın ekonomisini, toplum düzenini, şehir yapısını büyük oranda etkilemişti. Taylor’un temel düşüncesi iş gücündeki ve bunun beraberinde artı üründeki verimi maksimuma çıkarmaktı. Böylelikle hem işçi için hem de işveren için daha sağlıklı bir ilişki kurulacaktı. Sağlıklı üretim işçinin de işvereninde refahını yükseltecek böylelikle iki taraf için de kazançlı bir ilişki ortaya çıkacaktı (Taylor, 1919: 9-10). İşçi bir makine gibi maksimum verimle çalıştıkça işveren de maksimum verimle kazanacaktı. Çünkü ona göre bir işçi günlük yapabileceği işten daha azını yapmaktaydı, yani kaytarmaktaydı ve yine iş bitiminde tam ücret almaktaydı. Böyle olunca işveren daha az kazanmakta ve birtakım kısıtlamalara mecbur kalmakta işçi ücretlerinde düşüşe gidebilmekte hatta işçi çıkarmak zorunda dahi kalmaktaydı. Taylor bu verimsizliğin sebeplerini işçilerin makinelerce işlerinden edileceği, bu yüzden de işçilerin işi yavaşlatma yoluna gittiklerini düşünmelerine ve aynı zamanda üretim için belirli bilimsel ilkelerin olmamasına bağlar. Üretimde makineleşmenin ise işçileri işlerinden etmek yerine daha çok iş imkânı oluşturarak işçi ihtiyacının artacağından bahseder (Taylor, 1919: 15-16). Ahlaki açıdan bakıldığında işçilerin tutumları yanlış görülebilir. Fakat Sanayi Devrimi’nden itibaren işçilere dayatılan yaşam biçimlerinden ötürü işçileri eleştirmek bir bakıma yersiz sayılacaktır. Taylor’un savunduğu düşünce için de ahlaki bir soru sormak gerekirse eğer bir işçi günlük üretimini iki katına çıkarırsa kazancı da iki katına çıkacak mıdır? Bu soruyu Taylor’un ‘Schmidt’ deneyi ile açıklamaya çalışalım. İspanyol Savaşı’(Spanish War) nın ilk yıllarında bulunan 80 bin ton kadar pik demir (pig iron) kârla satılamadığı için depolanmıştı. Daha sonra fiyattaki artışla birlikte büyük bir talep ve işçi açığı oluşmuştu. Böylelikle işçiler günlük 1.15 $ karşılığında 12,5 ton pik demir taşımaktaydılar. Taylor bir işçinin günlük 12,5 ton pik demir yerine 47-48 ton yükleyebileceğini savunmuş ve bu doğrultuda çalışmalar yapmaya başlamıştı. Öncelikle belirli bir işçi grubu bulup bu işçilerin motivasyonunu öğrenmeye çalışmıştı. Yaptığı çalışmalar sonunda ‘Schmidt’ isimli bir işçiye yoğunlaşmıştı. Çünkü onun motivasyonu paraydı. Öyle ki ‘’ A penny looks about the size of a cart-wheel to him.’’ (Bir penny ona araba tekerleği büyüklüğünde görünürdü.). Taylor, Schmidt’e 47 ton pik demiri gösterdi ve 1.85 $ karşılığında ona bu demirleri taşıyıp taşıyamayacağını sordu. Schmidt bu işi tabiî ki de kabul etti. Aynı zamanda Taylor işin kontrol ve denetimini sağlamak için de bir kişi belirleyerek gün içinde yapılacak işlerin zamanını, dinlenme zamanını belirleyerek üretimde tam kontrol sağlamayı amaçladı. Schmidt kendisine söyleneni harfiyen yerine getirdi ve 12,5 ton demir yerine 47 ton demir taşıyarak günlük aldığı ücret olan 1.15$ yerine 1.85$ kazandı (Taylor, 1919: 41-47).

‘’...her yeni bilimsel bulguyla, her yeni teknik buluşla, günlük üretiminin günlük maliyeti aşan bu fazlalığı artar ve dolayısıyla da işgününün, işçinin günlük ücretini karşılamak için çalıştığı bölümü azalır; öte yandan da, işgününün, işçinin karşılığını almaksızın emeğini kapitaliste armağan etmek zorunda olduğu bölümü artar.’’ (Engels ve Marx, 1976: 181).

Taylor’un istediği gibi iş gücünde tam verim sağlanmıştı ama yapılan iş ile kazanç paralel olarak ilerlememişti. Örnekteki gibi yapılan iş neredeyse dört katına çıkarılmış fakat bunun karşılığında alınan ücret önceki ücretten yaklaşık %60 kadar fazlaydı. Yani bir işveren bir işçi üzerinden kazancını dörde katlarken bunun karşılığında verdiği ücret yalnızca eski ücretin yaklaşık yarısı kadar fazlasıydı. Amaç iki tarafın çıkarını sağlamak üzere genel bir ilke ortaya koymak dahi olsa burada biz tam kontrol altında işçinin sürekli verimini sağlayarak ondan makine gibi faydalanılmıştır. Verim maksimuma çıkarılmıştır evet fakat sömürü de maksimum seviyededir. Bu durum sınıflar arasındaki uçurumu gittikçe derinleştirecek hatta kapanmayacak durumlara getirecektir. Bu durumun oluşmasındaki etkenlerden belki de en önemlisi yapılan iş ve elde edilen üretim ne boyutta olursa olsun işçinin karşılığında aldığı ücret daima asgari düzeyde kalmasıdır. Asgari ücretin açıklamasını günümüzden iki yüz yıl öncesine ait bir kitaptan verebiliriz. Çünkü asgari ücretin anlamı hala iki yüz yıl önceki tanımı ile aynıdır.

‘’Ricardo'nun 1817 tarihli temel kitabı The Principles of Political Economy and Taxation'daki [Siyasi İktisadın ve Vergilendirmenin İlkeleri] ifadesini kullanmak gerekirse, emeğin "doğal ederi" tam olarak "işçilerin çoğalmaksızın ve azalmaksızın, soylarını idame ettirme ve sürekli kılma olanağı vermek için gereken ne ise odur." Dolayısıyla, emeğin değeri -yani, işçilerin hak ettiği ücret- "işçinin yaşam biçimi gereği lüzumlu olan erzak, diğer zaruri ihtiyaç ve zorunlulukların miktarına" bağlıdır.’’ (Bookchin, 2017: 28).

Üretimi maksimuma çıkarmak için yapılan çalışmaların yol açtığı sınıfsal eşitsizliğin ve sömürünün yanında Taylor’un ilkeleri endüstrileşmeye başka bir boyut daha kazandırmıştır. İşçilerin yaptıkları her adımın mekanikleştiği, iş sürelerinin belirli ilkelere göre belirlendiği, yapılan işin tümüyle denetlendiği ve iş bölümüne dayalı bu sistem makine mantığıyla hareket etmektedir. Organik olması onun zayıf yönüdür. Taylor’un yöntemi o dönemin şartlarına göre işçiler üzerinde uygulanmaktaydı. Çünkü ‘’Taylor'ın elinde robotlar olmadığı için, yapabileceği tek şey insanları işe aldıktan sonra yapmaları gerekeni bütün ayrıntılarıyla onlara dikte etmekti.’’ (Ritzer, 2011: 165). Verimde maksimuma çıkmak için makinenin kendisi haline gelen işçi böylece metanın da kendisi haline gelmektedir. Tek bir iş yapması planlanan işçi diğer yetenekleri ve yapabilirliklerinden soyutlanmaya başlayarak vasıfsızlaşmaktadır (Ritzer, 2011: 56).

İşin denetleniyor olması, belirli ilkelere ve yasalara dayandırılması onu daha resmi ve sistematik biçime sokmaktaydı. Böylece iş bölümüne yeni meslek dalları eklenmesi gerekmekteydi. Çünkü Taylor’un yöntemine dayalı sistemin getirdiği kâr fabrikanın da gelişmesine ve büyümesine katkı sağlıyordu. Bu gelişme ve büyüme daha fazla denetim, büro ve evrak işi gerektiriyordu. Bunları düzenleyecek yeni ve işçiden ayrı bir sınıf gerekliydi. Böylece toplumda memurlardan oluşan yeni bir orta tabaka bu şekilde ortaya çıkmış oldu (Freyer, 2014: 62).

 

Kaynakça

Bookchin, Murray (2017). Devrimci Halk Hareketleri Tarihi: Fransız Devriminden İkinci Enternasyonale, (çev. Deniz Keskin), Dipnot Yayınları, Ankara.

Drucker, Peter F. (1994). Kapitalist Ötesi Toplum, (çev. Belkıs Çorakçı), İnkılâp Kitabevi, İstanbul.

Engels, Friedrich ve Marx, Karl (1976). Seçme Yapıtlar 1. Cilt, Sol Yayınları, Ankara.

Freyer, Hans (2014). Sanayi Çağı, (çev. Bedia Akarsu, Hüseyin Batuhan), Doğu Batı Yayınları, İstanbul.

Ritzer, George (2011). Toplumun McDonaldlaştırılması, (çev. Şen Süer Kaya), Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

Slattery, Martin (2014). Sosyolojide Temel Fikirler, Sentez Yayıncılık, İstanbul.

Taylor, Frederick W. (1919). The Principles of Scientific Management, Harper & Brothers Publishers, New York.