Whiplash
Mükkemmeliyetçilik hiç bitmeyen bir savaştır.
Whiplash, mükemmeliyetçiliğin ve insanın kendi sınırlarını zorlamasının derinliklerine inen etkileyici bir film. Film yetenekli bir konservatuar öğrencisi Andrew ve onun hırslı öğretmeni Fletcher arasındaki bağ ve çatışmayı anlatır. Baş karakterimiz Andrew, en mükemmeli hedefleyen bir genç olarak karşımıza çıkıyor. Bu hırs ve istek, onun çocukluğundan beri yaşadığı aile içindeki eleştiriler ve sürekli kıyaslamalarla besleniyor. Küçük yaşta annesi tarafından terk edilmiş bir çocuk Andrew. Bu terk edilmenin üzerinde mükemmelliyetçi olmasının büyük nedenlerinden biri aslında. Annesinin onu terk etmesini kendisine bağlayan Andrew, mükemmelliğe bürünürse bir daha kimsenin onu terk etmeyeceğini düşünüyor belki de. Bu yüzden hayatını kariyerine ve baterisine adamış. Çünkü onlar Andrew'i terk edemez.
Gelelim Fletcher'a. Fletcher bildiğimiz tabulaşmış öğretmen kalıplarına uymayan bir karakter. Öğrencilerine şiddet uyguluyor, onları aşağılıyor, ve bu yaklaşımıyla öğrencilerinin sürekli olarak kendi sınırlarını zorlamaya ve en iyi performanslarını sergilemeye teşvik etmek isterken, aslında onların psikolojik sağlıklarının yıpranmasına neden oluyor. Bu eğitimle Andrew’u canavara dönüştüren kişi tabii ki Fletcher’ın ta kendisi.
Onay almak ve mükemmele ulaşmak için çılgınlar gibi pratik yapan Andrew zaman zaman elleri kanayana kadar çalışsa da Fletcher için asla yeterli olmuyor. Bu yüzden mükemmeli arayan Fletcher ile mükemmel olmak isteyen Andrew arasında korkunç bir bağ oluşuyor. Birbirlerine yoğun öfke duyan bu ikilinin gerilimi film boyunca sürüyor.
Mükemmelliyetçilik, başarıyı hedefleyen birçok insan için gerekli bir nitelik olarak görülebilir, tıpkı Andrew’in de bu görüye kapıldığı gibi. Ancak bu hırsın peşinden koşmak göründüğü kadar masum değil. Mükemmeliyetçilik sık sık bireyleri başarıya sürükleyen bir motivasyon kaynağı olarak algılansa da aslında pek çok zararlı etkisi bulunan bir özellik. Tehlikeli ve de oldukça yıpratıcı. Sürekli en iyisini yapmak isteyip başarıdan başarıya koşmaya çalışırsanız yorulursunuz. Etrafınızdaki herkes sizden hep aynı performansı göstermenizi ister. Mükemmelliyetçilik huyu olan bireyler genellikle başarılarını kendilerini dış dünyaya kanıtlamak için kullanırlar. Bu da onların sıklıkla yoğun bir rekabet içine girmelerine ve kendilerini diğer insanlarla kıyaslamalarına neden olur. Hayatı yarış halinde yaşarsanız, eğlencesini kaçırırsınız.
Mükemmeliyetçi bireyler genellikle sürekli olarak kendi yeterliliklerini sorgularlar ve hata yapma lüksü olmadığına katı bir şekilde inanırlar. Bu inançları içlerinde derin bir güvensizlik duygusu yaratır ve işlerinden zor doyum sağlarlar. Burada özgüven meselesi devreye giriyor. Andrew'de özgüvensizlik duygusu oldukça belirgin. Arkadaşı olmayan, kendisiyle ve çevresindekilerle zor iletişim kuran, hatta babasıyla dahi sağlıklı bir ilişki kuramayan bir karakter.
Filminin en distopik sahnelerinden biri, kaza geçirdiği halde bile koşa koşa orkestraya gelen, kanlar içinde yaralı halde sahneye çıkan Andrew'un dramatik anıdır. Fletcher'ın onu işine öylesine bağlamış olması, genç müzisyeni kendinden bile vazgeçirir hale getirmiştir. Sahneye çıktığında tabi ki Andrew beklenen performansı sergileyemez ve Fletcher hayal kırıklığına uğramış bir şekilde Andrew’u sahneden kovar.
Nihayet Andrew tüm bu olanlara dayanamaz. Aylar boyunca hiç durmadan çalışmış, geçirdiği kazaya aldırış etmemiş, ancak sonuç olarak hiçbir şey elde edememiştir. Bu adaletsizliğin ardından bardak taşar ve Andrew hocasına saldırır. Bu olayın ardından Fletcher'a karşı başlatılan soruşturma sonucunda okuldan atılır. Andrew ise bateriyi ve orkestrayı bir kenara bırakmış sıradan bir öğrenci olmaya çalışır.
Zamanın akışıyla birlikte Andrew kız arkadaş yapar, babasıyla vakit geçirir. Seyirci olarak burada Andrew’ün içinde kalan ukteyi görebilir durumdayız. Andrew artık mükemmeliyetçi hırslarına kurban değildir ama mutsuzdur. Bir nevi hayattaki amacını kaybetmiş gibi etrafına ve yeni yaşantısına uyum sağlamaya çalışır.
Fletcher ise konservatuvar ortamından uzaklaşmış, dışarıda farklı bir müzik grubunun başında yeni bir yolculuğa adım atmıştır. Bir gün Andrew, Fletcher'ın şeflik yaptığı bu grup için düzenlenen bir dinletiye katılır. Ancak burada beklenmedik sürprizlerle karşılaşır. Fletcher, Andrew’ü yanına çeker ve samimi bir sohbetin ardından onu kendi grubuna davet eder. Andrew içindeki heyecanı bastırmaya çalışsa da bu teklifin cazibesine kapılır. Fletcher’in teklifi onu hayatta en sevdiği şeye geri yönlendirir; baterisine.
Andrew için kısa süreli emekliye ayrıldığı müzik kariyeri tekrardan başlar. Kız arkadaşından dikkat dağıtıcı bir etken istemediği için ayrılır. Mükemmelliyetçiliğin bazı fedakarlıklar gerektirdiğini söylemiştik. Tekrar pratik yapmaya ve günlerce, gecelerce çalışmaya başlar.
Büyük konser günü gelir çatar. Ancak bu kez konser, sıradan bir performansın ötesindedir. İzleyiciler arasında önemli müzisyenler bulunmaktadır ve orkestranın başarısı herkesin kariyeri için kritik bir noktadadır. Fletcher kin tutan bir adam. Konservatuardan ayrılma sebebi olarak gördüğü Andrew’a yapmaya çalıştığı şey kesinlikle iyilik değil. Gösteri başladığında Andrew, şarkıların kendine verilen listeye göre değil, bilmediği bir listeye göre seçildiğini fark eder. Fletcher kendisine oyun oynamıştır. Andrew umutsuz ve hayal kırıklığına uğramış, başarılı müzisyenlerin önünde küçük düşmüş bir şekilde kalkar ve sahneyi terk eder. Onu arkada bekleyen babası oğlunu kolları arasına alır ve eve gitmelerini söyler. Ama Andrew bu şekilde bitmesini istemez. İçindeki ateşi hisseder ve aniden koşarak sahneye geri döner. Kendi bildiği şarkıyı çalmaya başlar ve bu kez tüm orkestra, hatta Fletcher bile ona ayak uydurmak zorunda kalır. Babası, oğlunun içindeki ateşi gözleriyle görür ve bu, Andrew'un ne kadar uzağa gidebileceğinin bir kanıtıdır. Fletcher, bu manzarayı izlerken gizli bir memnuniyet duyar çünkü amacına ulaşmıştır: Andrew'u doruk noktasına çıkarmak.
Andrew'un kararlılığı, onun mücadelesini ve hırsını yansıtırken, Fletcher'ın gizli memnuniyeti, onun öğrencisinin başarısına olan katkısını ve amacına ulaşmış olmanın verdiği tatmini görüyoruz. Bu son sahneyle birlikte film, mücadele dolu bir yolculuğun sonunda ulaşılan zaferin, kararlılık ve tutkunun gücünün bir yansımasını gösteriyor izleyiciye.