Yabancılaşmak

Tutku, trajik bağımlılığını daha iyi gösterebilmek için kaygısına siper olarak diktiği bir nesnenin içinde yabancılaşma eğilimindedir.

Günümüz modern insanın en temel problemlerinin başında geldiğini düşündüğüm bir durum olduğu için "yabancılaşmayı" konu edinmek istiyorum bu yazımda.

Çoğumuzun günlük hayatında kullandığı ve hatta yaşadığı bu kavram size ne çağırıştırıyor? Yabancı olmak, hissetmek veya yabancılaşmak.

Bir kavram olarak yabancılaşma, en genel anlamda bireylerin birbirlerinden ya da belirli bir ortam veya süreçten uzaklaşmalarını betimlemektedir.

İnsan sadece çevresine değil artık kendisine dahi yabancılaşabiliyor. Yaşadığı çevreden kendini soyutlanmış hissediyor, oraya ait değilmiş, yaşananların seyircisi olarak sadece orada bulunuyormuş gibi. Hislerini anlayamıyor, düşüncelerini kontrol edemiyor, sanki başkası ya da başkaları tarafından yönlendiriliyormuşçasına.

Esasen dönemimizin günlük yaşamında bunu çok da yanlış olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü günümüz modern insanı kendisini, hislerini ve düşüncelerini arka plana atarak popüler olanın peşinden koşuyor ve bunu yaparken bir dakika bile durup ne yaptığın sorgulamadan, sürü psikolojisiyle koşmaya devam ediyor. Tam olarak bu noktada kendisini tamamen unutmuş oluyor. Âdeta ruhunu bir yere bırakmış sadece fiziksel olarak, çok arkada kalmışçasına popürlerliği kovalıyor. Oysa hem ruhsal hem fiziksel olarak bu koşuşturmacanın yorgunluğunu, çok kısa bir süre dahi dinlenebilse hissedecek.

İşte insanımız kendisiyle baş başa kalmaktan korktuğu için aynılaşma çabası içerisinde kendisi tüketiyor. Ne zaman duracağını kendisi de bilmiyor kendisinden kaçtığını da bilmiyor. Acaba farkında olarak mı yapıyor yoksa farkına varmadan mı kendini yok ediyor? Çünkü sadece popülerliği kovalamıyoruz aynı zaman da bizi biz yapan kişisel özellik ve farklılıklarımızı da geride bırakarak, aynılaşmış âdeta klonlaşmış insan topluluğunun bir parçası oluyoruz.

Kendimizle baş başa kalmaktan bu kadar korkmasak belki de tüm güzelliklerimizin ve özelliklerimizin farkına varıp, farklılaşmaktan değil de aynılaşmaktan korkacağız.

Kendimize yabancılaşmayı burada şöyle bir detaylıca toplamak gerekirse; kendi hislerimize, düşüncelerimize ve bedenimize dahil olamama hâli. İnsan olarak varlığını sorgulama, kendi iç sistemin içinde senkronize olamama durumu. Kendinden bihaber şekilde yaşamı sürdürme, sürdürebileceğini düşünme. Hayat devam ederken dâhil olmak yerine seyirci olarak seyre dalmak. Ya da tüm bu curcunayı bırakıp ardına bakmadan olabildiğince koşarak, uzaklaşmak.

Kendimiz dışında yaşadığımız topluma, çevreye yabancılaşmak durumu söz konusu.

Burada ilk olarak Karl Marx'ın "yabancılaşma teorisi"nden biraz bahsetmek istiyorum. Marx'a göre yabancılaşmanın iki türü mevcuttur.

İlki doğadan kopuş anlamındaki yabancılaşmadır. İnsan doğadan kopar ve kendisine yeni, kültürel ve toplumsal alanda ikinci bir doğa oluşturur. Bu süreç olumlu karşılanan bir süreçtir.

İkinci anlamda ise, bizzat kapitalist pazarın ve kapitalist toplumsal sistemin yarattığı yabancılaşmadır. Bunun sonucu olarak insan kendi doğasına yabancılaşır. Böylece insan kendine, kendi emeğine, ilişkilerine, dünyaya ve yaşama yabancılaşır. Kapitalist pazarın bir unsuru olarak işleyen çarklardan biri hâline gelir. Bu durumu ben aynılaşmak ve monotonlaşmak olarak da yorumluyorum.

Son olarak ise Marx yabancılaşmanın kapitalizmin sistematik bir sonucu olduğunu öngörmektedir.

Buradan sonrasında ideolojik temeller çok fazla yer alıyor ve yabancılaşmak zaten başlı başına çok kapsamlı ve detaylı bir konu olup uzun uzadıya incelenmesi gereken bir olgudur. Bu yüzden ben yazımı burada sonlandırıyorum. Konu ve detayları hakkında çok fazla makale, tez ve kitap gibi kaynaklara ulaşma imkânınız bulunmaktadır.