Yavaş ve Amaçsız Yaşayıp Gidelim
Başarı peşinde koşarken mutluluğu es geçiyor, ruhumuzu dinleyemiyoruz. Yavaş ve amacsız yaşayıp gidelim.
Saat yedi. Komodinin üstünde her gün defalarca ertelediğim alarmım çalıyor. Kalkmam gerek ama kendimde o gücü bulamıyorum. Zihnimden yapmam gereken işler hızlıca geçip gidiyor. Gözümü açar açmaz bu kalp çarpıntısı... Deli gibi atan kalbime bile tepki veremiyorum. Ne zaman bu hale geldim? Her şeye yetişmeye çalışırken tatmin olmayı, bazen de mutlu olmayı unuttum. Hayatı bu kadar hızlı yaşamaya gerek var mı?
Tanıdık gelmiş olabilir bu satırlar. Birçoğumuz için gün böyle başlıyor ve nasıl geçtiğini anlamadan bir bakmışız güneş batmış. Başarılı olmak için bütün gün koşuştururken, küçük de olsa kendimiz için bir şeyler yapmayı, en önemlisi kendimiz için yaşamayı unutmuyor muyuz? Başkalarının başarıları, onların standartları ve o standartlara yetişmeye çalışırken kaybolan bizler... Bu düzene ayak uydurmuş gidiyoruz, çoğumuz nasıl mutlu olacağını, neyi sevdiğini dahi bilmezken mutsuzluğun sebebini arar olduk.
Kalbin sesini duyamazken yaşamanın anlamı var mıdır ki? Her şeyi öğrendiğimiz o sınıflarda mutlu olmayı, ruhumuzu beslemeyi öğrenemeden mezun olduk. Demem o ki bizler kendimiz için yaşamayı unuttuk. Yazar Cheon Seon Ran der ki "Yavaş ve amaçsız yaşayıp gidelim." Günümüz dünya düzeninin hızlı temposunda savrulup gitmektense yavaş ve hayatın sesini dinleyerek yaşamak, gökyüzüne bakıp doğanın sesini dinlemek...
Ruhumuzu içine çeken o ekranlardan uzaklaşmanın zamanı gelmiştir belki de. Ekranı dakikalarca aşağı kaydırırken kendi ruhumuzun sesini susturuyoruz. Belki cesaretimiz yok kendi sesimizi duymaya, belki de korkuyoruz o ses bir gün ortaya çıkarsa başarabilir miyiz diye. Çünkü başarılarımızı da toplumun gözünde değerlendiriyoruz. Sevdiğimiz işi yaparken ille de en iyisi mi olmak zorundayız? Sadece bizi mutlu ettiği için, iyi ve huzurlu olduğumuz için yaptığımızda da başarılı sayılamaz mıyız? Tüm başarılar başkalarından gelen onay ve ödüllerden mi ibaret? Bu hayatı mutlu ve kendimiz için yaşamak da başarı sayılmaz mı?