3D Formun Mekan İçerisindeki Algısı

Festival boyunca afiş üzerinde tırmanıp dolaşabilen afişler; Dry The River ''Horses''

Düzlemsel çalışmaları üç boyutlu olarak ifade eden çok sayıda sanatçı ve tasarımcı bulunmaktadır. Hacimsel uygulamalara geçiş özellikle kolaj tekniği ile başlayarak asamblaj tekniği ile kendini etkili bir biçimde göstermeye başlamıştır.

3 boyutlu tasarım denildiğinde akla programlarla yapılan tasarımlar geliyor ama aslında öyle değil örneğin paper art. Algısal olarak nasıl bakabiliriz?

Festival boyunca afiş üzerinde tırmanıp dolaşılabilen afişlerin( DRY THE RIVER ''HORSES''), bu özelliğinden ötürü ayrıca interaktif bir sergi alanı da oluşturmuştu.

Aslına bakarsak bu interaktiflik sanallığı oluşturmadı mı? Gibi bir soru geliyor aklıma

İnsan doğasında olan şey her şeyi 3d görmek istemek.

En önemli nokta ışık ve gölge bunlar 2 boyutlu olanı 3 boyutlu hale getiren en önemli etmenler. İnsan algısı 3d görmek ister örneğin ben sizi şuan bilgisayarın ekranından düz görüyorum aslında yani tabi ki bir hacminiz olduğunu biliyorum ve görüyorum sebebi ışık yansıması ve gölge düşmesiyle yüz hatlarının örneğin belli olmasıyla benim algım da haliyle değişiyor çünkü bunu zaten ben böyle görmek istiyorum. Bir nevi zaten var olduğunu bildiğiniz bir şeyin gerçekten var olduğunu fark ettiğinizde duyduğunuz tatminlik ve mutluluk hissi gibi. Bu daha bunun psikolojik tarafı tabi.

Bu sonuca vardığım yazı : Fakülteye yetenek sınavı ile alınmayan çoğu öğrenci her ne kadar 5 ya da 6 ay süren bir desen eğitimi alsa da yine de fikirlerini imgesel yolla kâğıda aktarmakta zorlanır. Bu sebeple üç boyutlu bir birim hazırlayıp, o birimi çoğaltarak kâğıt üzerinde kompozisyon denemeleri yapmak, öğrencilerin daha kolay ve kestirme yoldan çözüme ulaşmalarını sağlayabilir.

Özcan’a göre, “20. Yüzyıl dünyanın birçok ülkesinde, tasarımda eğitimin usta-çırak öğretisinden uzaklaşıp, belli ilkelere bağlı olarak gelişmesinin öngörüldüğü bir dönem olmuştur. Önceleri tüm tasarım dalları için benzer eğitim uygulamaları söz konusu iken giderek uzmanlık konularına göre değişiklikler olduğu izlenmektedir. Elbette bir peyzaj mimarının gereksineceği veriler bir ressamınkinden farklı olmalıdır. Bir iç mimar mekanı içerden algılarken kent plancısı onu yer düzlemi üzerinden görmelidir. Nesneyi boşlukta görebilmek bir mimar için ne kadar önemliyse bir plancı için nesnelerin oluşturduğu siluetin okunabilmesi de o kadar zorunludur. İşte bu nedenlerle temel tasarım öğretisinin içeriği, ilkelere sadık kalınması koşulu ile kullanılacağı alanın gereksinimlerine göre tanımlanmalı, şekillendirilmelidir.“(Akt: Bayraktar, vd. 2012: xiv,xv).

“Bauhaus’tan günümüze Temel Tasarım uygulamalarında üç boyutlu çalışmalara yer verilmekte ve böylelikle öğrencilerin geniş malzeme çeşitleri kullanarak yeni ve özgün dokusal, yapısal özellikteki tasarımlara ulaşabilmelerine olanak sağlanmaktadır. Dersin Bauhaus’ta kurucusu ve ilk uygulayıcısı olan Itten, doğadan detaylı etütler, materyallerin yeniden sunumu, güncel farklı materyallerle deneyimler ve çeşitli materyallerle kompozisyon araştırmaları yaptırmıştır. Albers ise, ahşap-metal-cam-taş-dokuma ve boya gibi gereçlerin birbirleri ile ilişkilerini irdeleyerek, atölye uygulamalarına bir hazırlık olarak materyallerin inşa etme prensiplerini anlamayı vurgulamıştır. Albers, öğrencilere tek malzeme ile yeni çözüm önerilerine nasıl ulaşılabileceği üzerinde dururken, öğrenciler, sıradan bir malzemeyle nasıl farklı sonuçlara varılabileceğini tecrübe etmişlerdir. Uygulamalar doğrultusunda gençler, malzemenin çok farklı kullanımlarını öngörebiliyorlardı” (Seylan, 2005: 24-29).

Eserlerinde soyut geometrik düzlemlerde monokromatik renk düzenlemeleri ile bir rengin olası tüm özelliklerini ortaya koymaya çalışır. Yine optik yanılsamaya dayalı renk geçişleri yüzeyi hareketlendirir ve renk-yüzey, renk-hacim ilişkileri bağlamında tuvaldeki özne ve nesne arasındaki bağı vurgular.

Laszlo Moholy-Nagy ise, Mondrian’ın renk zıtlıkları ile oluşturduğu geometrik düzenleme anlayışına, renkleri üst üste bindirip, kesiştikleri noktalarda yeni renk tonları oluşturarak mekan boyutunu da eklemeyi başarmıştır (Krausse, 2005: 97-99).

Laszlo Moholy-Nagy, Construction A II, 1924. Tuval Üzerine Yağlı boya ve grafit, 115.8 x 136.5 cm. Guggenheim Founding Collection.

“The Art of Sculpture adlı yayında; ‘Hacim, üç boyutlu kütle kavramı, doğrudan görsel algı tarafından verilmez. Bizler nesneleri farklı noktalardan görür ve belleğimizde belirli ve önemli yönlerini bir hafıza görüntüsü olarak koruruz. Bellek tarafından seçilen yönler nesnenin diğer biçimlerden farklılığını ortaya koyar böylelikle nesne diğerlerinden kolaylıkla ayırt edilir ve nesneyi oluşturan parçaları mümkün olan en net ve eksiksiz şekilde sunar: bu nedenle görsel imge oluşturmak ve bunu üç boyutlu olarak yapılandırmak için yaratıcı veya en azından zihinsel bir çaba gerekir. Biz bu görev için diğer duyulardan ya da hafızamızdaki duyumsal verilerden -dokunma, ağırlık hassasiyeti gibi- yararlanırız ama bu aslında sert bir nesnenin sertliğinin anlayışı ve sunumunda karmaşık zihinsel izleğinin varlığını vurgular… Heykel sanatında hacim; “Heykel bir hacim sanatıdır. Nesneye temas etme ve dokunma tatmini sağlayan bir sanattır. Böylece nesnenin üç boyutluluğu doğrudan duyumsanabilir” (Read, 1969; akt: Uysal, 2017: 40).

Bingöl’ün, soyut geometrik bir zemin üzerinde kurguladığı biçimleri, bilinen bir yapıya ait olmayan sadece kendini temsil eden öğelerdir. Birbirinden ayrılan, her biri yeni bir özne oluşturan HACMİN ODAĞINDA TEMEL TASARIM UYGULAMALARI elemanlardır. Bu karmaşık oluşumlu öğeler, belirli bir düzen ile bir araya gelerek bir bütünü oluştururlar ve yeni bir birlikteliği başlatırlar. Duralit üzerine akrilik boya ile gerçekleştirilen biyomorfik biçimlerden oluşan çalışmada resimlerindeki özneler mekanla bütünleşip üç boyutlu bir forma dönüşmüşlerdir.

Source:

494787 (dergipark.org.tr)