5 maddede kendini bulma fantezisi 

Bu blog yazısında, kendi tarzınızı keşfetmenin neden bu kadar önemli olduğunu ve bunu nasıl başarabileceğinizi ele alıyoruz.

Herkesin, işleri halletme biçimi ya da saçını tarama stili özetle bir tarzı vardır. İşte burcun ne, hangi Onedio karakterisin ya da hangi mitoloji karakteri sensin? gibi. Bu küçük detaylar bile bir noktada ayrışma ve sınıfsallık yaratıyor olabilir. Buradan daha farklı noktalara da kayılabilir. Aidiyet arayışı, ön yargılar, ayrıştırmalar gibi. Ama ben bugün bunu tartışmayacağım. Daha spesifik dallarda başka haftanın yazıları olur belki. Ben daha çok insanın kendi tarzını bulmasından bahsediyor olacağım. Bu haftanın konusuna geri dönecek olalım ve diyelim ki eğer bu tarzı anlayıp, diğerlerinden ayrışabiliyorsan şanslı olansın. Yabancıların da deyimiyle blessed one. İnternete yazınca çıkan tarzını 10 adımda bul gibi, maddeleri emir kipiyle çekimlenmiş ama yardımcı olacağını maalesef düşünemediğim klişeleşmiş birtakım ‘’öğütler’’. 

Eğer şanslıysan 5 maddede de halledilebilirmiş ama :) Diğer maddeci çözümlerden ayrışarak ben bunun kişiye özel olmasını ve seri üretim mağazalarındaki standart beden kıyafetler gibi herkeste aynı model pazarlama stratejisinin kişisel gelişime uydurulmasının aynı başarılı sonucu vereceğinden emin değilim. Biraz kafa yormanın bir zararı olmadığı kanaatindeyim. Bunu başarmak zaman alıcı ve bazen maliyetli bir iş ama çözüm diğerine kıyasla çok daha kalıcı. Bu kalıcı çözümle ilerlemeyi seçenler tarzını anlıyor neyden yapıldığını neyin ona iyi gelip gelmediğini gece insanı mı sabah insanı mı olduğunu vs. bu seviye-1. İleriki seviyelerdeyse bunu oturtup bundan maddi veya değil bir şekilde kazanç sağlamayı başarabilenler var.  Böyle insanların hayatı dışarıdan da daha simetrik ve anlamlı gözüküyor. Genel olarak bir referans noktaları var ve onun etrafında, onun mantığında kararlar veriyorlar ya da öyle davranıyorlar. Bu referans noktasından bihaber olanlarsa, taklit etme eğiliminde oluyorlar. Ama tabii sadece taklit ve şekilcilikten ibaret oldukları için ne davranışları ne kararları ne de söylemleri bir düzen çerçevesinde oluyor. Gelişigüzel ve savruk. Bir mühendisin ince hesaplarıyla oluşturulmuş altın oran projeler yerine terzinin makasını öylesine attığı makas darbeleri gibi hayatlar yani. 



Bu perspektiften bakılınca her şey kişiselleştirmelerle, sınıflandırmalarla açıklanabilir gibi geliyor. Hayatta her şey kendi yolunu bulmak ya da öyle bir yol yoksa bile sıfırdan inşa etmekle ilgili değil mi? Herkes bir şekilde bunu amaçlamıyor mu kolektif bir bilinçle ama tamamen bireysel olarak. Bir amaç doğrultusunda fakat kendin kendin (benim uydurduğum ikileme, kendi stilinle yapmak anlamında) olayların üstesinden gelmekle alakalı biraz da bu yazdıklarım. Montaigne mesela bir amaca bağlanamayan ruhun yolunu kaybedeceğini söylemiş. Oruç Aruoba da benzer bir şekilde öyle diyor. ‘’ Kendi yolunu bulamayan, bütün yolları boşa yürür’’ diye. İşte bu yüzden tarzını anlamak, kendini tanımak ve buna göre hareket etmek büyük bir avantaj. Hayatta başarılı olan birçok insanın ortak özelliklerinden biri de budur zaten. Başarı da görece bir kavram tabii. En azından iç huzura ulaşmak ve hedeflerini gerçekleştirmek gibi bir yerden yazdığımı belirtmekte fayda var. Devam edelim, bu insanlar kendilerini iyi tanırlar, sınırlarını ve potansiyellerini bilirler. Bu farkındalık onları daha bilinçli ve odaklı yapar. Hedeflerine ulaşmak için stratejiler geliştirirler ve bu stratejiler, onların kişisel referans noktalarına dayanır. Diğer taraftan, kendini tanımayan ve başkalarını taklit eden insanlar, genellikle hayatlarında bir belirsizlik ve tatminsizlik yaşar. Kendi yollarını bulamadıkları için, sürekli olarak başkalarının izinden gitmeye çalışırlar. Bu da onları bir kısır döngüye sokar: Gerçekten kim olduklarını keşfetmek yerine, sürekli olarak başkalarının başarılarını ve tarzlarını kopyalamaya çalışırlar. Bu, çoğunlukla böyledir. Kendini tanıyan ve özgün bir tarz geliştiren insanlar, genellikle daha yenilikçi ve başarılı olur. İşlerini tutkuyla yaparlar ve bu tutku, onları rakiplerinden ayırır. Öte yandan, sadece mevcut trendleri takip eden ve başkalarının fikirlerini kopyalayanlar, genellikle ortalama kalır ve kalıcı başarılar elde edemez. 20’li yaşlarının başında hayatı ve insanları anlamlandırmaya çalışan benim gözlemlerim bu yönde oldu en azından. Kendine özgü bir tarz geliştirmek, sadece kişisel bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir yaşam stratejisidir. Bu strateji, insanı hem içsel hem de dışsal olarak daha güçlü ve dayanıklı kılar. Öyleyse, olayın özü şu olsa gerek, kendini tanı, kendi olayını bul ve bu tarzı hayatının her alanına entegre et. Başkalarının izinden gitmek yerine, kendi yolunu çiz ve bu yolda kararlı adımlarla ilerle. Çünkü sonunda, tatmin edici bir yaşam ancak bu şekilde mümkün duruyor. Hayattaki en önemli ilk soru bana kalırsa budur o yüzden. Olayın ne?