AB üyelik süreci ile Türkiye'deki üniversite sayısının artması ilişkili mi?

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girme çabaları bir yükseköğretim kurumu patlaması yaratmış olabilir mi?

Türkiye’deki devlet üniversitesi sayısının artması kimine göre iyi, kimine göre kötü. Bu durumu olumlu bulanlar, yaygın olarak yüksek öğretim alma olanağının daha fazla yere ulaşmasını ve ülke nüfusunun eğitim seviyesinin yükselmesini argüman olarak sunuyor. Ayriyeten, bir ile ya da ilçeye kurulan üniversitenin o yerin ticari faaliyetlerini canlandırdığını söyleyenler de var. Üniversite öğrencilerinin ihtiyaçlarına karşılık verecek şekilde canlanan ekonomi sayesinde o yerin görece olumsuz yapıda olan sosyokültürel yapısının iyiye gittiğini öne sürenler de görebiliriz. ‘Daha fazla üniversite’ hareketinin iyi bir şey olmadığını savunanlarınsa savları, genelde üniversitenin özünün kaybolmasıyla alakalı. Daha fazla üniversite açılmasının halihazırda var olan üniversiteleri nitel ve nicel olarak kaynak kaybına uğrattığı, ve yeni kurulan üniversitelerin de, ölü doğan bir bebek gibi, hiç üniversite ruhuna sahip olmadığı düşüncesi yükseköğretim kurumlarının artmasını istemeyenler için temel bir argüman sayılabilir. Kimin haklı olduğunu tartışmadan önce, bir soruşturma yapmakta fayda var. Gerçekten, neden üniversite sayısı artıyor? Bu durumun Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım süreciyle alakası olabileceğini düşünüyorum.

Öncelikle, sadece devlet üniversitelerini, yani kamunun yarattığı kaynakların kullanımıyla devlet eliyle yaratılan kurumlarını daha çok esas almalıyız. Çünkü hem halkın gücüyle oluşan kaynakları kullanıp hem de bu kaynakları kullanma yetkisine sahip olan kurumlar devlete bağlı olanlar. Ve sayısı vakıf üniversitelerinin neredeyse iki katı.

Sayılardan yola başlamak lazım diye düşünüyorum, çünkü bence epey şaşırtıcı bir tablo mevcut. YÖK’e göre Türkiye’deki güncel üniversite sayısı 208, devlet üniversitesi sayısı 129, vakıf üniversitesi sayısı 79. Şimdi bu üniversitelerin kuruluş yıllarına bakalım. 1987 yılına kadar, bazıları cumhuriyetten sonra açılmış bazıları cumhuriyetten önce var olanlarla beraber 28 tane devlet üniversitesi var. Cumhuriyetten sonra, devlet eliyle yeni kurulan üniversite sayısı 21. Yani cumhuriyetin ilk 65 yılında 21 üniversite kurulmuş. 1987 yılından sonra devlet üniversitesi açılış hızında görülmemiş bir artışla karşılaşıyoruz. 1992 yılı içerisinde 24 tane devlet üniversitesi kuruluyor. Sadece 1 yılda, 65 yıldakinden daha fazla. Bu tarihten sonra 1993’te 1 okul açılmış, 2006 yılına kadar yeni üniversite açılışı yok. Ama asıl patlama 2006’dan sonra. 2006-2008 arasındaki üç yılda tam 42 devlet üniversitesi açılmış. Daha sonra, 2010-2018 yılları arası 37 okul daha açılmış, bunların 18 tanesi 2018 senesinde kurulmuş. 

1984’e kadar vakıf üniversitesi yok, ilki olan Bilkent Üniversitesi 1984 yılında YÖK kurucusu ve ilk başkanı İhsan Doğramacı tarafından açılıyor. 1993-1999 arası kurulan vakıf okulu 18, sonrasındaysa neredeyse her yıl açılarak kademeli şekilde bu sayı 79’u buluyor.

Bir ya da birkaç yıl içerisinde alışılmadık şekilde üniversite açıldığını görüyoruz. Bu da pek normal gözükmüyor haliyle. Sonuçta süpermarket zinciri şubesi ya da kahve dükkanından bahsetmiyoruz. Bu noktada kuruluşların patlama yaptığı yıllara gitmek gerekiyor. Aslında tam da o zamanlarda, Avrupa Birliği’ne üyelik süreçleriyle bağlantılı olduğu gözüken tetikleyici bir şeyler var. 

İlk olarak, 23 üniversitenin birden açıldığı 1992 yılına gidelim. Esasen bu yılda neden bu kadar çok okul açıldığını anlamak için birkaç yıl geriye gitmek gerek. 14 Nisan 1987’de, Türkiye Avrupa Birliği üyeliği için ilk başvurusunu yaptı. Avrupa Birliği üyeliği için sayısı çok fazla kriter ve koşul bulunmakta, ve Avrupa Birliği komisyonu her bir kriteri ayrı ayrı başlıklarda değerlendirmeye alıyor. Bu kriterlerden birisi de eğitim ve kültür alanındaki yeterlilikleri kapsar. Türkiye’nin ilk resmi Avrupa Birliği başvurusuyla ilgili komisyon kararı 1989’da açıklanmış, birçok sebepten dolayı Türkiye ile Avrupa Birliği arasında üyelik müzakerelerinin başlatılmasının uygun bulunmadığını, ancak işbirliği sürecinin devam etmesi gerektiğini belirten bir rapor ortaya çıkmıştır. Bu raporda, eğitimi kapsayan bir uygunsuzluk açıkça belirtilmese de, Avrupa Birliği’nin topluluğun eğitim seviyesinin yüksek olmasına verdiği önem bilinmektedir. Buna atfedilen önem ve koyulan hedefler yıllara göre değişkenlik gösterebilir, ancak genel olarak yükseköğretim mezunu kişi sayısının nüfusa oranla yüksek olması, karşılanması istenen bir kriterdir. Örneğin, 2030 yılına kadar yükseköğretime sahip 25-34 yaş arası kişi oranının en az %45 olması hedeflenmekte. Ve bu da Avrupa Birliği üyelik başvurusu yapan ülkeler tarafından doğal olarak bilinir.

Bir sonraki başvurusunda müzakerelerin resmi olarak başlaması için her türlü adımı atması gereken bir ülke için, üniversite sayısının artması da bu adımlara dahil oluyor haliyle. 1992’de bir anda açılan 23 üniversite bunun bir göstergesi olarak sayılabilir. Fakat bu atılım yeterli görülmez. 1998’de Avrupa Birliği komisyonu tarafından yayımlanan Türkiye İlerleme Raporu’nda “Türkiye, genel eğitim düzeyini Avrupa Birliği standartlarına yükseltmek için gayret etmekle beraber, eğitim sağlanmasında, dersliklerde, öğretim kadrosunda ve genel olarak personel alanında hâlâ eksikler ile karşı karşıyadır.” yazar. 

Bu rapora yönelik olarak 2001 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile bir Ulusal Eylem Planı yayımlanır. Bu programda yükseköğretim kurumlarının yetersizliğine ilişkin olarak Avrupa Birliği’ndeki yükseköğretimdeki okullaşma oranının %43, Türkiye’de ise %29 olduğu belirtilmiştir. Fakat 2002’deki İlerleme Raporu’nda, 1998’deki rapora atıfta bulunarak eğitim alanında sınırlı ilerleme kaydedildiği yazılır. Yine 2004’teki raporda, GSYİH içerisindeki eğitim yatırımlarının hala AB ortalamasının altında olduğu belirtilir. 

Nihayet Türkiye ile Avrupa Birliği arasında üyelik müzakereleri ilk olarak 2005 yılında başlar, ve bu yıl içerisinde bazı kriterler için gözlemlemeler tamamlanır, kararlar verilir. Eğitim ve Kültür başlığı Avrupa Komisyonu tarafından başlangıç raporunda yetersiz görülmüş, 2005 raporunda ise kriterler ile ‘genel olarak’ uyumlu bulunmuştur. Fakat tam bir geçerlilik için başlığın “tamamlandı” raporu alması gerekmekte. Yine bir işi şansa bırakmama şiarı ile 2006-2008 arasında bir üniversite açılış furyası daha başlamasıyla bu kararın ilişkisini yadsımak kolay değil diye düşünüyorum. 

15 Aralık 2004, Avrupa Parlamentosunda çoğunluk müzakerelerin başlaması için oy kullanıyor

Sonuç olarak 1992-2018 yılları arasında toplam 101 devlet üniveristesi kuruluyor. İşin ilginç yanı, son yıllardaki ilerleme raporlarında, yükseköğretim kurumlarının arasındaki kalite farkına değinilmiş. Yani akademik personel, üniversite mezunu vatandaş sayısını ve eğitim harcamalarını yüksek göstermek gibi amaçlarla 101 üniversite açarak sonuca ulaşılmaya çalışılsa da, en önemli mesele gözden kaçmış gibi duruyor. 

Avrupa Birliği üyeliği süresince gerçekleşen üniversite açma trendlerinin tarihleri manidar gibi duruyor. Tek nedeni olduğunu söyleyemem, ama Avrupa Birliği üyelik sürecinin üniversite sayısının artması ile ilişkili olduğu çıkarımının yapılabileceğini düşünüyorum.

Ben Avrupa Birliği komisyonun ya da Avrupa Birliği’nin Türkiye hakkında verdiği herhangi bir kararın destekçisi ya da itirazcısı değilim. Bana kalsa böyle bir katılım çabası hiç olmamalı. Ama sonuç olarak elimizde doğası yerle bir olmuş bir yükseköğretim geleneği, üniversite demeye bin şahit okulların derme çatma kampüsleri, çok fazla paylaştırıldığı için çok azalan finansal kaynaklar kaldı. En basitinden, sadece gerekli sayıda okul olsa öğrencisini ücretsiz yemeğe eriştirebilecek finansal güce sahip üniversitelerimiz olabilirdi. Belli okullarda kaliteli yükseköğretim yaratılması dururken, oturmuş öğretim kadroları farklı okullara dağıtılması, akademik personel yetersizliğinden öğretmenlik için yeterli olmayan insanların hocalık yapmaya başlaması, üniversitelerin kalitesine büyük zarar verdi. Çok fazla okul olduğu için üniveriste kazanmak kolaylaştı, herkes üniversite mezunu olur hale geldi. Ama ülkenin üniversite mezunu ihtiyacı aynı oranda artmadığı için işsizlik baş gösterdi. Elimizde sürüyle üniversite mezunu olsun istendi, sürüyle üniveriste mezunu işsiz oldu. Ne Avrupa Birliği’ne girebildik ne de elimizde üniversite var.


Yukarıda adını geçirdiğim raporlar ve sayısal verilere ulaşmak için:

https://www.ab.gov.tr/chapter-26-education-and-culture_91_en.html

https://www.ab.gov.tr/index.php

https://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-topluluga-katilim-talebiyle-ilgili-olarak-komisyon-tarafindan-verilen-gorus-_20-aralik-1989_.tr.mfa

https://www.yok.gov.tr/universiteler/universitelerimiz