ABD Başkanlık Seçimleri II: Siyasi Partiler

ABD Başkanlık Seçimleri serimizin 2.yazısına göz atmaya ne dersiniz?

Amerika Birleşik Devletleri ve partiler konusu hem kamusal/özel alan tartışmaları hem de siyasi sistem çözümlemeleri açısından oldukça önemli bir konudur. ABD'deki siyasi partiler Avrupa'daki tarihsel gelişim sürecinden farklı, bireyin temsiliyetine olabildiğince imkân tanıyan ve liberal demokrasinin temel taşlarından biri olarak ortaya çıkmış ve çatışmacı bir süreçte gelişmiştir.

ABD tarihinin özellikle de siyasi tarihinin Birleşik Krallık'tan bağımsızlığını kazanmak adına özgürlük hareketi başlasa da kolonilerin yeni bir kıtadaki özgürleşme hareketi beraberinde siyasi temsiliyet sorununu gündeme getirmiştir. Bağımsızlaşma sürecinde her bir koloninin diğerleri ile olan hukuki, ticari ve siyasi ilişkilerinin belirli bir düzeyde işlerliğinin sağlanması adına konfederasyon ve federasyon olmak üzere iki farklı siyasi beraberlik fikri ortaya atılmıştır. Konfederasyon kendisini meydana getiren her birimin egemenliğini ve kendisi üzerindeki otoritesini mümkün kılarken birimler arası ilişkileri anlaşma temeline bağlamaktadır. Bu bağlamda yapısal olarak daha gevşek, esnek ve ortak amaca yönelik alaşma özelinde, birimlerin iç ve dış egemenliklerini korur. Federasyon ise birimlerin ortak çıkarlarının sınırsız bir şekilde bağlanmasını ve bu bağlılığı anayasa çerçevesinde hükümlere tabi kılan birlikteliktir. Federasyon tipi yapılanmalarda birimlerin bir araya gelmesi ve anayasal bağlılık ile beraber bir üst otorite tesis edilir, ortak çıkarlar ve hedefler doğrultusunda üst otoriteye bağlılık mevcuttur; birimlerin kendi sınırları içerisindeki yetki ve egemenlikleri belirlenmiş olsa da federe birimler, federasyonun egemenliğini tanımakla yükümlüdür. Konfederasyon ve federasyon olarak iki fraksiyonun ortaya çıkması, siyasi partilerin oluşmasına ve zaman içerisinde de çatışmacı bir süreçte gelişmesine zemin hazırlamıştır.

Başlangıçtaki 13 koloninin, 1783 yılında Birleşik Krallık'tan resmi olarak ayrılması ve 1787'de Amerika Birleşik Devletleri'nin kurulması ile başlayan süreç, 1789'da anayasanın tamamlanması ile dünya tarihinde önemli bir kırılma noktasını yaratmıştır. 1790'da ilk parti olan Federalist Parti kurulur, konfederasyon görüşünden yana olan mülk sahiplerine yönelik daha halkçı ve eşitlikçi siyasi söylemler üzerinde gelişir. 1791'de ise Thomas Jefferson ve James Madison önderliğinde bugün Demokrat Parti olarak karşımıza çıkan Demokratik Cumhuriyetçi Parti kurulur. Amerikan İç Savaşı'nı daha sonra detaylı biçimde ele alacağım ancak konu bağlamında kölelik, iktisadi ve iktidar bağlamında iki farklı eğilimin ortaya çıktığı bir olay olarak İç Savaş ABD tarihinin geleceğini belirleyen bir nüans ile okunması açısından ufak bir hatırlatma yapmak isterim. 1850'li yıllarda kölelik üzerinden ortaya çıkan tartışmaların ülke geneline yayılması, Demokrat Parti içerisinde köleliğin reddi ve savunulması olarak temel bir ayrıma neden olur. Parti içinden köleliği savunanların ayrılması 1856 yılında Cumhuriyetçi Parti'nin kurulmasına, İç Savaşı Kuzeylilerin kazanması ile Cumhuriyetçi Parti'nin ilk başkanı olarak Abraham Lincoln'ün iktidara geçmesine imkân tanır.

Amerikan İç Savaşı'nın kölelik veya iktisadi nedenlerden kaynaklandığı ve ülke tarihinde bir dönüm noktası olduğu su götürmez bir gerçektir. ABD'de köleliğin ve kölelikle beraber kimliğin tarihi, Kuzey-Güney eyaletlerinin iktisadi kalkınmışlık ve refah seviyelerinin farklılaşması, siyasi liderler gibi temel konular birçok disipline tarihsel veri sunmuştur. Ancak İç Savaş, siyasi partiler bağlamında da önemli bir dönüm noktasıdır. Güney devletlerinin sınırlı ve kontrol edilebilir bir üst otorite taleplerine karşılık, Kuzey federe devletlerinin daha merkezi bir üst otorite talepleri kölelik ve iktisadi meselelerin bir uzantısı olarak ele alınabilir. Öyle ki Federalist Parti'nin bölünmesine kadar yol açan kölelik, iktisadi kaygılarla beraber insan hakları mücadelesini de oldukça kırılgan ama güçlü bir noktraya taşımıştır. Siyasi parti örgütlenmelerinin, bireylerin fikri olarak kendilerini konumlandırdıkları pozisyon gereği radikal temsiliyeti sağlaması açısından önemi büyüktür. ABD sadece iki siyasi partinin varlığına imkân tanıyan bir sistem olmamakla beraber her iki partinin merkezde konumlanmasının nedeni tarihsel düzeyde bir aradalıkları ve beraber evrildikleri süreçte mevcuttur.

Partilerin Nitelikleri

Her iki partinin de gelişim süreçlerindeki karakteristik özelliklerini ele almak merkez sağ ve merkez sol ayrımlarını da kapsayacak şekilde gerçekleşmiştir. Tabi ki bu noktada ideolojiler de çok önemlidir. Özellikle 1930'lardaki Büyük Buhran, iktisadi açıdan iki partinin farklılaşmasını ve Demokrat Parti'nin merkezin soluna konumlanmasını sağlamıştır. Kadınlara seçme hakkının tanınması, sosyal güvence kapsamının genişletilmesi, ırk ayrımının önüne geçilmesi, sağlık sistemindeki kapsayıcılığa dair reform çalışmalarının yapılması gibi adımların atılmış olması DP'nin merkeze yakın bir sol perspektifinde değerlendirilmesini sağlamaktadır. Güncel durumda ise vatandaşlara yönelik fırsat eşitliğinin tanınması, iş imkanlarının genişletilmesi, yeni iş imkanları ile beraber geniş çaplı istihdam olanaklarının sağlanması, eğitim, sağlık, enerji bağımsızlığı, göçmen ve göçmenlik haklarına dair reformlar, çevre ve ekoloji hareketleri, siyasi haklar, şeffaf hükümet ve yönetişim düzeni, sosyal güvenlik gibi konuların üzerindeki yoğunluk DP'nin merkeze yakın ancak yine de sol cenahta değerlendirilmesini gerektirmektedir. Bütün DP üyeleri tarafından paylaşılmasa da LGBTİ hakları, kürtaj karşıtı harekete verilen destek, göçmen politikaları, askeri harcamaların kısıtlanması gibi konulara da ayrıca eğilmektedir. DP'nin Cumhuriyetçilere göre ilerici -progressive- olarak değerlendirilmesi kimlik poltikaları açısından detaylıca incelenmesi gereken bir mevzudur çünkü ırkçılık, LGBTİ veya etnik temelli ayrımcılığa karşı verilen destekle beraber DP birçok eyalet ve bölgede Afro-Amerikan, Hispanik kökenli Amerikalılar, küçük işletmeciler, Asya kökenli Amerikalılar, LGBTİ, Amerikan yerlileri (Kızılderililer), Yahudiler, Müslümanlar, sendikalar, işçilerden destek almakta bu bağlamda da iktisadi ve kimlik temelli bir temsiliyet düzeyinde karşılık bulmaktadır.

Demokrat Parti'nin zaman içinde muhafazakar düşüncenin karşısında daha solcu veya eşitlikçi düzeyde gitmesi, partinin kimlik, iktisadi, siyasi, teknik veya ekolojik gibi meseleler açısından sol değerlere yakın olmasını gerektirmiştir. Cumhuriyetçilerin sağ cenahta konumlandırılması ise liberal kapitalist ekonominin savunulması, ordunun güçlendirilmesi ve bu nedenle savunma sanayi yatırımlarının bütçelerinin artırılması, sürdürülebilir enerji bağımsızlığının sağlanması, petrol, nükleer enerji, doğalgaz kaynaklarında daha ulusal çıkarların maksimize edilmesi, bütün vatandaşları kapsayacak sağlık sigortasının devlet tarafından karşılanmaması ve mahkemelerin federal anayasaya bağlanması gibi olabildiğince muhafazakar nitelikte değerlendirilebilecek konuları savundukları gözlemlenmektedir. Aynı zamanda kimlik temelli hareketlere olduğu kadar LGBTİ ya da kürtaj karşıtı hareketlere verilen destekler de Cumhuriyetçi Parti'nin muhafazakar yani merkez sağda yer alan bir parti olmasını gerektirmiştir. Belirtmek gerekir ki bütün Cumhuriyetçiler tüm parti politikalarına veya beyanlarına destek vermemektedir. Seçmenler düzeyinde bakıldığında ise genellikle Kuzey eyaletleri, Protestanlar, iş insanları, büyük toprak sahipleri, görece daha yaşlı seçmenler gibi nitelendirilebilecek kitleler partiye destek vermektedir.

Güncel Durum

Seçimlerin üzerinden neredeyse üç haftalık bir süreç geçmiş olsa da Trump ve Biden'ın açıklamaları ve eylemleri devam etmekte. Her ne kadar Biden ve Harris'ın dış politika bağlamında Cumhuriyetçilerden radikal düzeyde farklı politikalar geliştirebileceklerine yönelik bir öngörü bulunmasa da, iki partinin de ideolojik farklılıklarından kaynaklanan iç politik meselelerin işlenmesi gündeme gelebilecektir. Her ne kadar Trump ve Cumhuriyetçiler olarak iki farklı siyasi otorite olmasa da, Trump sıklıkla parti programını ve ideolojisini de geride bırakacak kararlar aldı ve eylemlerde bulundu. Demokratlara verilen oyların, Trump tarafından geliştirilen ırkçı, ayrımcı, ötekileştirici siyasi eylemlere verilen bir cevap olarak değerlendirmek mümkündür. Bunun yanında Covid-19'un neden olduğu ekonomik kapanma ve bireyler arası etkileşimin minimum düzeye inmesi, pandeminin etkilerinin önemsenmemesi veya önlemeye dair adımların atılmaması gibi mevzular, insanların daha duyarlı, daha eşitlikçi bir noktada duran Demokrat Parti'ye yönelmesine neden olmuştur. İlginçtir ki Cumhuriyetçi olan eyaletlerin ve şehirlerin Demokratlara verdikleri destek, Trump tarafından yaşam haklarına dair olan müdahaleye bir başkaldırı olduğu kadar pandeminin neden olduğu ekonomik durgunluk ve pandemi ile mücadelenin yeterli düzeyde olmamasıdır. Özellikle birçok sivil toplum kuruluşunun, gençlik ve kadın örgütlerinin, daha da önemlisi Mayıs 2020'deki sokak hareketlerinin sandığa yönelmesi, beyaz Amerikalı olarak tanımlanan muhafazakar seçmenlerin karşısında yer alan ve mobilize olan bir bütünlüğün ortaya çıkması ABD siyaseti -her iki parti için de- açısından oldukça zorlayıcı ve meydan okuyucu bir sürece işaret etmektedir. Trump'tan Trumpizm gibi ideolojik bir oluşum mümkün olmasa da Trump'ın temsil ettiği Amerikan muhafazakar kimliğinin ne kadar güçlü olduğu, kolaylıkla bir cephe oluşturabilecekleri ve sağ değerler etrafında soldan ziyade daha kolay mobilize olabildikleri de gözden kaçmamalıdır. Nihayetinde belirli bir sermaye birikimi olan, Amerikan ulusal değerlerine federal düzeyde bağlı, yerelde ise kendisi gibi bireyler ile beraber yaşamaktan memnun olan kişilerin sayısının az olmadığını seçimlerde hep beraber görmüş bulunmaktayız. Bu bağlamda Demokratların bu kadar farklılık, çeşitlilik ve değişim içindeki insanları bir arada, canlı ve mobilize halinde tutmaları mümkün olmasa da, her iki parti için de sorunlar büyük olacaktır. Bugün siyasal olarak yaşanan temsiliyet krizinin, temel insan hakları sorunlarının ve kimlik krizinin çözümlenemediği öte yandan iktidarları değişmeye zorlayan günümüz koşulları ve taleplerinin, sistemleri daha da fazla aşındırdığını belirtmek mümkündür.