Agnes'in Varda'sıyla Tanışmak

‘’…Galiba bu sohbeti de böyle sonlandıracağım. Bulanıklıkta kaybolarak. Sizden ayrılıyorum.’’

Sinemanın kendi içinde temel kuralları vardır. Senaryo, sinematografi, ses, oyuncu, kurgu şeklinde giden bir dizi kural. Bunları temel gramerine uygun kullanırsanız, ortaya eli yüzü düzgün sevimli bir film çıkarırsınız. Böylece, kendinizden önce gelenleri kabul etmiş, sistemin içinde bir sandalyeye oturmuş olursunuz. Eğer farklı bir şey hissederseniz, sinemanın büyüsüne inanır ve ilham isterseniz işte tam burada size dostluk edebilecek bir yönetmen var, Agnes Varda!

2019 yılında aramızdan ayrılan Varda, bu gidişi bizi alıştırarak, gitme vaktinin geldiğini söyleyerek yaptı. Oturduğu yerden uzun uzun el salladı. Hayatını kendisi anlattı, eserlerini açıkladı, bizimle sohbet etti. Hüzünle de değil, bir genç kız enerjisiyle, neşesiyle yaptı. Filmlerinde kurduğu samimiyetle, hepimizle teker teker vedalaştı. 

Veda etmeden önce yaptığı son filmi Varda by Agnes (2019), bu sözleriyle son buluyor. Fransız yeni dalgasının önemli temsilcilerinden birisi olan bu eşsiz kadınla tanışmanız için 5 filmini önereceğim.

-LE BONHEUR (1965) 

Le Bonheur yani Mutluluk filminin özetinde şöyle yazıyor, ‘’ Francois çekici bir postacıya âşık olduğunda bir ikilemle karşı karşıya kalır. Kendisi evinde çocuklarını büyüten güzel Thérèse ile evlidir.’’ Bu kısacık özetten yola çıkarak alışık olduğunuz bir aile dramı izleyeceğinizi düşünebilirsiniz. Aslında bu film Varda’nın yetişkin hayatı, sinemadaki kadın temsilleri üzerine olan bir incelemesidir. Varda’nın keskin feminist bakışıyla tanışmak için nefis bir film. Yaşadığımız dönemde hala çok rahat bir şekilde karşılığını bulabilecek bir yaklaşım gösteriyor.

Bize, mutlu aile denilen şeyin birbirinin rolünü oynayan kadınlardan oluştuğunu, birbirinden doygun renklerle süslediği kadrajından izletiyor. Birbirinin yerini alan makineleşmiş kadınlar, dışarıdan mükemmel görünüp içi çürük olan meyveler gibi. Şahikası olmayan bir film, her şeyin paralel olduğu bir evren yaratıyor. Mutluluk, ironi ve satir ilişkisini Varda yorumuyla izliyoruz.

-MUR MURS (1981)

Merak ettiği her şeyi kadrajına alan Varda, Los Angeles’a taşındıkları dönem yaptığı uzun metrajlı en özel işlerinden birisi olan Mur Murs’la izleyicisini büyülüyor. Duvar resimlerini merkezine aldığı filminde, yaşanmışlıkları, anıları dış sesiyle eşlik ederek anlatıyor. Bu şahane belgesel Varda’nın ne kadar iyi bir gözlemci olduğunu bir kere daha gösteriyor. Bu belgesel, Los Angeles duvarlarını ele alarak alt kültürleri, bu insanların manevi değerlerinin anlatıldığı, belgesel olmanın çok daha ötesinde bir yapıt. Fısıldayan bir sesle açık hava müzesi gezer gibi Los Angeles sokaklarını gezdiriyor. Görünenin ötesindeki kamusal alana Agnes’in gözüyle yaklaşıyoruz.

Filmlerinde ufak oyunlar ve iç içe geçmişlikler yapmayı seven Agnes, Mur Murs için Documenteur’ün gölgesi diyor çünkü, Mur Murs’un kapanış sahnesi ve Documenteur’ün açılış sahnesi. Başrol oyuncusu olan Sabine Mamou iki filmde de var ve aynı zamanda filmlerin kurgucusu

-DOCUMENTEUR (1981)

Türkçe adıyla ‘’Yalancı Belgesel’’ olan bu filmi, Los Angeles’a yerleşmiş bir kadının yaşadığı yabancılaşmayı anlatıyor. Kadrajda, boşandıktan bir süre sonra oğluyla yeni bir hayat kurmaya çalışan bir kadın var. Bir kadının arzularıyla ve sanatla yoğurulmuş hikayesinin anlatıldığı bu filminde Agnes’in kendi hayatından izler bulmak hiç zor değil. Filmdeki çocuğun da kendi öz oğlu olduğunu düşünürsek, Agnes’in Los Angeles’taki sıkışmışlığını, bölünmüşlüğünü melankolik bir havada izlediğimizi hemen anlıyoruz.

Bulunduğu ortamda kendini soyutlayan bu kadın portresini şiirsel bir dille aktarıyor. Ayna ve çıplaklık meselesini enfes bir şekilde ele alıp, olayın sadece fiziksel çıplaklık değil, aynı zamanda kendini de gösterme olduğunu anlatıyor.

Filmin başında yaptığı ‘’An Emotion Picture’’ oyunu aslında bu filmin niyetini baştan belli ediyor. Hayatı boyunca kurmaca filmlere belgesel dokusunu yerleştirmeye çalıştığını söylemekten kaçınmayan Varda, bize ‘’duygusal bir film’’ sunuyor. 

-VAGABOND (1985)

Agnes’in en çok bilinen filmlerinden olan bu film, pis kokan bir kız hakkındadır. İzleyicisine, sonucunu gösterip nedenini buldurur. Kadınlara biçilen ‘’taze, güzel beden’’ algısıyla oynadığı bu filmde ‘’Kimin hikayesi anlatmaya değer?’’ diye düşündürür.

Mona’nın medeniyete uyum sağlayamamasını, aslında uyum sağlamak istememesini izliyoruz. Sonunu baştan göstererek Citizen Kane’e benzer bir açılış yapıyor ama kendine has üslubuyla yola devam ediyor. Mona kadrajın içine sığmıyor, sürekli dışarı çıkmak istiyor. Alışla gelmiş kadın karakterler gibi değil, bu yüzden izleyicisini adeta rahatsız ediyor. Güvensizliğini, tek başına kapitalist sisteme kafa tutuşunu gösteriyor. Yersiz yurtsuz oluşunu bir süre sonra içselleştiriyoruz ama film boyunca hep bir suçlu arıyoruz. Asıl suçlunun kim olduğuysa uzun süre düşünmemize neden oluyor.

Mona’nın nerden geldiğini, nereye gitmek istediğini anlatmıyor film bize. Asıl amaç da bu değil zaten, Agnes nasıl oyuncusuna neler hissetmesi gerektiğini söylememişse, izleyicisine de söylemiyor. Ahlak yargılarınızla sizi baş başa bırakıp, Mona’yı takip etmenizi istiyor.

-LES PLAGES D'AGNÈS (2008)

Agnes Varda, hakkını vererek yaşanan bir ömürde yaşlanmanın da kutlanması gerektiğini şahsına münhasır üslubuyla ele alıyor. Sinemayla nasıl tanıştığını, filmlerini nasıl çektiğini, nerelerde yaşadığını, sinemasındaki kadınları, Jacques Demy’ye olan aşkını kısaca Agnes’i Agnes Varda yapan şeyleri, çocukluğundan beri bir parçası olan plajlarla giriş yaparak anlatıyor. Bize kendi sesiyle otoportre-belgesel sunuyor. Filmlerinden alıntılar, röportajlar arasında bir hayatın yansımasını izliyoruz. Merak ettiği her şeye biricikmiş gibi davranıp, nasıl ilham verici hale getirdiğini kendi ağzından dinliyoruz. Ayrıca, Cappucino modelli saçlarıyla sinema tarihinde eşsiz bir yeri olan bu kadının, bu filmi yapmasındaki ilham kaynaklarının Bergman’ın Yedinci Mühür’ü ve yazar Lautréamont’un kitapları olduğunu biliyoruz. İzledikten sonra bir binaelden çıkmış gibi olacaksınız.

Agnes’le sahilde kol kola yaptığınız bir yürüyüş hissi ile bitiriyor film. Verilen spoilerları sorun etmeyecekseniz, Agnes Varda ile tanışmak için eşsiz bir belgesel.