Amerikan Hukukunda Kara Bir Leke Sacco ve Vanzetti Olayı
Sacco ve Vanzetti davasına bir göz atalım.
Sacco ve Vanzetti davası, Amerika Birleşik Devletleri'nin 1920’lerdeki en önemli ve tartışmalı davalarından biri olarak tarihe geçmiştir. İtalyan göçmenleri Nicola Sacco ve Bartolomeo Vanzetti, 1920'de Massachusetts'te bir banka soygunu ve cinayet suçlamasıyla tutuklanmış ve sonrasında yargılanmıştır. Ancak davanın en belirgin özelliği, yargılamanın adalet arayışından çok, toplumsal, siyasi ve etnik faktörlerle şekillenmiş olmasıdır. Sacco ve Vanzetti, yargılama süreci boyunca, suçsuz olmalarına rağmen ölüm cezasına çarptırıldılar ve 1927 yılında idam edildiler. Bu dava, adaletin nasıl manipüle edilebileceğini ve sistemin nasıl aşılabileceğini sorgulayan bir dönemin simgesi haline gelmiştir.
Sacco ve Vanzetti, 1920’lerde Amerika’daki işçi hareketlerinin aktif üyeleri ve anarşist görüşlere sahip göçmenlerdi. O dönemde, özellikle savaş sonrası ekonomik zorluklar ve işçi sınıfının artan direnci, Amerika'da sosyal huzursuzluklara yol açmıştı. Ayrıca, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Rus devrimi ve işçi hareketlerinin yükselmesi, Amerikan hükümetini radikal ideolojilere karşı daha sert bir tutum almaya itti. Sacco ve Vanzetti’nin suçsuz olmalarına rağmen bu ideolojik bağlamda yargılanmış olmaları, davayı daha da karmaşık hale getirmiştir.
1920 yılında Massachusetts'in Braintree kasabasında bir banka soygunu gerçekleştirilmiş ve iki kişi öldürülmüştür. Sacco ve Vanzetti, bankadaki soygunla ilişkilendirilen iki şüpheli olarak tutuklanmışlardır. Ancak her iki sanık da, cinayetlerin işlenmesine dair somut bir delil bulunmamasına rağmen, suçlu olarak yargılandılar. Duruşma sırasında, onların suçlu olduğu yönünde tek bir delil bile bulunamamış, ancak yargılama süreci son derece politik ve ideolojik bir hale gelmiştir.
Sacco ve Vanzetti’nin davası, dönemin atmosferine uygun olarak oldukça siyasi bir dava haline gelmiştir. Bu dava, işçi hareketleriyle ilgilenen anarşistlere karşı toplumda artan bir öfkenin tepkisiydi. Aynı zamanda, dönemin göçmen karşıtı politikaları ve toplumsal korkuları da davanın gidişatını etkilemiştir. Yargıç Webster Thayer, davada tarafsızlık yerine siyasi bir duruş sergilemiş ve bu, davanın adaletli bir şekilde çözülmesini engellemiştir. Hatta Thayer, Sacco ve Vanzetti'yi defalarca "anarchist" (anarşist) olarak nitelendirerek, toplumda bu etiketin oluşmasına sebep olmuştur.
Duruşmalarda savunma, Sacco ve Vanzetti'nin suçsuz olduklarını savunmuş, ancak yargılama süreci ve kararları etkilemiş olan faktörler arasında toplumsal önyargılar ve ideolojik tutumlar yer almıştır. Göçmen kökenli olmak, işçi hareketlerine katılmak ve anarşist görüşlere sahip olmak, o dönemde davanın mahkumiyetine giden yolu hazırlamıştır. Ayrıca, dava sırasında tanıkların ifadeleri de çelişkili ve güvenilmezdi. Buna rağmen, Sacco ve Vanzetti, haksız bir şekilde suçlu bulunarak ölüm cezasına çarptırıldılar.
Sacco ve Vanzetti'nin ölüm cezasına çarptırılmasının ardından, dava dünya çapında geniş yankılar uyandırdı. Birçok ünlü yazar, sanatçı ve politik figür, davanın adaletli bir şekilde yargılanmadığını belirterek, bu haksızlığın giderilmesi için kampanyalar başlattılar. John Dos Passos, Upton Sinclair, Bertrand Russell gibi önemli isimler, Sacco ve Vanzetti'nin suçsuz olduklarını savundular. Bu protestolar dünya çapında büyüdü ve dava, adaletin uygulanmadığı, siyasi baskıların ve toplumsal önyargıların bir örneği olarak gündemdeki yerini korudu.
Ancak, tüm bu çabalar sonuçsuz kalmış ve 23 Ağustos 1927'de Sacco ve Vanzetti, elektrikli sandalyede idam edilmiştir. İdamları, adaletin ne kadar manipüle edilebileceğini ve bir davanın nasıl politik ve ideolojik bir savaş haline getirilebileceğini göstermiştir.
Sacco ve Vanzetti davası, sadece iki kişinin hayatını değil, aynı zamanda bir dönemin adalet ve toplumsal önyargılarla nasıl şekillendiğini de gözler önüne sermiştir. Bu dava, Amerika'daki göçmen karşıtlığı, sınıf çatışmaları ve siyasi radikalizmin birleşiminden doğan bir trajedi olarak tarihe geçmiştir. O dönemdeki toplumsal yapı, Sacco ve Vanzetti’nin suçsuz olmalarına rağmen adaletsiz bir şekilde yargılanmalarına yol açmış ve bu olay, Amerikan hukuk sistemindeki adaletin bazen nasıl ihlal edilebileceğine dair önemli bir örnek olmuştur.
Bugün bile Sacco ve Vanzetti davası, adaletin nasıl ihmal edilebileceği ve toplumsal önyargıların nasıl bir davayı etkileyebileceği hakkında önemli bir ders vermektedir. Aynı zamanda, adaletin her birey için eşit ve tarafsız bir şekilde uygulanması gerektiğini hatırlatan acı bir hatıra olarak kalmaktadır.