Anılarımızın Beklenmedik Gücü: İstemsiz Belleğin Derinliklerine Yolculuk 

Geçmişin izlerinin, bugünkü hayatınızı nasıl şekillendirdiğini birlikte keşfedelim.

Hayatımız boyunca kayıplar ve acılarla yüzleşmek zorunda kalırız. Sevdiğimiz birini kaybettiğimizde, zamanın ve anıların bizde nasıl izler bıraktığını fark ederiz. Bu durum, herkesin yaşamında karşılaşabileceği evrensel bir deneyimdir. Peki, bir anı nasıl olur da bizi yıllar sonra bile etkileyebilir? İşte bu sorunun cevabını kendi deneyimim ve istemsiz belleğin gücü üzerinden keşfetmeye çalışacağım. 

Üç ay önce çok sevdiğim bir arkadaşımı kaybettim. Kendisi kanser hastası olduğu için o henüz yaşarken bile onun ölümünü kafamda defalarca canlandırıp kendimi bu ihtimale hazırlamıştım. Ölüm haberini aldığımda gün boyu onu düşündüm ve devam eden süreçte de aklıma geldiği, onu düşünüp ona mektup yazdığım oldu. Ancak tüm bu süreçlerde içimde bir donukluk, duygu eksikliği vardı sanki. Bir gün yalnız başıma şarkı dinlerken, hiç beklemediğim anda onun bana önerdiği bir şarkı çalmaya başladı. O an içimden öyle yoğun bir duygu yükseldi ki hem sevinç hem üzüntüyü kapsıyordu. Ölüm haberini aldığımdan beri hissettiğim o donukluk gözyaşlarımla birlikte çözülmeye başlamıştı. Duygularımın bu kadar yüksek bir şekilde ortaya çıkması, bana onu hatırlatan bir ses ile oldu. O sesi duyduğumda artık şimdiki zamanda değildim sanki. Geçmişte onun bu şarkıyla coşkuyla dans ettiği anımı zihnim tekrar canlandırmaya başlamıştı. Onun hayat enerjisini, müzikten keyif alışını, vücudunu sallandırışını ve şarkıya eşlik edişini izliyordum. Bu his benim için o kadar gerçekçiydi ki, içinde bulunduğum mekanı büsbütün kaplamıştı ve ben onunla konuşmaya başladım. Konuşmaya başladıkça anımın büyüsü bozuldu ve beni şimdiki zamana çekmeye başladı. Artık içimde büsbütün onu bir daha göremeyecek olmanın üzüntüsü vardı. Ben, onun gidişiyle ona sitem ederken buldum kendimi; o ise kendine has sıcakkanlı tavrıyla beni teselli ediyordu sanki. Artık bu dünyada olmayan arkadaşımı yanı başımda hissetmek harika bir deneyimdi. Bu yakınlığı tekrar hissetmek için o şarkıyı defalarca kez dinlesem de, ilk dinlediğimdeki gibi bir deneyim yaşayamadım. 

Daha sonraları, Proust'un "Sodom ve Gomorra" adlı eserini okurken yaşadığıma benzer bir deneyimi aktardığını fark ettim. Bu denk geliş ise beni anıları araştırmaya itti ve yaşadığım bu durumun istemsiz belleğin bir ürünü olduğunu öğrendim. İstemsiz bellek, bireyin yaşadığı anılarla güncel duygular arasında kendiliğinden bir bağ kurar. Bu bağ, geçmişin anılarını günümüzde canlandırarak, kişiyi aynı anda hem geçmişte hem de şimdide tutar. Bu durum, herhangi bir bilinçli çaba gerektirmez ve genellikle bir tetikleyici, bir koku veya ses gibi bir unsurla ortaya çıkar. Proust'un benzer bir deneyimi "Sodom ve Gomorra" adlı eserinde şu şekilde anlatılır. Karakter bir otelde ikinci kalışında ayakkabılarının bağını çözmek için eğildiğinde, birincisi gibi yine yorgun ve hastadır. Ayakkabılarını çıkarmak için kendini yormamaya özen göstererek eğilir. Daha ayakkabılarına ilk değdiği anda kendi deyimiyle “bilinmez, ilahi bir varlık” göğsüne dolar, hıçkırıklarla ağlamaya başlar. Yıllar önce ona benzer bir yorgunluk ve çaresizlik anında bir anlık huzur getiren varlık, onu bir kez daha canlandırıp kendine getirmiştir; bu anneannesidir, hafızası o zamanki haliyle anneannesini geri getirmiştir. “Hafızamda, yorgunluğumla ilgilenen, şefkatli, endişeli, hayal kırıklığıyla dolu yüzünü, otele ilk geldiğimiz akşamki haliyle görmüştüm” “…Cenazesinin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçmişken, olayların takvimiyle duyguların takviminin çakışmasını çoğunlukla engelleyen tarih uyuşmazlığı yüzünden, onun öldüğünü ancak anlıyordum” . 

İstemsiz bellek, anıların bilinçaltında beklenmedik anlarda ortaya çıkmasını sağlar. Örneğin, eski bir fotoğraf albümüne bakarken, sadece o anıyı hatırlamak yerine, kendinizi bir anlığına o anın içinde hissedebilirsiniz. 

Bu deneyim, istemsiz belleğin ne kadar güçlü ve derin bir mekanizma olduğunu fark etmemi sağladı. Geçmişin anıları, hiç beklemediğimiz anlarda gün yüzüne çıkarak bizi hem mutlu edebilir hem de hüzne boğabilir. Bu süreç, anıların sadece zihinsel bir hatırlamadan ibaret olmadığını, duygusal ve fiziksel bir deneyime dönüşebileceğini gösteriyor. 

Bellek, sadece geçmişimizi saklayan bir depolama alanı mıdır, yoksa kimliğimizin ve duygularımızın ayrılmaz bir parçası mıdır? Bu sorunun cevabını düşündüğümüzde, anıların bizi nasıl şekillendirdiğini ve hayatımızdaki rolünü daha iyi anlayabiliriz. Geçmiş anılarımızın bizde bıraktığı izler, şimdiki zamanda kim olduğumuzu belirlememize yardımcı olur. Belki de bu farkındalık, sevdiklerimizin hatıralarını canlı tutarak, onların yaşamlarımızda nasıl bir iz bıraktığını daha iyi anlamamıza vesile olur. 

Belleğimizin derinliklerinde saklı olan anılar, beklenmedik anlarda ortaya çıkarak bize geçmişin kapılarını aralayabilir. Bu anılara nasıl yaklaştığımız ve onları nasıl değerlendirdiğimiz, yaşamımızın anlamını ve değerini belirlememize yardımcı olabilir. Siz de kendi anılarınızı ve belleğinizi keşfederek, geçmişin izlerini bugüne taşıyabilir ve bu izlerin hayatınızı nasıl şekillendirdiğini düşünebilirsiniz.