MANİPÜLE EDİLEMEMEK ÜZERİNE
Kişisel sınırlarımızı nasıl koruyabiliriz? Peki ya manipüle edilme riskini nasıl en aza indirebiliriz? Gelin birlikte bir cevap arayalım!
Karar verebilmek, insanlığın en temel yetilerinden biridir. Yaşamımız boyunca birçok seçenekle karşı karşıya kalıp, tercih yaparız. Böyle zamanlarda çok stresli hissettiğimiz ve kendi alanlarımızı belirlemekte zorlandığımız anlar olmuştur. Kişisel tercihlerimizin bize ait olmadığını hissettiğimizde, bu durumun sebeplerini ayrıntılı olarak düşünmeliyiz.
Kararlarımız, seçimlerimize yol açtığı için yürüdüğümüz yolun samimiyeti, kararlarımızın ne kadar kişisel olduğu ile ilişkilidir. Fakat biz kararlarımızı alırken çoğu zaman manipüle ediliriz. Normal şartlar altında, yapmak istemeyeceğimiz veya kabul etmeyeceğimiz bir davranışı, düşünceyi veya duyguyu etki altında kalarak, farkında olmadan yapmak ya da hissetmek manipüle edilmektir.
Zamanın en büyük kıymet olduğu günümüzde, hayatımızdaki birçok seçenek arasında, bir o kadar çok çevresel uyarıcıya maruz kalarak tercihlerimizin kişiselliğini sürdürebilmek oldukça güç. Kısa sürede en doğru, en avantajlı ve kişiliğimizle en uyumlu kararı vermeye çalışırken tutarlı olmak, her şeyin yolunda gitmesini sağlamak günümüz mecburiyetlerindendir. İnsanlar kararsızlığın, duygusal zayıflığın kokusunu hemen alırlar, hele ki yoğun bir durumun ortasında psikolojik olarak dışsal etkilere oldukça açık bir haldeysek. Beynimizin içindeki karmaşık döngüyü başkalarının nasıl bu kadar iyi algılayabildiğine şaşırırız. Uygun şartlar söz konusuysa, her birey manipüle edilebilir. Manipüle edilmek, hayatımızın iplerini elimizden kaçırtacak derecede tehlikeli olabilir. Peki insanlar günlük hayatın rutinine alışmışken bu tehlike nasıl hayatımızın adeta bir mekanizması haline gelebiliyor?
En temel manipülatif davranış, karşımızdakinin bizde suçluluk psikolojisi yaratmasıdır. Eğer karşı taraf bize kötü olmadığını bildiğimiz bir davranışımızdan, tepkimizden dolayı, üzüldüğünü ya da savunmasız olduğunu hissettirirse, suçluluk duygusuna kapılırız. Bu duygunun bizden kaynaklandığını düşünebiliriz. Bu sebeple davranışlarımızı veya tepkilerimizi, bizi yansıtmayan şekilde değiştirebiliriz. Aslında bize ait olmayan o duygu halini sık sık yaşarız.
Normal şartlarda savunmamızın ya da haklı görmemizin mümkün dahi olmadığı fikirlere sıcak baktığımız anlar olmuştur. Bunun sebebi, o anlarda manipüle edilmiş olmamızdır. Aynı içerikteki konuşmaların, bulunduğumuz ortamlarda tekrar tekrar yapılması, bir süre sonra bizi etkileyecek ve bize ait olmayan bu fikirlere sempati beslememize sebep olacaktır.
Karşımızdaki kişi herhangi bir konuda bize kendisinin yetersiz olduğunu ifade ederek, bizi o konuda yetkin ve bilgili olduğumuza inandırırsa, karşı tarafın yetersizliğine duyarsız kalamayız. Bu durum hayatımıza bizimle ilişkili olmayan sorumluluklar almamıza bizi itebilmektedir. Hatta manipülasyonun devam etmesi, karşı tarafın bizi yetersizlik duygusuna sürüklemesine sebep olabilir çünkü mükemmeli yapma arzusu bize gelen dönütlerle tetiklenerek içsel bir egoya dönüşecektir. Oysa herkes istediği konuda kendini yetkin hale getirebilecekken, birçok sorumluluğun manipülasyon yoluyla insanlara yüklenmesi her ortamda çok sık karşılaşılan bir durumdur.
Son olarak minnet duygusu, aslında zararsız gibi dursa da bizi birçok noktada köşeye sıkıştırır. Minnetin yoğun olduğu bu duygusal durumlar, bizim açımızdan psikolojik olarak çok rahatsız edici olur. İnsanlar yapılan bir iyiliğe genel itibari ile kayıtsız kalamazlar. Oysa gerçek iyilik karşılık beklentisiyle yapılmaz. Bunu es geçtiğimizde, karşı tarafın bilinçli ya da bilinçsiz olarak verdiklerine, iyiliklerine karşılık, bir şeyler yapmak zorunda hissederiz ve bu durum karşı tarafın beklentisiyle doğru orantılı olarak bizi tükettikçe tüketir. Bu tarz durumlarda taraflardan birinin aşırı yorulduğunu görürüz çünkü artık manipülasyon aleni olarak vardır.
Koşa koşa yaşadığımız hayatımızda, seçeneklerimizi değerlendirirken aldığımız kararlarımız gerçekten bize mi ait? Bu soruyu kendimize sık sık sorup, buna cevap vermeliyiz. Yoksa kendimizi vakit kayıplarıyla dolu kocaman bir sömürü ortamında bulabiliriz. Günün sonunda "Ben aslında böyle değilim!" demek istemiyorsak yaşamımızın ve kararlarımızın farkında olmak, bize kişisel sınırları ve ardından huzuru getirecektir.
Kişisel sınırlarımızı korumakta ve manipüle olmamakta yarar var sayın okuyucu.