Antik Çağ'da Kutsal Alan Olgusu

Antik Çağ Yunan dünyasında kutsal alan nedir ?

Kutsal alanlar, bir kent ve uygarlık ile ilgili birçok bilgiyi gözler önüne sermektedir. Dini inanç ve törenlerin yanı sıra döneminin mimarisini, siyasi durumunu ve sanat algısını göstermektedir. Bağlı olduğu kentin ve hatta çevre kentlerin ekonomisine dair birçok veriye kutsal alanlar sayesinde ulaşmak mümkündür. Kendi içerisinde bir planlamaya sahip olan, zaman içerisinde değişim ve gelişim gösteren kutsal alanlar, ilerleyen dönemlerde kentlerin ve yöneticilerin kendi dünyevi güçlerini ve ihtişamlarını sergiledikleri bir alan niteliği taşıyarak siyasetin bir parçası hâline gelmeleri sebebiyle büyük bir önem arz etmiştir.

Antik Çağ mimarisini incelediğimizde, şüphesiz ki karşılaştığımız en görkemli ve ihtişamlı yapılar dini mimaride yer almaktadır. İnsanın inanma güdüsü ve inanç olgusu kutsal alanların oluşmasını sağlamış; sadece bir alanın yetersiz olduğuna kanaat getirildiğinde de dini törenleri gerçekleştirebilecekleri yapılara ihtiyaç duyulmuştur.

Kent merkezlerinin ve kentin dışarısında yer alan, genellikle doğal alanlara kuruldukları bilinen kutsal alanlar, MÖ 8. yüzyıldan itibaren bağımsız ve tek başına ayakta duran bir yapı hâlini alarak mimari yapı ve özelliklerini bu dönemde kazanmıştır. MÖ 6. yüzyıl tarihinden itibaren değişen siyasal kimliğin, dine ve mimariye etkisini gözlemlemek ve bu gelişimi çok net izleyebilmek mümkündür.

Kült alanları, tanrılara ayrılmış ve belli sınırları olan kutsal bir toprak parçasını ifade etmektedir. Kültün nitelikleriyle ve bulunduğu yerdeki insan topluluğu için önemiyle doğru orantılı olarak kutsal alanlara bazı yapılar eklenmektedir. Bu yapıların en önemlileri tanrı veya tanrıçanın evi kabul edilen tapınak ile kült faaliyetlerinin odak noktası olan sunak olarak kabul edilebilir. Kutsallık kült yapısının kendisinde değil, o yapının yer aldığı toprakta gizlidir. Başka bir deyişle bir kült yapısı, konumlandığı alanın kutsallığından dolayı oraya inşa edilmektedir.


Bunlara ek olarak, ilerleyen süreçte gelişen mimari anlayışıyla birlikte kutsal alanlara tapınaklar ve kült heykelleri eklenmiştir. Pagan inancının yaygınlaşması ve ortak inanç biçiminin oluşması ile kentin koruyucu tanrıları ortaya çıkmış, kentler koruyucu tanrıları ile vücut bulmuştur. Bunun sonucunda da bu tanrıların evi niteliğinde tapınaklar inşa edilerek içlerine tanrıların kült heykelleri yerleştirilmiş ve tanrılar somutlaştırılmışlardır.

Yunanların, MÖ 8. yüzyıldan itibaren, inandıkları tanrıları somutlaştırarak onlara bir vücut kazandırıp heykel formunda bir varlığa atfettiğini görmek mümkündür. Elbette ki tanrıları simgeleyen bu değerli heykellerin korunması için bir tanrı evi gerekmektedir. İnançlar ve inançların getirdiği ihtiyaçlar doğrultusunda, dünya düzeninin kurucusu olduklarına; adaleti, mutluluğu ve sükûneti getirdiklerine inandıkları tanrılar için bir ev, kutsal bir mekân oluşturma ihtiyacı da beraberinde gelmiştir. İnancın doğası gereği, ibadet ve tören geleneklerinin oluşumu ile tanrı evleri ve tapınaklar ortaya çıkmıştır. Kutsal yapılar, Yunan dünyasının ve mimarisinin âdeta bir aynası olmuştur.