Aşk ve Anarşi

Lina Wertmüller'in yönetmenliğini üstlendiği, 1973 yapımı, İtalyan sinemasına ait "Aşk ve Anarşi" filmi aslında neler anlatıyor?

Anarşizm toplumun bir yöneticinin güdümünden kurtarılmış şekilde kurgulandığı, otoritenin her biçiminin reddedildiği teoridir. Toplumsal otorite, tahakküm ve toplumsal ilişkilerdeki hiyerarşinin yokluğunu arzulayan bu görüşe göre tüm bunların kaynağı olan devlet, sönümlenmelidir (Kropotkin, 2005, s. 51).

Aşk ve Anarşi filmi Tonino isimli bir gencin anarşist davası uğruna Roma’ya gelerek Mussolini’yi öldürmek için bir genelevde çalışan Salome ile işbirliği yaptığı ve aynı genelevin çalışanı olan Tripolina’ya aşık olduğu süreci ele alır. Ana mekanın bir genelev olması filmin anlatmak istedikleriyle doğrudan bağlantılıdır. Cinselliğin bir alışverişe dönüştüğü genelev, toplumda bulunan cinsiyet temelli iktidar ilişkilerini sağlamlaştırarak tahakküm kuran tarafın otoritesini güçlendirmeye hizmet eder. Devletin hegemonyası ve erkekliğin otoritesi, kadın bedeni üzerinden yeniden üretilir.

Tonino’nin aklında yeşeren fikirlerin tohumu aslında çocukluğunda ekilmiştir. Evlerine gelen misafirin anarşizm için söylediği kardeşçe, eşit ve özgür düzeni yaratma istenci Tonino’nin parolası olacaktır. Tonino tanıdığı bu ilk anarşistin, ağaç dallarında can veren kanatları kırık bir kuş gibi, kuru ağaç dallarına takılı ölü bedenini gördüğü anı göz bebeklerine kazır. Filmin ilerleyen sahnelerinde ne zaman kendi kanatlarının kırılmasına çok yaklaştığını hissetse, göz bebekleri büyüyerek ona bu sahneyi anımsatacaktır. Anarşiyi, zihninde ölümün kıyısında konumlandıran Tonino için artık ömrünün geri kalanı dostunun son arzusunu gerçekleştirmeye hizmet edecektir: Mussolini’yi öldürmek. Ne var ki aşk gelir ve bütün planlar altüst olur.

Tonino, daha önce hiç ayrılmamış olduğu köyünden çıkıp önce anarşist kampında sıkı bir eğitimden geçer. Daha sonra Roma’ya, iş birlikçisi Salome’nin yanına gider. Onları ortak paydada birleştiren unsur, Mussolini’nin faşist rejiminin ikisinin de sevdiklerini koca bir teker gibi ezip geçmiş olmasıdır. Film boyunca seyirci, kadınların cesur tavırlarından bile çekinen Tonino’in, Mussolini’ye nasıl kafa tutacağını sorgular. Ancak karakterin iyi niyetli ve çekingen tavırları, zihinlerdeki anarşist profili önyargısını yıkmak içindir. Bilinçli olarak pejoratif bir kıyafet giydirilmiş bu kelimeyle etiketlenen insanların her zaman saldırgan, duygusuz ve acımasız kimseler olmadığı vurgulanır.

Anarşistler Tonino, faşitler Spatoletti karakterleriyle özdeşleştirilerek bu ikili arasında yaratılan çatışmayla o dönem toplumun içinde bulunduğu atmosferin bir esintisi hissettirilmiştir. Spatoletti’nin, Marcus Aurelius heykeline doğru Mussolini’yi tek lideri olarak gördüğünü haykırdığı sahne ikilinin en vurucu sahnesidir. Spatoletti, Mussolini’yi “ışık” olarak tanımlar. Spatoletti’nin fark edemediği şey bu ışığın, insanların gözünü kör edip onları karanlıkta bırakacak kadar şiddetli olduğudur. Bu karakterin diktatör lidere bağlılığı ve onu yücelterek üstün bir varlık olarak görmesi, faşit rejimlerin nasıl sağlam kalabildikleriyle ilgili ipuçları verir.

Spatoletti ve Tonino’in fikirleri sosyal konumlarından bağımsız olarak şekillenmemiştir. Spatoletti sırtını statüsüne yaslayarak halkı aşağılar ve başına gelenleri mübah görür. Tonino ise aşağılanan halkın alt sınıflarına aittir. Mussolini’nin faşist rejiminin getirisi olan fakirliğe ve sisteme entegre olmuş modern köleliğe isyanı bundandır. Bu isyan ilk kez ateşli bir şekilde Spatoletti’yle yaptıkları konuşma esnasında ortaya çıkar: Önce her gün dayak yemesine rağmen, ekmeğe muhtaç olduğu için sahibine sadakat gösteren köpeğin bir gün sahibinin katili olduğunu anlatarak, köpekle halk arasında bir analoji kurar ve Spatoletti’ye gözdağı verir. Çünkü gün gelir ellerinden her şeyi alınmış halk, kaybedeceği bir şeyi kalmadığında artık kendisini engelleyen hiçbir şey olmadığını da anlar.

Ne var ki Spatoletti değil tehdit hissetmek, Tonino’i ciddiye almışa bile benzemez. Spatoletti’nin yüksek bir yere çıkarak konuşmaya oradan devam etmesi ve Tonino’in ona aşağıdan cevap vermesi sosyal sınıflarını somutlamanın bir yoludur. Onun tırmandığı yere çıkabilmek için uğraşırken yüzüne yediği tekme aslında Tonino’in, Spatoletti’nin halktan bahsederken kullandığı “kaybedenler” sıfatının yüzüne mühürlenmesidir.

Tonino başlangıçta intikam duygusuyla hareket etse de sonradan gözü açılmış ve yaşadığı sefil hayatın farkına varmıştır. Artık Mussolini’yi öldürmek onun için bir kendini gerçekleştirme meselesidir. Fakat tam bu noktada devreye hisler girer. Tonino ve genelevde tanıştığı Tripolina birbirlerine aşık olmuştur. Tonino, varoluşunun tamamlanmasında eksik parça olarak görmeye başladığı bu suikast için, hayatı gibi aşkını da feda etmeye hazırdır. Çünkü Tonino’in deyişiyle, bazen birinin dur demesi gerekir. Salome’nin filmin sonunda yüzlerine haykırdığı “sefilliğinin farkında bile olmayan” edilgen halk için bunu yapacaktır.

Tripolani planın gerçekleşeceği gün Tonino’in uyuyakalmasını sağlayarak ona engel olur. Bunun üzerine kendini kaybeden Tonino o zamana kadar kafasında dönüp duran bütün düşünceleri bir çırpıda haykırır. Bu onun için, içine batan dikenleri ayıklamak gibidir. En büyük diken, canını en çok yakandır ve onu çıkarırken var gücüyle haykırır: “Ben Mussolini’yi öldürmek istedim!” Bunun üzerine Tonino faşitler tarafından dövülerek öldürülür. Tıpkı istediği şekilde köpek gibi yaşamaktansa köpek gibi ölmüştür. Ancak bu son, Tonino’i,  insanları doğanın o şekilde yarattığını düşündüğü gibi eşit ve özgür hale getiremeden  bulmuştur.

Kaynakça

Kropotkin, P. 2005. Anarşi Felsefesi – İdeali, (Çev. Işık Ergüden), Kaos Yayıncılık, İstanbul.