Aşkı Şiire Dönüştüren Yazarlar: Şiirsel Bir Aşk Hikayesi

Bu blogda, şiirsel bir dille yazılmış aşk hikayelerini ve edebiyatın büyülü dokunuşunu keşfedeceksiniz.

Tomris Uyar: Türk Edebiyatının İnatçı ve İncelikli Ustası

Tomris Uyar, Türk edebiyatının önemli öykücülerinden ve çevirmenlerinden biridir. 15 Mart 1941’de İstanbul’da doğan Uyar, yazın hayatına 1963’te çevirilerle başlamış, özellikle Batı edebiyatından yaptığı çevirilerle tanınmıştır. Çevirilerinde dilin derinliklerine inmeyi başaran ve Türkçeyi estetik bir biçimde kullanan Uyar, 1965’te öyküler yazmaya başlamış ve öykülerinde genellikle günlük yaşamdan kesitler ile insanların karşılaştığı sorunları, duygularını ve düşüncelerini ön plana çıkarmıştır. Anton Çehov ve Sait Faik gibi yazarlardan ilham alarak durum öykülerini tercih eden Uyar, eserlerinde insan yaşamına dair evrensel duyguları işlemeyi başarmıştır. Birçok ödül kazanan ve dünya edebiyatı için de önemli bir kaynak olan Uyar, Boğaziçi Üniversitesi’nde Çağdaş Öykü dersleri vererek edebiyat dünyasına katkı sağlamıştır. Dil ve biçimsel yeniliklere açık olan Uyar, postmodernist tekniklerle öykülerini zamanının ötesine taşımış ve çevirileri, eleştirileri ve günlükleriyle de derin bir etki bırakmıştır.




Aşkların ve Hayat Derslerinin Kadını

Aşk ve Kaybın Edebiyatı: Tomris Uyar ve Ülkü Tamer

Tomris Uyar ve Ülkü Tamer’in aşkı, gençlik yıllarında aynı okul sıralarında filizlenen güçlü bir bağ ile başladı. Tomris, edebiyata olan tutkusu ve özgür ruhuyla dikkat çekerken, Ülkü Tamer onun bu yönlerine hayranlık duyan, onu anlayan bir eş oldu. Aşkları öylesine büyüktü ki, birbirlerinden ayrılmayı hayal bile edemiyorlardı. Okuldan mezun olur olmaz, sabırsızlıkla evlenme kararı aldılar ve 1963 yılında dünya evine girdiler.

Evlilikleri, edebiyatla dolu bir yaşamın başlangıcı oldu. Birbirlerini hem sevgili hem de dost olarak tamamlayan çift, yazı yazma tutkularını da paylaşarak birbirlerini geliştirdiler. Hayatlarına "Ekin" adını verdikleri bir bebek katıldı ve mutlulukları daha da büyüdü. Ancak bu mutluluk uzun sürmedi; Ekin, birkaç haftalıkken trajik bir şekilde hayatını kaybetti. Bu kayıp, ikisi için de derin bir yıkım oldu.

Bebeklerinin ölümü, onların arasındaki bağı zayıflattı. Tomris depresyona girerken, Ülkü de kendi içinde acısını yaşamaya başladı. Zamanla birbirlerinden uzaklaştılar ve yollarını ayırma kararı aldılar. Tomris ve Ülkü’nün aşkı çok güçlü başlamış, ancak hayatın acımasız bir sınavıyla sarsılmıştı.

Aşkın Derinliği: Tomris Uyar ve Cemal Süreya'nın Yarım Kalan Hikâyesi

Tomris Uyar ve Cemal Süreya'nın aşkı, edebiyat dünyasının en fazla konuşulan, en çok sorgulanan hikayelerinden biri olmuştur. İki evli insanın, aşkın ve tutkunun peşinden sürüklenerek birbirlerine doğru yönelmesi, dönemin edebiyat çevrelerinde çalkantılar yaratmış olsa da, hikayeleri bir o kadar da derin ve anlamlıdır. Tomris Uyar’ın kişiliği, cesurluğu ve entelektüel duruşu, Cemal Süreya'nın şiirlerinde yankı bulan bir ilham kaynağına dönüşürken, Uyar'ın kendi hayatındaki dönüm noktalarına da etki eder. Uyar, kimseye kolayca teslim olmayan, güçlü, bağımsız bir kadındı. "Kadın gibi kadın" denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri olmasının sebebi, sadece dış görünüşü değil, düşünsel ve duygusal bağımsızlığını da ortaya koyan tavırlarıydı. Gecenin bir vakti, Cemal Süreya'nın sevgisine ne kadar değer verdiğini ve onun bu aşka dair izlediği yolculuğu anlatan anekdotlardan biri, belki de bu ilişkinin ne denli karmaşık ve özgün olduğunu gözler önüne seriyor.

Cemal Süreya, bir gün yine her zamanki gibi eve akşamüzeri koşa koşa gelir, ve Tomris Uyar ona “Evine bağlı, evinde olmayı seven bir adam” dedikçe, Süreya zamanla evin kapısının önünde beklemeye başlar. Bu, yalnızca bir aşkın cümlesi değil, bir kadının karşısındaki adam üzerinde ne kadar belirleyici olabileceğini gösteren bir tablodur. Tomris’in bu otoriter yaklaşımı, onun gücünü ve sınırlarını bilmesinden kaynaklanıyordu. Aşkın her ne kadar iki insanın arasında yaşanan bir serüven olsa da, Tomris Uyar, ilişkisinin bir ölçütü değil, kendi özgürlüğünün ve sınırlarının bir yansımasıydı. 

Cemal Süreya’nın Tomris Uyar’a olan sevgisi ve öfkesi birbirine karışmış; ayrılıklar ve sarsılmalar bu ilişkinin bir parçası haline gelmişti. Tomris Uyar, ayrıldıktan sonra Cemal Süreya'nın yazdığı sözlere, "daha nen olayım isterdin, onursuzunum senin!" gibi cümlelere çok farklı bir bakış açısıyla yaklaşarak bu aşkın yalnızca bir tutku olmadığını, bir varoluş biçimi olduğunu gösterdi. Ancak her iki taraf da ilişkinin yıkıcı yönlerinden kaçmak yerine, bunun üstesinden gelmeye çalıştı. Ve nihayetinde, Cemal Süreya sevgisini kaybetmiş olsa da, ona bir daha yazmamayı seçer. Tomris Uyar’ın şu sözleri, bu kararın ardındaki duygusal durumu ortaya koyar: "Beni bıraktı ama rahat edemedi. Ona göre bana sahip olunamazdı." Cemal Süreya’nın Tomris Uyar’dan ayrıldığı anda, onun hakkında tek bir satır bile yazmamış olması, belki de bu aşkın hiçbir zaman sonlanmadığının bir işaretidir. Aşk, acı ve ayrılık ikisi için de bitmemiş, yarım kalmış bir hikâye olmuştur.

Aramızda kalsın ama bana kalırsa "Sayım" şiiri de adeta Tomris'e olan tutku dolu aşkını anlatıyor.

Bozuk Saat: Turgut Uyar'ın Aşkı ve Şiiri

Tomris Uyar, Cemal Süreya'dan henüz ayrılmamışken ve Turgut Uyar da eşinden yeni boşanmışken başlıyor bu aşk hikayesi de. En uzun ilişkisidir bu Tomris'in. Bu evlilik Turgut Uyar vefat edene kadar sürmüş. İkilinin Hayri Turgut Uyar adında bir çocukları doğmuştur. Kendisi şuan, İstanbul Üniversitesinde öğretim görevlisidir. Bu aşkı Tomris Uyar şöyle anlatmıştır;

1966 yılında ben zaten Cemal Süreya’dan ayrılmak üzereydim. O da eşinden ayrılmıştı. İstanbul’a gelmişti çocuklarıyla. Burada tanıştık. Asıl tanışmamız herhalde o, çünkü o zaman daha bir yakın oturup konuşma fırsatını bulduk ve mektuplaşmaya başladık. Bu mektuplar önce sadece şiir üzerine mektuplardı. Hala duruyor bende. Genellikle onun şiir üzerine düşünceleri, benim onun şiirleri üzerine düşüncelerim... Ve anladığım kadarıyla çok sıkışık bir dönem geçiriyordu. Yani evlilik hayatında bir süredir yaşadığı tedirginlik ve uyumsuzluk şiirini de etkilemişti, yedi yıldır şiir yazmıyordu. Esin periliği olarak ifade etmek istemiyorum ama herhalde çok konuştuğum, çok dürttüğüm, yazmasını çok rica ettiğim için diyeyim, yavaş yavaş şiir yazma isteği yeniden doğdu.

Turgut Uyar 7 yıl boyunca adeta küstüğü şiirle Tomris sayesinde barışmıştı. Meşhur şiiri "Bozuk Saat" de Tomris için dökülmüştü kaleminden. Turgut Uyar büyük bir kaybetme korkusuyla sevmişti Tomris Uyar'ı. Kaybettiği tüm umutları onda bulmuştu.

"Bozuk Saat" şiirinin bir kısmından alıntı.

Edip Cansever’in Platonik ve Derin Bağlılığı

Tomris Uyar ve Edip Cansever arasındaki aşk, edebiyat dünyasında bir platonik sevdanın en derin ve en zarif izlerini bırakmıştır. Tomris, büyük aşkı Turgut Uyar’ın ölümünün ardından bir kayıp içinde iken dostluk ve sadakatle örülü bu özel bağa sahip Edip Cansever hep onun yanındadır. Bir yanda ölümsüz bir şair, diğer yanda yaşamına dokunmuş bir kadın; ancak bu bağ, yalnızca duygularla değil, edebi bir dilin zarafetiyle şekillenen bir yolda yürür.

Edip Cansever’in Tomris Uyar’a duyduğu derin hayranlık, kelimelere dökülen şiirlerinde hayat bulmuştur. "Tomris rakıyı severdi, ben de onu…" diyerek, bu tutkunun ötesinde, yaşamına ait her ayrıntıyı birer sembole dönüştürmüştür. Cansever’in dizelerinde Tomris, sadece bir isme, bir figüre değil, her yönüyle bir anlam evrenine dönüşmüştür. Onun yaşamındaki en küçük anlar, en basit alışkanlıklar, şairin kaleminde derin bir anlam kazanır; rakı, bir içki olmaktan çok, Tomris’in ruhunu hissettiren bir sembola dönüşür. Her yıl 15 Mart’ta, Tomris’in doğum gününde yazılan şiirler, Edip Cansever’in karşılıksız aşkının birer ifadesidir. "Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir" gibi şiirlerinde şair, Tomris’in adımlarındaki zarafeti, bir bardak yıkayışındaki ince hassasiyeti bile ölümsüzleştirmiştir. Cansever, her kelimesiyle Tomris’in varlığını kutlar, bir şair olarak ona olan hayranlığını şiirle ifade ederken bu hayranlık asla bir beklentiye dönüşmemiştir. Tomris, onun şiirlerini içtenlikle okur, her dizede bir dostluğun derinliğini hisseder; ancak bu dostluk, romantik bir aşka, duygusal bir yakınlığa asla dönüşmemiştir. Tomris Uyar’ın Edip Cansever’e bakışı, sadece bir edebi takdirin değil, aynı zamanda bir dostluğun ifadesidir. Edip Cansever’in platonik sevgisi, onun gözünde yalnızca bir saygı, bir sevgi ve derin bir dostluk olarak kalmıştır. Bu sevda, bir yanda şairin en güzel şiirlerine ilham kaynağı olmuş, diğer yanda Tomris’in hayatına dokunmuş bir hayranlık ve takdir olarak kalmıştır. Edip Cansever’in şiirlerinde Tomris’in adı, bir aşkın, bir dostluğun ve bir sanatın izlerini taşırken, bu aşk ölümsüzlük kazanmış, bir yıldız gibi parlamıştır. 

Tomris Uyar, Edip Cansever’in şiirlerinde gördüğü aşkı, zamanla kaybolan bir duygu olarak değil, lirik bir dostluğun ölümsüzleşmiş halini olarak kabul etmiştir. "Gerçek aşk, dostluktan başka bir şey olamaz," diyerek Edip’in ona sunduğu saf ve sadık duyguyu kabul etmiş ve bu dostluğun değerini her zaman yücelterek şairin kalbinde parlayan yıldızın ışığında yaşamıştır. Edip Cansever içinse bu karşılıksız aşk, bir ömre sığan en derin duygulardan biri olmuş ve onun şiirlerinde bir dostluğun ve aşkın en lirik ifadesi olarak yaşamaya devam etmiştir.

"Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir" alıntısı.

Yazının Yolculuğu: Çeviriden Öyküye

Tomris Uyar, edebiyata çevirilerle adım attı. 1963 yılında Varlık dergisinde yayınlanan ilk çevirisi Rabindranath Tagore’un Şekerden Bebek masalıydı. Ancak çeviriyi yalnızca bir araç olarak gördü; asıl tutkusu Türkçenin sınırlarını zorlamak ve derinliklerini keşfetmekti. O, Türkçeye olan bu sevgiyi öykülerine taşıdı.

Roman ya da şiir yazmadı. Sadece öyküyle yetindi çünkü öyküyü seçmek onun için bir sanatsal duruştu. “Yalnızca öykü yazacağım ve bu da benim meydan okumam olacak,” diyerek Türk edebiyatında kesit öykücülüğünün en önemli isimlerinden biri oldu. Çehov ve Sait Faik geleneğini modern ve postmodern çizgilerle harmanladı. Öykülerinde sıradan insanların hayatlarını gündelik yaşamın içindeki duygusal derinlikleri işledi.

Günlüklerin İnceliği ve Feminist Duruş

1975’te günlük tutmaya başlayan Tomris Uyar, bu sayede sadece bir yazar değil, aynı zamanda duygu dünyasını da paylaşan bir insan oldu. Günlüklerinde hem yaşadığı dönemin toplumsal sorunlarını hem de kadın olarak var olmanın zorluklarını yazdı. Kendisini feminist olarak tanımlamasa da kadınların karşılaştığı zorlukları eserlerinde açıkça hissettirdi.

“Ben hiçbir ‘izm’e sığmam,” diyordu. Ama yazılarında kadın duyarlılığı ve ataerkil topluma karşı eleştirileri her zaman hissediliyordu. Onun kaleminde Türkçenin zarafetiyle birlikte bir başkaldırı da gizliydi.

Ödüller ve Onurlu Bir Hayat

Tomris Uyar, öyküleri ve çevirileriyle pek çok ödül aldı. Sait Faik Hikâye Armağanı ve Sedat Simavi Edebiyat Ödülü gibi önemli ödüller, onun edebiyat dünyasındaki yerini sağlamlaştırdı. Ancak ödüllere karşı duruşu da onu farklı kılan bir başka özelliğiydi. Bir ödül törenine katılmadığı gerekçesiyle Haldun Taner Öykü Ödülü’nü reddetmesi, onun ne kadar dik başlı ve özgün bir karaktere sahip olduğunu gösteriyordu.

Zor Bir Veda

Tomris Uyar, yaşamı boyunca yazdığı öykülerle Türk edebiyatına unutulmaz bir miras bıraktı. Yemek borusu kanseriyle uzun süre mücadele eden Uyar, 4 Temmuz 2003’te hayata gözlerini yumdu. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilen Tomris Uyar, arkasında yalnızca öyküler değil, bir edebiyat dünyasını derinden etkileyen izler bıraktı.

Son Söz