AV CİNAYETTİR YASAKLANMALI
Avcılık bir hobi veya gelir kapısı olabilir mi?
21. yüzyılda olsak dahi hala dünyanın her yerinde tartışılan bu akıl dışı cinayet ritüeli olan spor, turizm, hobi, ve gelenek bahaneleriyle Türkiye’de de son bir aydır daha sık olarak gündemimizde. İlk haber ve tepki Haziran sonunda yeni bir düzenleme ile geldi. Yabancı diplomatlara ücretsiz av izni verilmesi, yaban hayvanlarının cana ve mala zarar verme gerekçesiyle katledilme izni meclis komisyonunda önerildi ama avcılık sadece yabancılara verilen ayrıcalıklarla veya ücretli/ücretsiz olmayla ilgili bir mesele değil. Temel sorun yönetmeliklerle düzenlenen bir yaşam hakkı ihlali ve kurumlar için giderek artan kabul edilemez bir gelir kaynağı olması.
Avcılığı gelir kapısı olarak gören kurumlar düzenlemeleri de buna göre yapıyor. Hangi hayvanların ne kadarının av hayvanı adı altında öldürülmeyi hak ettiği, kotaları, öldürme usulleri, öldürülme zamanları, kullanılacak silahlar (bu silahlar internette kolayca bulunan ve kadın cinayetlerinde en çok kullanılan silahlar) ve canlarının kaç para edebileceği belirleniyor. Fakat kuş gibi hayvanlar vurulduklarında paramparça oldukları için öldürülmeyi hak eden(!) tarafta mı yoksa canları bağışlanan(!) tarafta mı olup olmadığı belirlenemiyor. Ayrıca avcılar, düzenlemelere denetlemeler yetersiz kaldığı için uymuyor. Ruhsatsız olan avcılar yakalanırlarsa sadece para cezası ödüyorlar. 2018-2019 av sezonunda(!) devlet "sadece" izinli av katliamından 75 milyon TL gelir elde etti. Gelecek yıllar için avın bir turizm haline getirilmesi ve daha fazla gelir elde edilmesi bekleniyor.
Temmuz ayının başından beri bu doğrultuda çeşitli yerlerde başlayan av ihaleleri gündeme gelmeye başladı. İlk olarak nüfusları son 40 yılda %78 azalan üvelik kuşları ve son 20 yılda %50 azalan Elmabaş patka kuşları çoğunluğu avcılardan oluşan Merkez Av Komisyonu tarafından hedef olarak gösterildi (21 üyesinden 11i avcılardan oluşan av komisyonu keyfine göre öldürmek istediği hayvanı seçip onaylayabilecek güce sahip. Toplam üye sayısının 25'e çıkarılması ve avcıların sayısının azınlığa düşürülmesi gündemde ama Merkez Av Komisyonu’nun varlığı bile başlı başına hak ihlalleri doğurduğu için bunun ne kadar olumlu sonuç getireceği pek açık değil). Korunması özellikle gerekli olan nesilleri tükenme tehlikesindeki hayvanları öldürmek için yasal zemin aranmaya başlandı. Ardından Dağ keçileri için ihale açıldı. Dağ keçilerinin 100 bin civarında olması gereken sayısı çoktan 300e inmiş durumda. Buna rağmen ihaleye konma sebepleri akıl alır gibi değil:
Doğal yaşamı bozuyorlar, zararlılar, zaten yaşlılar vb.(Bildiğimiz kadarıyla doğaya ve ayrıca insanlara hem sağlık hem ekonomik olarak en çok zarar veren HES ve termik santral projelerine onay verenler, ormanları kundaklayanlar dağ keçileri, kuşlar ve diğer yaban hayvanları değil. İnsanların yaşadığı alanlara gelmelerinin sebebi de kendi yaşam alanlarının insanlar tarafından yok edilmesi ve yiyecek bulamamaları). Bir canlının yaşlı olması öldürülmesine sebeptir argümanına hiç girmiyorum. Bu arada Artvin ve Trabzon gibi yerlerden avcıların öldürdüğü hayvanları videoya aldığı ve işkence ettiği görüntüler de sosyal medyada gündeme geldi. Bu katillere verilen cezaların pek bir anlamı ve caydırıcılığı olmadığı için insanlar işledikleri cinayetleri rahatlıkla paylaşabiliyorlar. Şu kadar paran varsa bu hayvanları öldürebilirsin mantığı olduğu sürece de kaçınılmaz olan bir durum. Son olarakta Eskişehir’de 18 kızıl geyik katledilmek için 513bin liralık ihaleye çıktı. Tepkiler ve kampanyalar üzerine şimdilik ihaleler ertelendi ama iptal edilmedi. Bu yüzden insan gibi bilinç sahibi ve duyarlı hayvanların yaşam hakkını savunmak zorundayız. Bunu sevgi ve merhametten ziyade adalet arayışının bir gereği olarak görmemiz gerekli.
Şu an 800’e yakın hayvan hala öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya. Bu hayvanlar bugün için kurtarılmış olsalar bile, doğa ve hayvanlar insanların bir kaynağı olarak görüldüğü ve meta kabul edildiği sürece her zaman hepsi tehlikede olacak. Bunun için avcılık tamamen yasaklanmalı, hayvan hakları yasası mahkemelerin yükü artar veya hapishaneler dolup taşar korkusu olmaksızın çıkmalı. Devletin kesin bir şekilde güçlü lobilerine rağmen avcılara karşı tavır alması, hayvanların ve hayvan hakları savunucularının yanında olması gerekli, yasalar hayvanları öldürmek için değil yaşatmak için var olmalı, hayvan cinayetleri üzerinden kurumlar para kazanmayı kesmeli, hiçbir hayvanın canı ihale konusu olmamalı, hayvanların canı kimseye peşkeş çekilmemeli, cinayetlerin sezonu ve katillerin ruhsatı olmamalı.
Kısaca ava düzenleme değil yasak getirilmeli.
Bunu başarmak için sonuna kadar yaşamdan yani hayvanlardan yana taraf olmak zorundayız çünkü avcılık Theodor Heuss’un ifade ettiği gibi “insan karşısında şansı olmayan varlıkların özellikle yüreksizce öldürüldüğü cinayetler için yapılmış yüreksiz bir açıklamadır. Avcılık, insana özgü akli hastalıkların bir yan formudur.”
Yazıyı bitirirken silah doğrultmayı, tetiğe basmayı hobi, spor, eğlence ve vazgeçilmez bir kültür olarak gören avcılara alternatif olarak kendi aralarında oynamaları için "rus ruletini" önerebiliriz. Rewhat Arslan’ın dediği gibi: “Kendini vur avcı neslin tükensin.”
* Konuyla ilgili daha detaylı bilgi için Hayvan Hakları İzleme Komitesi(HAKİM) raporlarını inceleyebilirsiniz.