Başlangıçları düşünüyorum, öyleyse varım.
Başlamak ve var olmanın ilişkisi, insanın attığı her yeni adımdadır.
İnsana birden çok duyguyu yaşatan eylemlerden biri de şüphesiz ki başlamaktır. Bu eylem aynı zamanda yeni kelimesini çağrıştırır, bu iki kelime birbirine paraleldir. Yarın yeni bir sabaha başlayacak olmanın, hatta yeni bir iş hayatına adım atacak olmanın verdiği düşüncelerle bu kanıya vardım sanırım. Yeniler ve ilkler birbirine bağlı, başlangıç noktasının çizgisi gibidir.
Hayatımızda birden çok kez bir şeyleri ilk kez yapma, ilk adımı atma, yenilik arayışına girerek değişiklik yapma deneyimlerinde bulunduk. Yeniliklere kapı aralayıp başlangıçlar yaptık. Bir eve taşınmak, bir işe başlamak, bir seyahate çıkmak, yeni bir tat denemek, belki de biriyle hayatımızı birleştirmek gibi.
Aslında bu eylemler belirli bir zamana yayılarak, kendimizi hazırladığımız bir süreç şeklinde; hatta planlanarak kendi kontrolümüz dâhilinde ilerlese de yeniliklerin gerçekleştiği o ilk anlar, belleğimizde farklı duyguların toplamı olarak yer edinirler. Ama asıl değinmek istediğim başlangıçların bize hissettirdikleridir. Heyecan, mutluluk, hüzün, gerginlik, stres gibi tüm duyguları aynı anda hissettirebilen bir adımdır başlangıç.
Yeni bir sabaha uyandığımızda, günün ilk ışıklarıyla bir enerji hissederiz içimizde. Bir yandan da o gün yapılacakların listesinin uzunluğu ya da içinden çıkamadığımız, sonuçlandıramadığımız görev ve sorumluluklarımızın, omuzlarımızda yarattığı yük ile bir stres hâli çöker üstümüze. Yeni bir eve taşınırken bir yanımız, yeni bir hayata adım atacak ve yenilenecek olmanın getirdiği heyecan ve mutluluğu hissederken; diğer yanımız, ayrılacak olduğumuz evimizde geride bıraktığımız anıları hatırlayarak hüzünlenir ve oraya duyulacak özlem duygusuna kaptırır kendini. Yeni bir işe başlarken de aynı duygu karmaşalarını kucaklarız aslında. İlk günün heyecanını, yeni işe başlamanın heves ve şevkini hissederken bir yandan da üzerimize alacağımız sorumlulukların gerginliğini soluruz her nefesimizde.
Bulunduğumuz çemberin güvenli bölgemiz olduğunu düşünerek dengeli duygular hissedip, yeniliklerin karmaşık duygular getireceğini düşünüp, bundan kaçınmak istesek de bizi hayata bağlayan ve bizi diri tutan şeylerin, kaçındığımız duyguların toplamı olduğunu unutmamak gerekir. İnsan, hisseden ve hissettiklerini düşünebilen bir varlıktır. Yaşadıklarımız hissettirir, hislerimiz düşündürür, düşündüklerimiz bizi hayata bağlar. Tam da bu cümleyi noktalarken Descartes’ın “Cogito, ergo sum.” “Düşünüyorum, öyleyse varım.” sözü geldi aklıma. Düşündüklerimizin ve hissettiklerimizin bütünüdür varlığımız. Başlangıçların ve yeniliklerin peşi sıra beraberinde getirdiği türlü hisler ve düşünceler varlığa tabidir.