Baudelaire'in Karanlığı

Var mı ölümden öte ölüye bir işkence, Ölümü seçmiş madem ölülerle bu ölü?

Kendisini yeryüzünde yaşayan yalnız bir çiçeğe benzeten şair.

''Bu çok ağır yükü kaldırmak için
Sisyphe, sendeki o cesaret gerek!
Nice ürün vermek istiyor yürek,
Sanat uzun… Ya zaman? Kısa, niçin?''

Şair için düş dünyasının ve tıpkı o şiirlerde olduğu gibi yitirilmiş veya kayıp cennetin geri kazanılmasının önemi çok mühim. Arınmak, farkında olmak, kısacası günahlardan bir an önce sıyrılmak da diyebiliriz şiirle konuşmalarına. Kaybolmuş ve korkmuş biri için şiir bir kaçış yolu değil midir? Ya Tanrı, onun için ne ifade ediyordu?

Baudelaire belki gölgesinden rahatsız bir ruhtu. Gölgesiyle tanışmaya başladıkça duyduğu bu rahatsızlık elinin kalem tutmasına ve zihninin bir daha susmamasına neden oldu. Burada Carl Gustav Jung'u anmamak mümkün değil.

''Evet, bu kadar hayal ettiğim bu kitap, kinimi gösteren bir kitap olacak; ama içinde annem, hatta üvey babam bile saygısızlığa uğramayacak. Bu kitapta ben, yetişme tarzımı, düşünce ve duygularımın nasıl yontulup yöneltildiğini anlatacağım; bunları anlatırken de dünyaya ve onun düzenine nasıl yabancı kaldığımı belirteceğim." (Kösemihal, 1983: 152) (5 Temmuz 1863, annesine yazdığı mektup)

Baba ve anne tramvalarıyla bir çocukluk yaşayan Baudelaire, babasını kaybetmiş ve sonrasında annesinin evliliğiyle daha da yalnızlaşmıştır. Bu yalnızlığın ömrünün sonuna dek olacağını hissediyordu ama emin olmak istemiyordu, bir okuru olarak ben de buna adımın ne olduğunu bildiğim kadar kadar eminim. Çünkü inkar, belki de bir dayanma gücüdür onun için...

“Çiçekleri değil, kötülüğü gördüler.”
(Kötülük Çiçekleri için, 1857'de)

Kadınları ona hastalık veren, onu aldatan ve onu yalnızlaştıran kadınlardır. Tinsel kadınları sever. Hazzının peşinden koşar ama suçlulukla gider bu yolda. Çünkü günahtır onun için. Bir fahişeden kaptığı frengi dahi yıldıramamıştır onu. Kadın bir hasret ve öfke objesidir. Annesinin evliliğinin yalnızlığı farklı kollarda aranır, kadın perişan olmalı naralarıyla öfkeyle de buluşur. Yalnızlığı bitirecek ne varsa arar, arar ama bulamaz.

''Ama avutur ses: "Sakla düşlerini" der.
''Delinin düşü güzeldir bilgeninkinden!"
(Les fleurs du mal/Kötülük çiçekleri)

Bütün bir yaşamı iç sıkıntısıyla geçirmenin zorluğunu düşünün. Onca yaşadıklarınız ve bu duygularınızı kelimelerle düşler çizerek ifade etme yeteneği, nasıl olur da insanın ayağında bir ağırlık, omzunda bir kulunç olmaz? Ve birleştiklerinde dans eder gibi sendeleyerek yürüyen, gökyüzüne bakmaya doğrulmak için dakikalar harcayan birini yaratmazlar? Karmakarışık olur öyle biri tıpkı tanımladığım gibi.

"Ve ruhum, hep böyle bir baş dönmesinin tuttuğu,
Nasıl kıskanmasın hiçlikteki duygusuzluğu.
-ah! sayılardan, varlıklardan hiç kurtulamamak!"

Baştan aşağı trajediyi gördüğümüz şairin en önemli noktası, yine de güzel ama yalnız bir çiçek olduğudur. Dünya hep aynı ama hep yalnız çiçeklerle dolu değil midir?