Hayır, Biz Size Borçluyuz...

Uzun geçmişlerle, kısa hikayeler.


Nedir bu değer algısındaki hata? Bir insanın hayatında değer görmeyen hikayeler neden göçtükten sonra bir anda kıymete biniyor? Hak ettiği değeri zamanında yüzüne karşı göstersek daha anlamlı olmaz mı? Nedir bu mezarlarının başında haykırma modası? Evet, borçluyuz onlara... Tüm hakkı yenmiş, yazıları ancak yıllar sonra çöpten çıkarılmış yazarlara borçluyuz.

Yaşadığı dönemde bir yazar olarak rağbet görmüş F. Scott Fitzgerald'ın başına bile gelmiş bu olay. The Great Gatsby'nin şöhretini tatmış olsa dahi, bugün The New Yorker'da basılan hikayesi, o gün aynı dergi tarafından reddedilmiş ve küsmüş zamana. Bu kırgın ve yaşlı hikaye, bugün bahsedeceğim kitaba da adını veren, Sana Borcum Var (I.O.U) isimli öykü. Fakat tarihle tozlanan tek sayfalar bu hikayeninkiler değil. 2012 yılına kadar gün yüzüne çıkmayan on sekiz hikayeden söz ediyoruz. Bu hikayeler ancak 2017 yılında, Uğruna Ölürdüm ve Öteki Kayıp Hikayeler adlı kitapla okuyucu karşısına çıkabilmiş.

Bugün bahsedeceğim kitapta ise bu öykülerden yalnızca iki tanesi bulunuyor: Sana Borcum Var ve Ateş İçin Teşekkürler. Diğer iki öykü ise daha önceden basılmış öyküler. İlk iki öykü Amerika'da geçen hayatları konu alıyor. Son iki öykü ise okuru Avrupa'ya götürüyor. Dört öykünün de ortak noktası, 1920'lerin Caz Çağı'nı okuyucuya Fitzgerlad'ın gözünden başka başka hayatlarla aktarması. Kendi hayat tarzının da şekillendirdiği birkaç öykü, Amerika'da zenginleştikten sonra Avrupa'da eğlenmeye gelen ve paraları bitene kadar buralarda kalan üst sınıfı ele alıyor.

Bu hikayelerin en ilgi çekici yanları, karakterlerin hızlı çıkışlarının ardından düşüşlerini de görmek. Fitzgerald'ın da hayatında yaşadığı, inişleri ve çıkışları göz önüne alırsak, karakterlerin iç dünyasını benimseyerek yansıtması samimi bir kesit sunuyor önümüze. Sana Borcum Var, her gece yatmadan bir tane okunabilecek, kolay ve kısa bir okuma. Avrupa'yı fethetmiş Amerikalılar'ın yaşam biçimlerini, düşünce yapılarını, eğlence uğruna kaybettiklerini ve Avrupa'nın o görkemli müziğini iliklerimize kadar hissettiren bu kitapta beni en çok etkileyen tema pişmanlık oldu. Dionysos'un etkisinden çıktıktan sonraki dönemde arkalarında bıraktıkları şeyleri geri kazanma mücadelesi veren karakterleri yakından takip etmek, o şatafatın özenilecek bir şey olmadığını bir müsibetle gösteriyor. Girdap misali anlatım, okuru öyle bir içine çekiyor ki, elimizi Fitzgerald'ın kaleminin üstüne koyup onun yazma temposunda süzülüyoruz adeta. Hem basit hem sürükleyici bu kitaba bir göz atmanızı tavsiye ederim.

Belki, gece rüyanızda Paris sokaklarında uyanırsınız!