Baudrillard, Simülasyon ve Simülakr

Hakikati gizleyen şey simülakr değildir çünkü hakikat, hakikat olmadığını söyler. Simülakr hakikatin kendisidir.


Baudrillard, ele aldığı konulardaki eleştirel yaklaşımı ve simülasyon kuramı ile birçok alana özgü farklı eserlerin ortaya çıkmasına ve yorumların çeşitlenmesine yol açmıştır. Özellikle içinde yaşadığı dönemi tarihsel, toplumsal, iktisadi, politik, teknik ve kültürel süreçleri algılayış biçimi ve bunlara dair geliştirdiği eleştirel perspektif ile kendisini oldukça eşsiz bir yerde konumlandırmıştır. Söz konusu bu yazıda simülasyon kuramı ve bilimkurgu ilişkisi bağlamında siyaset teorisi ile olan yakın bağlamına değinmeyi amaçlıyorum.


"...O İmparatorlukta haritacılık sanatı öylesine bir yetkinliğe erişmişti ki, tek bir eyaletin haritası bütün bir kentin kapladığı alanla örtüşüyordu, imparatorluğun haritası da bütün bir eyaletle. Gel zaman git zaman, bu engin haritalar yetersiz bulunur oldu; o zaman, haritacılar okulu, imparatorlukla birebir ölçekte ve tümüyle çakışan bir imparatorluk haritası gerçekleştirdi. Haritacılık çalışmalarına eskisi kadar özen göstermeyen yeni kuşaklar, bu büyüklükte bir haritanın çok hantal olduğu kanısına varıp saygısızlığa varan bir tavırla, onu güneşin ve yağmurun acımasızlığına terk ettiler. Batı çöllerinde haritanın zaman zaman bir hayvana ya da dilenciye barınak olan yırtık parçalarına bugün bile rastlanır. Tüm ülkede, coğrafya biliminden tek geriye kalan da budur..." (Borges, 2011: 103).

Baudrillard, Borges'un bu masalını insanın aklına gelebilecek en güzel simülasyon alegorisi olarak nitelendirir. O halde bir imparatorluk düşünelim, bir de imparatorluğun tam ölçeğinde çıkartılmış bir harita. İmparatorluğun birebir ölçülerinde çizilen harita, sahip olunan bütün fiziki özellikleri ve koşulları da barındırmaktadır. Ancak, imparatorluğun yok olmaya başlaması ile beraber söz konusu harita da parça parça yok olmaya başlar. Peki ülkenin birebir ölçeğindeki harita, insanların yaşadığı fiziksel bir yansıma mıdır yoksa gerçekten insanların bulunduğu yer ülkenin kendisi midir? Bugün soyutlama biçimi olarak haritacılığın çok daha ötesinde bulunduğumuzu kabul etmemiz gerekir. Soyutlama biçimlerinden bahsettiğimizde de söz konusu bağlam epistemolojik veya ontolojik olarak farklı doğrultularda yorumlanabilir. Öyle ki yapay zekanın insan-sonrası veya ötesi durumuna işaret etmesinden üretim ve tüketim dengesizliğinin varoluşun kendisini yok etme tehlikesine kadar uzanan bu yol oldukça geniştir.

Baudrillard'a göre gerçeklik, metafiziksel bir süreç olarak modern toplumların son iki yüzyıllında ortaya çıkmıştır. Modern toplumların bu süreçteki gündelik yaşamları, toplumsal sistemleri, düşünce ve davranışları da yine aynı prensip tarafından belirlenmiş ve şekillenmiştir. Dolayısı ile gerçeklik süreçlerinde toplumsal, iktisadi, politik ve kültürel yaşamlarında da gerçekliğin belirleyiciliği mevcuttur. Ancak özellikle 1960'lı yıllardan itibaren gerçeklik ilkesi, gündelik yaşamın birçok alanında muğlaklaşarak yaşamdaki belirleyici konumunu ve niteliğini yitirmiştir. Baudrillard, geleceğe dair gerçekliğin belirleyici olmadığı durumda insanların gerçekliği yeniden üretmeye yöneldiğini belirtir. Toplumların gelişmişlik göstergelerinden olan sanayileşme, refah düzeylerine ulaşma, demokratikleşme gibi süreçlerin ardından bütüncül düzeyde bir tüketim aşamasına geçilmiştir. Tüketim yalnızca metanın üretimi-tüketimi-yeniden üretimi olarak değil; gerçeğin, imitasyonun ve gerçekliğin de sürece dahil edilmesidir. Baudrillard'ın simülasyon kuramı çok katmanlı bir kapitalizm ve neoliberalizm eleştirisi içermekle beraber, insan yaşamının gündelikliğinde ontolojik bir yabancılaşma tarifi de içermektedir.

Simülasyon kuramı, oldukça heyecan vericidir ve çoğu zaman dehşete düşürse de temelinde hipergerçeklik olgusu yer almaktadır. Bir köken ya da gerçeklikten yoksun gerçeğin, modeller aracılığı ile türetilmesi olan hipergerçeklik, simülasyondur. Simülasyon bir araç, makine veya sistem olarak bir olguya özgü işleyiş biçiminin incelenme, gösterilme veya açıklanma amacıyla yapay bir şekilde üretilmesi; simüle etmek, gerçek olmayan bir şeyi gerçekmiş gibi sunmaktır. Simülakr ise gerçeklik olarak algılanmak isteyen görünümdür.

Baudrillard'a göre üç farklı simülakr düzeni vardır:

  • Uyumlu, iyimser ve ideal doğanın ikizini oluşturmayı amaçlayan imge, taklit ve kopyalama üstüne oturan doğal veya doğalcı simülakrlar,
  • Tüm üretim düzenini kapsayan makinelerle somutlaşan üretici ve üretken simülakrlar,
  • Bilgi, model ve sibernetik oyunlardan oluşan, işlemsel, hipergerçek ve mutlak bir denetimi hedefleyen simülasyon simülakrları.

Birinci simülakr düzeni çok da yabancı olmadığımız ve hatta hayalini bile kurmamıza gerek olmayan ütopya düzenleridir. Birçok edebi eserde veya kurguda ideal toplum ve dünya düzeni kurgulayan sistemsel çıkarımlar buna örnek olarak gösterilebilir. İkinci düzende ise bilimkurgu üreten bir düş gücünden bahseder Baudrillard. Belirli bir sistem kurgusunda gerçek ve düşsel arasında bir mesafenin olması gerekir. Mesafenin varlığı veya boyutu, gerçek ile düş arasındaki sınırı belirlerken, ütopya veya bilimkurgu düzeninde mutlak olmasa da mesafe belirleyicidir. Ütopya kurgusunda söz konusu mesafeyle ütopya ile gerçek kurgunun arasındaki vurgu meydana gelir. Mevcut toplumsal yapının karşısında daha ideal, olması arzulanan ancak gerçekleşmesi imkânsız olan kurgu, ütopyanın gerçek ile olan mesafesini ortaya koyar. Bilimkurguda ise söz konusu mesafe oldukça azalmaktadır. Baudrillard, bilimkurgu ile üretim dünyası arasında çok fazla farklılık olmadığını belirtirken, bilimkurgunun abartılmış bir yansıma olduğunu ifade eder (Baudrillard, 2013: 170). Toplumsal düzen veya toplumsallığa atfedilen tanımlar bilimkurguda mevcut olsa da aradaki mesafe sıklıkla üretimin robotlar veya insan-üstü syborglar tarafından yapılma durumundan bahseder. Her ne kadar günümüzde bilimkurgu-ütopik kurguların iç içeliğine artık aşina olsak da asıl tedirgin edici durum söz konusu simülakrların iç içeliği ve bir aradalıklarıdır. Simülakr olarak var olan bu kurgular, kaynağını hakikatten almış olsa da, hakikat ile olan aşkın bağ gittikçe muğlaklaştığı için yalnızca güdümlenebilir bir gelecek gerçekliğinin varlığına imkân tanınır. Teknik ve teknolojik dönüşümün zaferi, bilimin bir kurgu olmadığı, iktidarların sunduğu demokratik ilkelerin başarısına yapılan vurgu ise ütopyaların olasılık dahilinde olabileceği yorumunun yapılmasına imkân tanıyabilir. Ancak ütopyanın veya bilimkurgunun imkânını hangi gerçeğe dayanarak düşünebiliriz?

Bugün siyasetin demokratik bir ütopya üzerinden iktidarlar tarafından sürdürülmesi üçüncü simülakr düzenini işaret ederken, bilimin geldiği nokta ise siyasetten çok ayrı bir bağlamdadır. Henüz dünya siyasetinde veya yerel bağlamda temel insanlık sorunları bile çözülmemişken, bilimin ulaştığı ve düşsel bir başarı olarak değerlendirilen gelişmeleri nereye konumlandırabiliriz? Henüz kimlik siyasetinin, temsili demokrasinin, antagonizmanın veya hegemonyanın aşılmadığı bir siyasal sistemde ekolojik hareketin gücünü, kendi farkındalığını yakalayan insan-ötesi bir varlığın kimliğini, dünya ötesindeki uzamsal yaşamı, sınırsız ilerlemeyi nasıl ele alabiliriz? Baudrillard simülasyonu, gerçeği tepkisiz bırakarak tanımlanamaz hale getirdiğinden bahsederken simülakrların iç içeliğine de vurgu yapar. Özellikle ikinci simülakr düzenindeki üretici ve yansıtıcı ögelerin üçüncü düzendeki hipergerçeklikle desteklenen düşselliğin arasındaki ayrımın ortadan kalkması, belirsizlik halini meydana getirmiştir.

Günümüzü anlamak, anlamlandırmak ve bugünden yola çıkarak bir gelecek tahlili yapabilmek ne kadar imkânsız ise simülakrların bir aradalığı veya iç içeliği, sistemi yıkılmaya zorlayan bir itici güç olma potansiyelini taşımaktadır çünkü hakikat hiçbir yerdedir, aynı zamanda her yerdedir.


Kaynakça

Baudrillard. J. (2013). Simülakrlar ve Simülasyon. Doğu Batı Yayınları: İstanbul.

Borges. J. L. (2011). Alçaklığın Evrensel Tarihi. İletişim Yayınları: İstanbul.