Behçet Necatigil'e Dair: Kır Şarkısı #3
Kırlara inip şehirlere değindiğimiz bu şarkılarla bitiriyoruz bu üçlemeyi.
Adı gibi kırlara yazılmış bir şarkı bu şiir. Kırlarda var olan birçok şeyi anlatıyor. Okurken hafif bir sonbahar esintisi çarpıyor yüzünüze. Sararmaya başlamış çimlerin üzerinde koşuşuturuyorsunuz özgürce. Ne güzel anlatmış kırları Behçet Bey. Ama çiçeklerini, kelebeklerini değil hamam böceklerini, istenmeyen otlarını anlatmış. Sevilmeyen kısımlarını yani. Doğa aşığıyım diye dolananların yarısının görse sandalyelerin üzerine çıkacağı şeylere adamış bu şarkıyı. Sevmek öyledir ya çünkü... Dikenlerine katlanmak... Asıl sevgi budur hatta bana sorarsanız. Gerçek bir romantikmiş demek ki Behçet Bey. Tam 1800'lerin adamı. O kadar aşıkmış ki kırlara Pan'a nefesini yüzünde hissedecek kadar yaklaşsa da korkmuyor ondan. İşte gerçek sevgi. Keşke bozulmadan kalabilseymiş böyle. Çok şiire kısmet olmaz devamının gelmesi ama bu şiirin nasıl yıllandığını görüyoruz Behçet Bey'in yıllar sonra yazdığı Panik şiirinde. Betonlara düşen Pan'ın topraktan kopup şehirde yalnızlaştığını anlıyoruz bir kısa kupleden. Panik kelimesine ismini veren Pan değil artık bu şiirde kargaşa yaratan, kargaşanın içinde kalan kendisi. Bu üçlemeyi de bu iki şiiri size hatırlatarak kapatıyorum. Arka arkaya okuyunca anlamları çok daha güçleniyor.