Berlin, 1942, ve Kayıp bir Aşk
Lilly ve Felice'nin Nazi Almanya'sı tarafından söndürülen hikayesi.
Berlin'in gri ve puslu gökyüzü altında, karanlık bir faşizmin hüküm sürdüğü sokakların gölgesinde filizlenen ölümsüz bir aşktan bahsetmek istiyorum: Aimee & Jaguar.
Yasakların, korkunun ve iki kalbi ayırmak için bir araya gelen dünyaların hikayesi, insan ruhunun derinliklerine dokunan bir direnişin de aşkıydı aynı zamanda. 1942 yılında, Berlin bir zamanlar görkemli olan dokusunu Nazi Almanya'sının gölgesinde yitirmişti. Lilly, Nazi Almanya'sının 'örnek' kadını olarak, bir subayın eşi ve dört çocuğun annesiydi.
Ancak Nazi subayı eşi ile evliliği hiç iyi gitmese de bunun sebebi Hitler değildi. Her Alman gibi Lilly de o dönem etrafında yaşanan soykırıma pek de aldırış etmiyordu. Üstelik, dördüncü çocuğunun erkek olması sonucu Hitler için erkek bebek doğuran her kadının aldığı bronz 'Ana Haç'ı almaya hak kazanmıştı. Ödülün getirdiği birkaç ayrıcalık arasında ev hizmetçisi alma hakkı da bulunuyordu. Inge Wolf adında bir kadının bu işe başvurmasıyla Lilly'nin yolu Yahudi Yeraltı Örgütü ile kesişti çünkü Inge bu örgütün Alman destekçilerinden biriydi.
Berlin'deki Yahudi yaşamının 1942 yılının sonlarına doğru gittikçe dayanılmaz bir hal alması ile bazı Yahudiler Alman sempatizanların evine sığınmayı başardı. Bazıları da sarı Davut Yıldızını çıkarıp isimlerini değiştirdikten sonra bir Alman gibi hayatına devam etmeye başladı.
Bu kişilerden biri de Lilly'nin Inge sayesinde Berlin'deki bir kafede tanıştığı Felice Schragenheim'dı. Ebeveynleri Almanya'yı terk etmek zorunda kalan Felice, Lilly'den sekiz yaş küçük olmasına karşın iki kadın birbirini hemen benimsedi. Çünkü Felice gerçek kimliğini Lilly'den gizlemişti. Özgürlüğü için kaçak yaşayan bir Yahudi oluşunu Lilly'nin nasıl karşılayacağından emin değildi.
Lilly'nin eşi devamlı görevde olduğu ve eve birkaç haftada bir uğradığı için Inge ve Felice devamlı Lilly'nin evinde toplanmaya başladı. Üç kadının arkadaşlığı, Lilly'nin subay eşi tarafından da seviliyordu. Bu sırada Lilly'den oldukça etkilenen Felice onu ilgi yağmuruna tutuyor, aldığı çiçekler ve hediyelerle ona duyduğu bu ilgiyi belli ediyordu.
Ancak Berlin'de hayat gittikçe zorlaşıyordu. Risk altında olduğu için Felice birkaç haftalığına Berlin'den taşınmaya karar verdi. O sırada Lilly bir enfeksiyon nedeniyle hastaneye kaldırılmıştı ve ikili birbirini ancak birkaç hafta sonra görebildi. Lilly'nin sonradan okunan günlüğüne bakıldığında bu, ikisinin öpüştüğü ilk gün olarak kayda geçti. Aralarında yüksek bir çekim, karşı koyulamaz bir sevgi bağı vardı. Bu öyle bir sevgiydi ki Lilly, Felice'nin kimliğini öğrendiğinde tepki vermek yerine onu koruma içgüdüsüyle hareket etmeye başladı. Bundan sonra yaşayacakları her şeyde Felice'nin yanında olacağına dair söz verdi.
1944 yılında soruşturmaların Felice'nin burnunun dibine kadar gelmesi ile birlikte kaçmayı düşündüler, ancak Felice mirasında belirlenemeyen bir sebep üzerine kalmayı tercih etti. Büyük ihtimalle direnişe devam etme isteğinden ötürü Berlin'i terk etmek istemedi. Bu sırada Lilly de Doğu Cephesinde ölen eşine boşanma davası açtı ve hayatını Felice'ye adamaya karar verdi. Savaş da bitiyor gibiydi, Lilly ve Felice için günler aşk dolu geçerken birlikte bir gelecek inşa etme hayalleri de iki kadının hayatını süslüyordu.
Ancak bu mutluluk uzun sürmedi. Güneşli bir günün tadını çıkarıp dairelerine döndükleri sırada Gestapo'nun Felice'yi tutuklamak için evde beklemesi ve onu yaka paça götürmesi ile ikilinin hayatı altüst oldu. Lilly Felice'nin izini belli bir yere kadar takip etti, fakat Theresienstadt'tan sonra onu bir daha asla bulamadı.
Felice, Eylül 1944'te Auschwitz'e ve oradan da Gross-Rosen toplama kampına gönderildi. Ocak 1945'te de Gross-Rosen'den tahliye edildi ve diğer tutuklularla birlikte Bergen-Belsen'e ölüm yürüyüşüne gönderildi. Karşılaştığı vahşi muamelenin hangi noktasında öldüğü bugün hala bilinmiyor.
Lilly, Felice'nin sınır dışı edilmesinden sonra üç Yahudi kadının hayatını kurtardı ve 1981'de Alman Hizmet Haçı ile onurlandırıldı. 1994 yılında hikayesini yazar Erika Fischer ile paylaştı ve hayatları 1999 yılında birbirlerine taktıkları lakaplar olan Aimee ve Jaguar ismiyle filme uyarlandı. Felice Schragenheim'ın mektupları, şiirleri ve fotoğraflardan oluşan mirası, geçtiğimiz Mart ayında benim de gezme şansı bulduğum Berlin Yahudi Müzesi'ne Lilly tarafından miras bırakıldı.
İki kadının trajik aşkına dair geriye kalan en önemli belge, 1943 yılından birbirleri ile imzaladıkları evlilik kontratıydı. Felice'nin on maddeyle hazırladığı kontrat, her okuduğumda hala kalbimi acıtır.
“1) Seni her zaman seveceğim.
2) Seni asla yalnız bırakmayacağım.
3) Seni mutlu edebilmek için her şeyi yapacağım.
4) Koşullar elverdiği ölçüde senin ve çocukların ihtiyaçlarını karşılayacağım.
5) Beni geçindirmen konusunda itiraz etmeyeceğim.
6) Güzel kızlara artık bakmayacağım, senin daha güzek olduğunu kanıtlamak için.
7) Eve geç gelmeyi abartmayacağım.
8) Gece dişlerimi sessizce sıkmaya çalışacağım.
9) Seni her zaman seveceğim.
10) Seni her zaman seveceğim.
Başka bir bildiriye kadar,
Felice”