Bildikçe Yalnızlaşıyorsun

Kimse beni tamamen anlamadı. Ben kimseyi tamamen anlamadım. Kimse kimseyi anlamıyor.

Hayatınızda aldığınız ve sonucunda hayal kırıklığına uğradığınız tüm kararlarınızı düşünün. Çok olmasını ummuyorsunuz ama bu şekilde büyük ya da küçük etkileri olan birçok karar aldınız. Sonrasında kendinize şunu sorun: Neden hayal kırıklığına uğradık?

Hayal kırıklığı, “bir insanın beklentilerinin boşa çıkması hâlinde ortaya çıkan duygu” şeklinde tanımlanır. Bunu sizi yarı yolda bırakan insanlar, başarısız bir işiniz, geçemediğiniz bir sınav kadar hayatınıza etki bırakan şeylere indirgemeyin. Olmasını istediğiniz bir şeyin olmaması kadar bir şeyi elde ettikten sonra mutlu olamamak da bir hayal kırıklığıdır.

Bir gün bir markete gittiniz ve sürekli reklamlarını gördüğünüz bir çikolatayı denemek istediniz. Eve geldiğinizde ilk ısırığınızı aldınız ve tadını hiç sevmediniz. Bitiremeden çöpe attınız ve neden bu kadar popüler olduğunu sorgulayıp boşa giden paranıza üzüldünüz. Basitçe bu da bir hayal kırıklığı, beklediğinizi bulamamaktır. O markete gitmeden önceki siz ve çikolatayı denedikten sonraki siz arasında tek fark markete gitmeden önce çikolata hakkında pek bir şey bilmiyor oluşunuzdur. Sonrasında çikolatanın tadını öğrendiniz ve sevmediniz. Buradan yola çıkarak hayal kırıklığı, bilmenin bir sonucudur diyebilir miyiz?

Bilmediğimiz ve sonrasında bizi hayal kırıklığına uğratan şeyler konusunda genellikle olumlu bir ön yargıda bulunuruz. Doğru mesleği, doğru insanı, doğru okulu bulduğumuzu düşündüğümüz çoğu durumda yeteri kadar bilgiye ve tecrübeye sahip olmayız. Bilgi ve tecrübe burada ayrı ele alabileceğimiz durumlardır. Örneğin bir meslek konusunda iş tanımı, maaş, olanaklar vb konularda bilgi sahibi olabiliriz ama nihai bilgiye tecrübe edindikten sonra ulaşırız. Böyle bir durumda bilgi edinme seviyesi arttıkça sonunda mutsuz olma olanağımız artar. İşe girdiğimizde insanlarla anlaşamayabiliriz, sonrasında işimizi sevmeyebiliriz.

Peki insan neden bildikçe yalnızlaşır?

İnsan, bir toplumda yer alan sosyal bir varlıktır. Yalnızlık kavramını ise etrafımızdaki insanların varlığına göre tanımlarız. İnsanlara bakış açımız da yukarıda verdiğim örnekler gibidir. Bir insanı tam tanımadan onunla alakalı olumlu düşünebiliriz. Sonrasında onu “bildikçe" hayal kırıklığına uğrarsak bu güvensizlik duygusunu oluşur. Bu güvensizlik duygusu yavaş yavaş gelecekte tanıyacağımız insanlara da yansır ve bir domino etkisiyle yalnızlaşırız.

Çok basit, değil mi?

İnsanların yalnızlaşmasının en büyük sebebi bu hayal kırıklıklarının ardından oluşan güvensizliktir. Anlaşılmayacağımızı, hatta çoğu zaman anlamayacağımızı anlarız. İnsanların bir konuda birbirinden ne kadar farklı düşündüğünü anladıkça anlaşılacağımıza dair olan inancımız git gide azalır.

Bunu okuyacak olan sizler aynı duyguları hissediyorsanız kendinize sorabilirsiniz: Herkes böyle hissediyorsa neden hepimiz yalnızız?

Herkes böyle hissediyor olsa dahi bunun sebepleri veya bu yalnızlık hissi karşısında yapılan çıkarımlar farklıdır. Yalnızlığı yüzünden sadece etrafındakileri suçlayanlar, kendini fazla suçlayıp içine kapananlar yalnızlığı bazen kendileri yaratırlar. Yalnız olmak ve yalnız hissetmek farklı şeylerdir. Goethe dostlarına “Kimse beni tamamen anlamadı. Ben de kimseyi anlamadım. Kimse kimseyi anlamıyor” diyor. Bunu etrafında çokça insan olmasına rağmen söylüyor. Yalnızlık birlikte olduğunuz insanların varlığı ya da yokluğu doğrultusunda yapılabilecek bir tanım değildir. Sizi anlamayan ve asla anlamayacak insanların yanında mutluluğu ararsanız hayal kırıklığına uğrayarak yalnızlaşırsınız. İnsanların sizi anlamayacağını bilmek yalnızlığa sürükleyebilir fakat tamamen anlaşılmayı aramamalısınız. Herkes tarafından anlaşılmaya çalışmaktan vazgeçmek sizi yalnızlıktan kurtarır. Onlarca kişi arasında yalnız hissederken tek bir kişiyle birlikte tüm dünyayı bir kenara koymak, tüm kalabalıklara bedeldir.