Bir Anın Karesi
Sıradan bir an.
Evimin yakınlarında bir fırın var. Almanya’da fırınlar kafe gibi, oturulacak yerleri ve kahveleri var. Bu fırında vakit geçirmeyi çok seviyorum. Sakince dışarıyı izlemeyi, müşterilere kulak kabartmayı, kahvemi yudumlamayı ve bir şeyler yazmayı. Bu fırındayken hep hayatımın ne kadar güzel ve yaşanmaya değer olduğunu düşünüyorum. Burada Almanca konuşup anlaşılmayı seviyorum, kendi ülkemde anadilimle bile anlaşılamazdım. Hem bir figüran hem de ana karakter olabiliyorum. Burada bir değerim varmış gibi hissediyorum. Lisedeyken kafede oturmayı sevmezdim. Aynı parayla yemek yenilebiliyordu, o yüzden hep yemek yemeyi seçerdim. Şimdiyse sakin bir gün geçirmek istediğimde, kahve ve kruvasan sipariş edip saatlerce insanları izliyorum, düşünüyorum, yazıyorum. Odamda düşüncelerimde kaybolmaktan ne farkı var bilmiyorum. Ya da biliyorum, burada insanlar beni görüyor ve duyuyor.
Hayattaki böyle küçük mutlu anları seviyorum. Güzel bir yemek yerken parmaklarımı yalamayı, arkadaşlarımla samimi sohbetler yapmayı, biriyle göz göze gelince gülümsemeyi. Bana küçük hediyeler alınmasını, sevdiğim bir diziyi tekrar izlemeyi, kışın yorganın altına kıvrılmayı, yorgunken çektiğim uzun uykuları. Bunlara sahip olabildiğim için mutluyum. Doğduğum için, bu kadar şeye tanık olabildiğim için. Hayattan keyif alabildiğim için. Beni seven insanlar olduğu için. Hayatın planlarından habersiz geleceğe doğru adım adım ilerlerken bu küçük anlar içimi ısıtıyor. Çünkü biliyorum, hayatım gözlerimin önünden geçtiğinde bu anlar hayatımın tamamını oluşturacak. Mütevazı bir hayat yaşamayı seviyorum, aynı zamanda hırslı bir hayat inşa etmeyi de. Eğer korkunç bir trajediyle sınanmazsam, uzun, mutlu ve uğraşılmış bir ömür yaşayacağım, bu yaşamı yılbaşı ağacı gibi süsleyerek geçireceğim. Hatırladığımda içimi ısıtan şeyler yapacağım. Böylece gerçekten yaşadım diyebilirim.