Bir Sahnenin İçinde Binlerce Hikaye
Hayat, kesişen hikayelerle örülü bir sahnede, her an yeni roller üstlendiğimiz bir oyun.
Tiyatro dediğimiz şey bir konun sahneye dökülmesidir. Bir senaryo vardır elimizde, ana oyuncular, figüranlar, dekor, doğaçlama. Ve şuana kadar en büyük sahne de aslında dünyanın ta kendisidir. Öyle ki milyarlarca oyun aynı anda oynar ve bu oyunlar hiç durmadan sürekli devinim halindedir. İşin enteresan tarafı da şudur ki sen bir hikayenin ana kahramanıyken aynı anda bir başkasının figüranı olabilirsin.
Hayatımız boyunca sayısız insanla aynı ortamda bulunuyoruz. Kafede otururken, yolda yürürken, arabayla bir yere giderken veya bir fotoğraf karesinde. O sırada herkes kendi hikayesini yaşıyor fakat arka planda birbirimizin hikayesinde yer alıyoruz aslında. Belki bir kitaptaki hiç hatırlanmayacak olan kişiler gibi sadece oradan geçiyoruz. Mesela şehirlerarası yolculuklar yaparken, siz hiç bilemediğiniz bir yere giderken acaba hiç yolda bir dükkanın önünde ya da camdan bakarken gördüğünüz herhangi bir yerdeki insanın o an ne yaşadığını, ne hissettiğini düşündünüz mü acaba? Bana hep çok farklı gelmiştir bu olay. Ben oradayım karşıda biri var ve acaba ne hissediyor şuan? Aynı sahneyi paylaşan farklı hikayelerdeki insanlarız. Birbirimizi tanımıyoruz ama hayat bir şekilde yan yana getirdi işte. Belki de hayatın başka bir evresinde bir kez daha denk geleceğiz belki gene hiç tanışmadan geçip gideceğiz ya da daha da enteresan olan tanışacağız.
Bir düşünelim, okul için şehir dışına gittiğinizde veya başka bir şehre yerleştiğiniz hayatımıza yeni yeni insanlar dahil oluyor. Belki de normal şartlar altında yan yana gelemeyecek insanlar bir sebeple birbirinin hayatına giriyor ve izler bırakıyor belki de artık hiç kopmayacağı bir bağ ile bağlanıyorlar. Ama bu insanlar bundan birkaç sene önce farklı hayatlarda belki farklı coğrafyalarda yaşıyordu. Birbirlerinin hikayelerindeki figüranlar olma ihtimalleri bile olmayan bu insanların bir gün kader hikayelerini yan yana akıtmaya başladı. Ve o kişiler belki de ailenden bile yakının oldular. Figüran değil artık birbirlerinin hikayelerindeki baş kahramanlar artık.
İşte tam böyle bir durumda kader, bu tiyatronun yönetmeni oluyor aslında. Sen senaryonu oynarken senin oyununu yönetiyor bir yandan. Bu durumda da sana yazılmışı oynamak ve akışa bırakmak gerekiyor çünkü ne noktada hayatına yeni biri gireceğini, ne noktada senin o yeni birinden ne kadar etkileneceğini ya da senin isteklerinin sürekli aynı kalıp kalmayacağını bilemezsin. Hani derler ya beş sene önceki haline ne demek istersin, diye aslında benim ona ne diyeceğimden çok onun bana ne diyeceği daha çok merak ederim ben. Çünkü ben onun yaşadıklarını ve nasıl değiştiğini biliyorum da o benim bu halimi görse ne der onu bilmiyorum işte.
Hayat dediğimiz şey işte bu kadar işte. Bizler kendi oyunlarımızı yaşarken senaryoya sürekli yeni şeyler eklenip çıkıyor. İnsanlar, fikirler, duygular, istekler. Bazen sana çok tanıdık oluyor bazen de senden çok uzakta oluyor. Ve bizler de bu hikayelerde akıp gidiyor. Ta ki son perde kapanana kadar.