Irkımız İnsan, Memleketimiz Dünya

Doğduğumuz ülke "alın yazımız" mı?

Aslında alın yazısı konusuna hiç girmemeyi yeğlerim. Mücadele edemeyen, mücadele edenlerin yanında olmayanların en popüler ve dogmatik yanıtıdır 'alın yazısı'. Sahiden doğduğum ülkede benim yaşam hakkımı elimden almak istediklerinde kader denilen inanışa boyun eğip idam mangasında ölmeyi mi beklemeliyim?

Yanıtların evrensel olmadığı düşünülse de insan hakları herkes için olduğundan bu sorunun cevabı hayır olmak zorunda.

POLİTİKA

Zamanında imzalanan anlaşmalar sonucu sığınmacı, göçmen, mülteci gibi kavramlar sık sık gündeme gelmeye devam etmektedir. Öyle ki yaşam hakkının elinden alınmasının söz konusu olduğu bir durumda sana yaşam hakkının alınmayacağı gerekçesiyle 'kapı'larını açan bir ülkede aldığın statüye veriliyor bu isimlerden bazıları. Özetle yaşamak için statün olmalı sonucu çıkıyor ortaya.

En başta ekonomik olmak üzere çeşitli nedenlerle başka bir ülkeye gitmek istediğinde göçmen; can güvenliği başta olmak üzere doğduğun toprakları terk ettiğinde sığınmacı oluyorsun. Yaşadığın coğrafyada savaş çıktığında ise geçici koruma kapsamına alınıyorsun ve gittiğin ülkede belli kriterlere uyuyorsan mültecisin. Konu başlığına bakınca, ülkelerin kendi bütünlüklerini korumak adına aldığı kararlar kadar hayatta kalman. Irkımız insan olmaktan statü mücadelesine dönüşüyor.

SIĞINMACILAR

Aile içi şiddete maruz kalıp ölüm tehditleriyle apar topar sınır kapılarına dayanan bir İranlı kadın veya eşcinsel olduğu öğrenildiğinde hakkında çıkan idam kararını kaptığı gibi başka ülkede yaşama hakkı arayan bir birey olduğunuzu düşünün. Yaşadığınız ülkede ölmeyi beklemek mi yoksa çizgilerin soyut kavramlar olduğunu dahi düşünmeden kendinizi kurtarmak mı isterdiniz? Cevabı beklemeden devam ediyorum. Sığındığınız ülkede dezavantajlı bir konumda olmaya devam edip üstüne dilini bilmediğiniz insanlar tarafından sözlü ve fiziksel tacize maruz kaldığınızı da ekleyin üstüne. Cevabınızı hala beklemiyorum. Yeni geldiğiniz için sigortalı çalışma hakkınızın olmadığını, bunu fırsat bilen insanlar tarafından çok düşük fiyatlarla çok ağır işler yaptığınızı ve sigortasız çalışırken yakalandığınız takdirde hakkınızda sınır dışı kararı çıkarılma korkusuyla yaşadığınızı da düşünün. Hatta unutmadan kaçtığınız ülkeye giderken kaçakçılar tarafından cinsel saldırıya maruz kaldığınızı da düşünerek 15 dakikalığına sığınmacı olun. Mezhebiniz yüzünden evinizin yerle bir edildiğini, ölüm tehditleri aldığınızı, cinsel kimliğiniz veya yöneliminiz gerekçesiyle idam kararı aldığınızı, ailenizin yaşam hakkınızı elinizden almaya çalıştığını;,aile içi tecavüzden kaçarken kaçma esnasında tecavüze maruz kalıp gittiğiniz ülkede aynı şeyleri yaşayıp üstüne istenmeyen bir grubun parçası olduğunuzu düşünün. Cevap vermenize gerek yok; cevap vermenizi de beklemiyorum ki zaten. Bunun cevabı, açıklaması olamaz!

"ŞEHİTLİK MERTEBESİ"

Geçici koruma kapsamında Türkiye'ye gelen Suriyelilerle ilgili özellikle sosyal medyada karalama kampanyaları tüm hızıyla devam ediyor:

"Kadınlara tecavüz ediyorlar!" "Buraya yerleşmeye çalışıyorlar!" "Durmadan doğuruyorlar!" "Savaşmayıp korkak gibi buraya geldiler!" ...

-Toplumsal cinsiyet rollerinin yine baskın olduğu bir başlıktayız. Yukarıda verdiğim son örneğe paralel olarak 'erkeklikleri bu kadar işte' ifadeleri dillerden düşmüyor.-

Sosyal psikolojinin değindiği konulardan biri olan bizler ve onlar bu başlığı besleyen yegane şey olabilir. Suriye uyruklu biri bir Türk'e tecavüz ettiğinde sanıyorlar ki bizler bunu destekliyoruz. Burada asıl anlatmak istediğimiz bir Türk herhangi bir kişiye tecavüz ettiğinde bunun asıl teması tecavüz kalabiliyorken bir Suriyeli bunu yaptığında mesele nasıl oluyor da Suriyeliler oluyor? -Tecavüz vahşetinin her nerede ve her kim tarafından yapıldığı düşünülmeksizin yargıya taşınması gerektiği konusu tartışılmaz bir gerçektir.- Yani karalama kampanyalarının ana hedefi tecavüz ve taciz gerekçeleriyle bir kişinin yaptığı suç milyonlarca insana atfediliyor.

Şehitlik meselesine gelecek olursak...

Biyolojik olarak 'erkek' doğduğunuzda bu mertebeye ulaşmak zorunda olduğunuzu söyler bazı toplumlar. Bknz: ülken için savaşmak... Buradaki konu toplumsal cinsiyet rollerinden ziyade ırkçılık olduğu için değineceğim şey neden bunu yapmak zorunda olduğumuz! Doğduğum ülkede çeşitli nedenlerden ötürü meydana gelen savaşlar neticesinde evimin üstüne bomba düşme ihtimali an meselesiyken benim vermek zorunda olduğum mücadele tam olarak ne? Neden başka bir ülkede yeni bir yaşam kurmaktansa yaşamımın sonlanmasını göze alarak din ve toplum inşaası olan bir kavrama ulaşmayı tercih edeyim? Neden tercih ettiğim şeyin doğruluğunu çoğunluk belirlesin? Askerliğin travmatik bir süreç olduğunu anlatan bir link bırakacağım aşağıya*. Biraz da olsa ne demek istediğimi açıklayabilir.

Buna ek olarak Afgan bir kadının haberini de bırakacağım. **


Dünya hepimize yetecek imkanlara sahipken bizler ve onlar olmaktan kurtulamadığımız sürece adaletten bahsedemeyiz.



*http://blog.milliyet.com.tr/vicdani-ret-olgusunda-psikiyatrinin-kotuye-kullanimi/Blog/?BlogNo=413859

**https://www.facebook.com/asamsgdd/videos/795761620609817