Bir Sivil Toplum Ekolü: Ahilik

İnsanı temel alan ve bir felsefesi olan kuruluş.

Ahilik dönemin sosyal, ekonomik ve iş hayatının düzenlenmesine tesir eden ve etik değerleri gözeten sivil toplum kuruluşudur. Dolayısıyla akla ilk gelen haliyle sadece esnafları içine alan bir teşkilât olmadığı da aşikârdır. İnsanı temel alan ve bir felsefesi olan bu kuruluş incelendiğinde belli bir dönemin sınırlarına dâhil edilemeyeceği tüm zamanlara hitap ettiği de anlaşılacaktır. Doğruluk, kardeşlik, yardımseverlik, merhamet, tevazu… Gibi unsurları barındıran bu birliğin kaynağı 13. yüzyılda büyük İslâm kentlerinde işsiz güçsüz dolaşan gençleri bir araya getiren fütüvvet ekolüne dayanmaktadır. Kurucusu Ahi Evran'ın da sürdürmek istediği anlayış buradan örnek alınır. Ahiliği katmanlara ayıracak olursak; ilk basamak insan-eşya, insan-insan, insan-tabiat ilişkilerini ahiret sonsuzluğuna göre düzenlemiştir. Bu düzen dünya için ahiretten, ahiret için dünyadan vazgeçmediklerinin açık ibaresidir. Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol. Hadisindeki gözetilmesi gereken anlayışı hayatlarına aktarmışlardır. 

Anlayışa göre tabiattaki tüm nesneler Allah'ın insanlığa emaneti konumundadır. Bundan dolayı emeğin, sömürgenin, adalet ve düzenin ilkelerini koruyarak toplumsal refahı sağlamayı esas almaktadır. Bunun için ilk önce esnaf ve sanatkârlar bir araya toplanıp beli bir eğitimden geçirilir. Böylece; devlet ve millet bekasının sağlanmasında, şehir hayatının benimsenmesinde, bilimde, sanatta, askerlikte önemli roller verilir. Fütüvvet teşkilâtını devam ettirip ahilik ekolüne öncü olan Ahi Evran şu düşünceleri doğrultusunda ahiliği muasır bir seviyeye çıkarmayı amaçlamıştır. “Allah insanı, medenî tabiatlı yaratmıştır. Bunun açıklaması şudur: Allah insanları yemek, içmek, giyinmek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeylere muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse kendi başına bu ihtiyaçları karşılayamaz. Bu yüzden demircilik, marangozluk, dericilik gibi çeşitli meslekleri yürütmek için çok insan gerekli olduğu gibi, bu meslek dallarının gerektirdiği âlet ve edevatı imal etmek için de birçok insan gücüne ihtiyaç vardır. Bu yüzden toplumun ihtiyaç duyduğu ürünlerinin üretimi için lüzumlu olan bütün sanat kollarının yaşatılması şarttır. Bununla da kalmayıp, insanların sonradan doğacak ihtiyaçlarını karşılamak için yeni sanat dallarının meydana getirilmesi gerekmektedir.” Sistemlerini yedi temel ilke başlığında incelediğimizde şunları görmekteyiz; 

Elini Hep Açık Tut: Türk İslâm kültürünün Orta Asya'dan Viyana ya kadar uzanan yardımseverlik anlayışı toplumun zihnine kazınmıştır. Ahi üyelerine de ilk ilke olarak sunulması bundandır. Bırakılan izler, dükkânına gelen müşteriye ''ikram'' olsun diyerek eksik aldığın parada, bu da benden olsun deyip bir kaşık daha eklediğin şekerlerdedir. Uzatılan el de senindir der şair, karşılığını gözetmeden uzatılan bir çay, buyur edilen sandalye yarın sana uzatılacak elin filizleridir. 

Sofranı Hep Açık Tut: Dünya ya gönderilmenin yegâne sebeplerinden biri Medine'ye hicretten sonra ensar-muhacir örneğinde olduğu gibi birbirine emanetçi kılınmandır. Belki de bundandır komşusu açken tok yatan bizden değildir uyarısı. Bir esnafın yardıma muhtaç bellediği evlere çırakla gizli saklı gönderilen meyve sebzenin bereketi vardır. Dünyanın dört bir yanında açlık, savaş, hastalık gibi musibetlerle bir başına kalanları düşünüp fazladan sipariş ettiğin malzemelerdir bu dünyanın imtihanı. Hoş tebessümlerle karşılayıp sıcak tavırlarınla da açarsın sofranı, gönül sofranı. 

Kapını Hep Açık Tut: Allah'ın rızasına varmak için açılan eli boş çevirmemesi gerektiğini bilendir Müslüman. Rica minnet istenen yardıma canı pahasına koşanlardır bu toprakların payidar muhafızları. Bir beldede can havliyle koşacağın kurumlardır hastaneler, karakollar, aş evleri. Bundandır Ahi Evran'ın her sosyal alanda örnek insanlar yetiştirmeyi amaçlaması. Bundandır bu teşkilâtın asırlar öncesine dayanması. 

Ağzını Hep Kapalı Tut: Nasıl ki ilk siftahın bereketi başkaysa kişiye söylenen sözlerin de bereketi ayrıdır. Ne de olsa eşyanın kıymeti için ''sayma bereketi kaçar'' diyen büyüklerin torunuyuz. Fazla ve gereksiz konuşmaktan sakınmak gerekir zira ne kapına gelen senden hoşlanıp ürünlerine kıymet verir ne de çay içip muhabbet edeceğin komşun senden hoşnut olur. Kısacası sukuta ram olmak gerekir. Kırıcı konuşma ki zihinlerde kalasın bırak tatlı dilini bilip girsinler eşikten içeri. Yahut dedikodu yapma, güzel ahlâk sahibi kimselerden olmaya çalış. Çünkü ağızdan çıkan sözün geri dönüşü olmayacaktır. Ok misali varacağı yerde de izi kalacaktır. Tüm bu öğütlerin yolu peygamberin ya hayır söyle ya da sus. Hadisi şerifine varmaktadır. Ahilik ekolü de bu öğütlerle temelini atmıştır.

Gözünü Hep Bağlı Tut: Birini tanımak için en çok ne ile haşır neşir olduğuna bakmalı der eskiler. Uğraşın mizacına işliyor, hepimizin bildiği balcı ile sirkeci hikâyesinde olduğu gibi. Kalpte ne varsa o dur gözlere sirayet eden. Saygı türkün töresinde vardır. Hanenden içeri adım atan her kişi senin velinimetindir artık. Tanımadığımdan sorumlu olur muyum deme bir bakışın bile kalbe ne zararlar verir. Bu yüzden ahilik teşkilâtı İslam ışığında helal-haram ayrımını gözetmeye özen göstermiştir. 

Eline Hep Sahip Ol: Hiçbir canlı senden zarar görmesin ne zaman ki dokunursan iz bırakırsın. Dünya bu, ya iyi anılırsın ya kötü ortası yoktur. Pencerene gelen kuşa su verecek olan el ile korkutup kaçıracak el birdir. Önemli olan senin nefsine ne kadar hükmedebildiğindir. Belki de Başını okşadığın yetimin saçlarında gezinen parmaklardadır günün siftahı. Esnaf, asker yetiştiren bu müthiş zihniyet sadece insandan sorumlu kılmaz seni. Her canlı üzerinde hakkın vardır görüşü ile kâinata hoşnutlukla bakmanı ister. Ahi Evran sadece bir topluluğu yetiştirmez o bireye de inerek şahsî kimliğine dokunur. 

Diline Her Zaman Sahip ol: Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî': Bir gönül yapmak gelmiyorsa elinden bari bir gönül yıkılmasın dilinden. Demiştir. Osmanlı devletinin yaklaşık altı asır boyunca hüküm sürüp İtalya'nın güney kıyılarından Belarus'a, Letonya ve Rusya'nın güney topraklarına kadar uzanan kadim şahlanışın sırrı yürüttüğü hoşgörü politikasıdır. Dükkanına girerken verilen selam, çıkarken yine gelin dilekleri esnaflık hanene yazılır. Önünde top oynayan çocukların anlaşmazlığında dilinden emin oluşunu örnek alırlar. Ahilik öyle bir ekoldür ki içtimaî hayatta kişilerin hem zihinsel hem fiziksel hem de ruhsal gelişimini kontrol etmiştir. Ahi Evran da fütüvvetten Osmanlı ya kadar ilmek ilmek işlenen örnek hayatı yeniden ayaklandırmaya çalışmıştır.

Her ne kadar ahiliğin yedi ilkesi etrafında sunmaya çalışsam da domino taşları gibi ahilik sisteminin her alanla uzanan kolları vardır. Aslında burada istenen Ruh bu âlemi gözden seyreyler. Olgunluğudur. Çünkü sosyolojik hayatta bulunmanın sebebi dünyevîleşmek değil dünyayı kavrama çabasıdır. Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel… Daha nice alanlarla donanımlı olmanın istenmesidir. Ve Bunu toplumla en çok muhatap olan esnaflar sayesinde elde edileceği kanaatindedirler. Bu kanaati eserlerinde de belirten Ahi Evran'ın eğitim öğretim hususundaki tüm görüşleri ahilik birliklerinde uygulanmıştır. Asırlar önce atalarımız toplumu eğitmeyi, birey-esnaf ilişkisi geliştirmenin ne denli önemli olduğunu göstermiştir. Şunu unutmamalıyız ki; bizler eksik tartan, kavga çıkaran, noksan olsun deyip boş veren, bencilliğe kapılıp sadece kendini düşünen neslin evlâtları değil. Onu da komşumdan alın bu gün siftah yapmadı zarafetine ermiş kusuru örten, emin ve örnek Müslüman- Türk neslin mirasçılarız. Çünkü koruyup aktarmamız gereken bu ekolde toplumun şifreleri saklıdır. Her daim gıpta edilen toplum olma dileğiyle.