Bireyin Ekonomisi: Yaşanan İki Farklı Hayat

Ekonomik kader bireyi hangi konumda kılar?


Ekonomik kader diye bir şey gerçekten var mıdır? Bu soruyu uzun süre kendime sordum; hem kendi hayatım hem de çevremdeki insanlar için derinlemesine düşündüm. İnsanın doğduğu evdeki psikolojik koşullar gibi, maddi ve ekonomik şartların da birey üzerinde büyük etkisi var mıdır? Bu durum, kişinin kaderini belirler mi? Doğduğun evin ekonomik durumu, insanı hayatta hangi noktaya taşır ve kim olduğunu ne kadar şekillendirir? Bunu benim düşüncelerimden konuşalım.


Bir bebek bir ailede doğar, o ailede büyür, biçimlenir ve yetişkin bir insan olur. O ailenin faktörleri ön planda olur. Kanıtlansın veya kanıtlanmasın, çocuk etrafındaki her şeyi kopyalar. Etrafının ona sunduğu kadar çocuk olur, birey olur. Burada sunulan şey bana göre fırsatlardır; o fırsatlar kocaman bir hayat olur ve ölümünüze kadar nasıl yaşayacağınızı size gösterir. Burada biraz karşılaştırmalı gideceğim. Bir insanın iki türlü hayatını idame ettirme şekli olabilir bana göre: ya iyi durumlu bir ailede doğar ya da kötü durumlu bir ailede doğar. Bu iki durum, peşinden birçok yolu getirebilir. İyi şartları kötüye kullanmak, kötü şartlardan iyi bir şeyler çıkartmak gibi örnekler verebilirim. Bir çocuk düşünelim; güzel ekonomik şartlar içerisinde doğmuş. Bu çocuğun yediği besinlerin barındığı ortamın kötü olma ihtimali yok. En başta, temel ihtiyaçlar açısından en zengin besinlere erişebiliyor, alması gereken proteinlere ve vitaminlere sahip. Boyunun uzaması için reklamlardaki o "sihirli içecek" olan süte sahip. Hatta şimdi biraz bilimsel konuşup yapılan araştırmalara beraber göz atalım istiyorum. Protein, hücrelerin büyümesi ve dokuların onarımı için temel bir bileşendir. Kas, kemik, deri, saç, tırnak ve iç organların büyümesi ve sağlıklı kalabilmesi için gereklidir. Özellikle çocukların büyüme hızlarının yüksek olduğu erken dönemlerde, protein ihtiyacı daha fazladır. Yeterli miktarda protein almak, normal büyüme ve gelişmeyi desteklerken yetersiz protein alımı büyüme geriliğine yol açabilir. Protein eksikliği sadece fiziksel büyümeyi değil, aynı zamanda bilişsel gelişimi de olumsuz etkileyebilir. Beynin sağlıklı gelişimi ve işlevi için proteinler hayati öneme sahiptir. Protein eksikliği, öğrenme güçlüğü, dikkat sorunları ve zeka gelişiminde gerilik gibi problemlerle ilişkilendirilmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), proteinlerin çocukların büyüme ve gelişiminde oynadığı rolü açıkça vurgular. Yetersiz protein alımı, dünya genelinde milyonlarca çocuğun büyüme geriliği yaşamasının ana nedenlerinden biridir. Journal of Nutrition'da yayınlanan bir araştırmaya göre, yeterli protein tüketen çocuklar, büyüme geriliği yaşamayan ve ortalama kiloda olan çocuklara kıyasla daha iyi bilişsel performans gösteriyor. American Journal of Clinical Nutrition'da yayınlanan veriler, protein açısından zengin beslenmenin, özellikle hayvansal protein kaynaklarının, çocukların boy uzaması üzerinde önemli bir etkisi olduğunu ortaya koymuştur. Yani temelde sağlıklı, düzenli ve zengin içerikli beslenme bir çocuğun daha sağlıklı olmasını sağlar. Daha sağlıklı olan bir birey, daha fazla kendisini geliştirebilir çünkü buna hem güç hem enerji bulur ve daha fazla topluma katkı sağlayabilir çünkü yine buna hem enerji hem güç hem de mutluluk bulur. Bunun yanında, kötü ekonomik şartlara sahip bir ailede doğmuş bir çocuğa bakalım. Şartlar el vermediği için temel zengin besinlere sahip olamıyor, daha iyi barınma şartları yok, hatta kışın daha sıkı giyinemiyor ve bu da zaten yeterince alamadığı enerjiyi hastalığa dönüştürmesine olanak sağlıyor. Yaşıtlarından, zengin besinlerin vücuda sağladığı fayda olarak zayıf olan bu çocuk, kendini geliştirebilmek için nasıl bir enerjiye sahip olabilir? Daha iyi nasıl düşünebilir veya daha az nasıl yorulabilir? Gelişimi yaşıtlarından birkaç sene geride kalan bu çocuğu, basketbol takımları, gelişen diğer uzun boylu çocuğa karşı seçer mi? (Tabii, yeteneğe bakan bir antrenör değilse.)Boy konusunda genetik yatkınlıklar söz konusu olabilir, ama bu genetik yatkınlıkları etkileyen hayat şartlarının olduğunu düşünmek çok zor olmamalı.

Diğer yandan manevi gerçekliklere değinmezsem olmaz. Bir çocuğa küçük yaşlardan itibaren sunulan maddi fırsatlar—çeşitli kurslar, resim, müzik, dil veya matematik dersleri, gidilen tiyatrolar, sinemalar, müzeler, satın alınan kitaplar, dergiler veya en sevdiği çeşitli oyuncaklar—o çocuğu, yaşıtlarından daha fazla şeyi erken yaşta görüp deneyimlemiş biri haline getirmez mi? Ortaokula geçtiklerinde, resim yapmayı çok iyi bilen o çocuğa “yetenekli” ve “sanatkar” sıfatı biçilirken, diğer çocuğun yeteneksiz olduğu sonucuna varmak yanlış olmaz mı? Geçmişe dönüp baktığımızda, bir ağaç bile çizemeyen bir çocuğun resim kursuna gitmemesi, onun yeteneksiz olduğu anlamına mı gelir? İyi şartlarda büyüyen çocukların (istisnalar olabilir) daha özgüvenli ve atılgan olduğunu görebiliriz. Diğer şartlardaki çocuklar ise eksiklerini tek başına tamamlamaya çalışırken çok daha geriden gelmektedir. Şartlar ne olursa olsun, eğer ortada bir uçurum varsa o çocuğa ne paraşüt olabiliriz ne de başka bir şey. Bu, yetenekleri ya da zekayı belirleyen bir durum değildir elbette. Bir çocuk çok çabalayarak sıfırdan da kendine bir hayat kurabilir; ama o çocuğun fırsatları sınırlıdır. Daha fazla merdiven çıkması, daha fazla çaba sarf etmesi, daha fazla yorulması gerekir. Hayat onlara hazır bir bahçe vermemiştir; onlar kendi çiçeklerini kendileri diker. Giyilen kıyafetlerden tutun, sahip olunan kitaplara ve oyuncaklara kadar, bu unsurlar birçok çocuğun zamanında akranları tarafından zorbalığa uğramasına sebep olmamış mıdır? Bunlara hiç tanıklık etmemiş miyizdir? Ekonomik şartlar, bana göre bir bireyin kaderidir. Sonunda aynı noktaya ulaşan iki insan bile olsa, o noktaya ulaşana kadar harcanan çaba bir değildir.

Sonuca gelirsek, dünyadaki bu eşitsizliğin temel nedeni nedir? Bu eşitsizlik böyle sürecek midir? Aynı şartlarda büyümeyen iki bireyin aynı sınavlara tabi tutulması adalet midir? Eğer bu adaletsizliğin önüne geçmek için yapılacak bir şeyler olacaksa, orada olacağımdan şüpheniz olmasın. Umarım bu yazım, çevrenize veya kendinize karşı adaletli olmanız konusunda bir farkındalık yaratır. Bazen yorum yapmak kolay olabiliyor; çünkü yorum yaptığımız hayatı biz yaşamıyoruz. Kendimize de acımasız davranırken düşünmemiz gereken bir şey var: Hak ediyor muyum? Hak ediyor muyuz?