Borderline ile Yaşamak
Bu yazı Bordeline yani sınırda kişilik bozukluğu teşhisi konulmuş bir bireyin iç dünyasını yansıtmak için kaleme alınmıştır.
Bu yazı Bordeline, yani sınırda kişilik bozukluğu, teşhisi konulmuş bir bireyin iç dünyasını yansıtmak için kaleme alınmıştır.İlk yazımda nedenini bilmediğim bir şekilde, kendisini bir karadeliğe benzettiğim, iç dünyamı anlatma isteği duydum. Öyleyse içinizi karartmaya hazırlanın, çünkü bu yazı belki de çoğu insanın zihnindeki çorap çekmecesinin en derinlerine sakladığı, ara sıra denk gelmesine rağmen görmezden geldiği birtakım soruları gün yüzüne çıkaracaktır.
Çoğu zaman hayatın karmaşası içinde koşuştururken adeta bir yarış atı gibi, dakikaların geçmediği bazı zaman girdaplarında ise beynimdeki parazitlerle savaşırken buluyorum kendimi. Hayat telaşesinin gündemimi meşgul edemediği bu zamanlar, 5 değil 10 yaş yaşlandığımı hissediyorum. Düşündükçe zaman akışı yavaşlıyor ve yavaşladıkça düşünceler hızlanıyor, ben ise içten içe yok olduğumu hissediyorum. Genellikle güneşin batışıyla başlar ve bir sonraki gün doğumuna kadar sürer, geceleri pusuda bekler, ve şarkıların açtığı duygusal boşluktan içeri sızar. En azından bana hep böyle olmuştur.
İki dakika öncesinde ruhumu yaşama isteğiyle kasıp kavuran bütün değerlerin bir orman yangınına dönüşüşünü izlediğimde bir sorun olduğunu anladım. Sabaha karşı saat 4 olması lazım, uzun özeleştirilerle geçen birçok sancılı geceden sonra, bir cesaretle psikiyatri randevusu aldım. 2 senelik bir duygu analizi süreci sonrasında sınırda kişilik bozukluğu teşhisi aldım. Kafamdaki seslerin sahibinin ben değil de Borderline olduğunu anladığımda her şey bir yapboz gibi birleşti. Aynı zamanda kendimi parazitli bir beden gibi hissetmeye başladım. Üstünde söz sahibi olamayacağımı idrak etmemle beraber işler sarpa sardı. Vücuttaki bir parazit en sonunda kontrol merkezini ele geçirmez miydi? Öyleyse bu bedenin sahibi kim olacaktı? Ben mi yoksa hayatın beni ittiği yolda karşılaştığım engellerin beslediği o karadelik mi, buna bir el atmam lazımdı.
Kimliğimi kaybettiğim o düşünce periyotlarını atlatmak için kendime bir defter hazırladım. Kim olduğumu, neden burada olduğumu ve amaçlarımı teker teker yazdım. Bu yazılar beni çoğu zaman bir karanlığa dönüşmekten kurtardı. İki kere başarısız oldum ve parazite direksiyonu verdim. Yine de şanslıyım ki karadelik beni içine çekemeden, artık ilahi bir güç mü bilmiyorum ama, anlam veremediğim bir şey buna izin vermedi. Üçüncü bir şans. Çoğu kişi benim kadar şanslı değil, bunun farkına vardığımda artık yaşamak benim için bir sorumluluğa dönüştü.
Hayatı yaşıyorum evet, çoğu zaman mutluyum da. Hedeflerim, burasıyla birlikte iki stajım ve beni bekleyen bir mücadele var. Bardağı dolu mu yoksa boş mu görüyorum inanın önemli değil. Borderline dediğimiz şey bardağı ortadan kaldıracak şekilde gerçekliği manipüle edebilen ciddi bir hastalık. Bu yazının bir ayna görevi görmesini isterim. Eğer bu yazıyla kendi iç dünyanız arasında bir bağlantı kurabiliyorsanız bir profesyonele başvurun. Güneş batmadan önce, özellikle kendi güneşiniz, hala bir şans var! Kimi zaman bu şansı hayat verir, kimi zaman da siz yaratırsınız. Kimi zaman da öylesine vakit geçirmek istediğiniz bir blogda yazı okurken karşınıza çıkar, kim bilir?