Bütün Kadınların İçindeki Ses: Tante Rosa

''...aslında Tante Rosa ne büyükannemin, ne de teyzemin yaşantılarını anlatır. O, büyükannemden başlayıp bende biten bir çizgidir.''


Tante Rosa, Sevgi Soysal'ın edebiyat camiasında kaleme almış olduğu ilk eser olmakla kalmayıp tüm kadınları aynı noktada buluşturan bir aracı niteliğindedir. Çünkü kitabın ele aldığı şey toplumun kadınlara yüklediği roller karşısında kadınların yaşadığı ikilemlerle çatışmasıdır.

 

''Yaşamak zorunda olmak, sürdürmek, ısrar etmek. Bu Tante Rosa demektir.''



Günün büyük bir bölümünü Sizlerle Başbaşa dergisinin başında geçiren Tante Rosa; at cambazı olmak isteyen, alışılmışın dışında bir kadındur. Rahibeler Okulu'ndayken ise Tanrı'nın nasıl biri olduğuna dair sürekli sorgulayıcı sorularla rahibelerin baş edemediği türden bir öğrenci profili çizer. Sizlerle Başbaşa dergisinde yayınlanan aşk romanlarını da sıkı takiptedir. Çılgın bir cumartesi gününde komşusunun oğlu Hans ile mahalle birahanesine dansa gider. Üç dans sonrası Hans'tan hamile kalır ve okuduğu o aşk romanlarındaki kızlar gibi "namusu kirlenmiş" bir aile kızı olarak anılmak istemediğinden Hans ile evlenir. Bir gün kar topu ile evin kırılan camını memesi ile kapatır. Kocası dahil olmak üzere oturduğu kesimdekiler tarafından kınanır. Dolayısıyla Hans ile yolları ayrılır ve üç çocuğunu da arkasında bırakmak zorunda kalarak gider. Gittiği kentte bir bayiide Sizlerle Başbaşa dergisini satarak para kazanmaya başlar. İkinci kocası hakkında kitaptan öğrenebildiğimiz tek şey keman çalıyor olması. Kocası öldükten sonra mezar taşı yaptırabilmek için çocuklarıyla mezarlıkta çalışmaya başlar. Yine bir gün gerçek aşkı bulma ümidiyle uzun bir yolculuğa çıkar ve bir adamla tanışır. Adamın evine geldiğinde annesini hizmetçi zannederek ona göre davranmaya başlayınca kadın da haliyle yakınmaya başlar ve Tante Rosa'ya yine kapının yolu görünür. İlk trenle evine geri dönünce bu sefer evini pansiyona çevirmeye karar verir. Bir sabah kendi evinde ağırladığı müşterilerini pikniğe götürür ve şişme sandalla akıntıya kapılırlar. Fakat sandalın delik olduğunu geç fark ettiklerinden güç bela canlarını kurtarırlar. On beş günlük pansiyon işinin ardından Tane Rosa şansını denemeye devam eder ve bir lokantanın iş ilanına rastlayarak vestiyerlik yapmaya başlar. Adamın biri kadınlar tuvaletine girmeye ısrar edince onu tuvalete kitler ve işten ayrılır. Yeniden aşka yönelmeye karar verdiği vakit karşısına yine bir iş ilanı çıkar. Bu kez bir randevu evine kasiyer olarak girer. Fakat olayı tamamen yanlış anlamıştır. Asıl mevzu müşteri çekmektir. Tante Rosa, paraya sıkıştığından işi kabul eder ve kısa bir süre sonra oradaki kadınlar gibi davranmaya başlayınca alay konusu olur. Günün birinde eski kocalarından biri onu ziyaret eder. En sonunda bir büfe açmaya karar verirler. Tante Rosa, kazandığı parayla da bir papağan almak ister. Hayatındaki hareket ve kişiliğindeki renkliliğe bakıldığında papağanın ne kadar doğru bir seçim olduğunu anlamamız mümkün. Ancak hava soğuk olduğu için papağanı taksiyle eve götürmesi gerekiyordur. Fakat taksi parasını çıkaramadığı için papağandan da vazgeçmek zorunda kalır. Tüm bunların ardından yaşlılığın getirdiği rehavete ve yalnızlık duygusuna kapılarak günler hatta aylar boyunca evden çıkmaz. Kendine şarkılar bestelemeye başlar. Komşuların onu garipsemesine de hiç aldırmaz. Bir gece rüyasında bütün hayatı gözlerinin önünden film şeridi gibi geçer ve ardından ölümünü görür. Uyandıktan sonra hayatını ölçüp tartmaya başlar, kendini sorgular. Seçimlerini, arayışlarını, uyanışlarını, kavgalarını... Kimsesiz olduğu için ölümünün ardından nakliye dairesi sorun yaşar ve yakınlarını bulmak için gazeteye ilan verilir. Eski kocası cenazeyi devralır ve Tante Rosa'nın küllerini bir kavanozun içine konulmuş bir biçimde eline tutarken bulur kendini. O külleri de Tante Rosa'nın kedileri devirip üzerine pisler ve kitap içimizde bir boşluk bırakarak sonlanır.

Tante Rosa aslında bir başkaldırı. Gittiği hiçbir yerde kabul görmeyen bir kadın. Evinde oturup örgü örmesi beklenirken asla dur durak bilmeyen, hayatın akışına meydan okuyarak esintiye kapılmayan ve en önemlisi de sürekli yolda olan bir kadın. Ne olursa olsun aramaktan vazgeçmedi. Kendini aradı, aşkı aradı, ait olduğu yeri aradı... Belki de amacı tüm bunların cevabını bulmak değil de anda kalarak yaşadığını hissetmekti. Sevgi Soysal'ın tüm bu olan biteni bir kurguya dayanarak değil de kendi hayatının hatta hepimizin hayatının içindeki küçük parçaları birleştirerek sunması Tante Rosa'yı biyografik nitelikten çıkarıp her okuyucu için otobiyografik hale getiriyor.

Sevgi Soysal, yerleşik hayattaki çatışma ve cinsiyetçi tavırların kadınları dört duvar arasına sıkıştırmasını eleştiriyor. Kadınlara verilmiş olan birtakım rollerle nasıl kısıtlandığını ve nasıl kendi sınırlarını aşmaya çalıştıkça toplumsal tabulara çarpıp tökezlediğini anlatıyor. Sevgi Soysal'ın bu direnişinden geriye kalan tüm kadınlar adına haykıran on dört hikayeden oluşan bir kitap ve kapağında ölümünden iki ay önce çekilmiş bir fotoğrafı.